Musa Kâzım GÜLÇÜR
19 Şubat/2019
Ailede Dini Eğitim
Aile, sosyal hayatın esası ve toplum hayatının temelidir. Kur’ân-ı Kerîm ailenin ve akrabalık bağlarını bilerek koparmamanın önemi ile ilgili olarak şöyle beyan buyurur:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
“Ey insanlar! Sizi bir tek kişiden, ondan da eşini yaratan, sonra da o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anıp Kendisini vesile ederek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlık etmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız. Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.” (Nisa, 4/1) Konu ile ilgili diğer bir âyet-i kerîme ise şöyledir:
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır” (Rûm, 30/21).
“Meveddet” sevgi, “rahmet” ise şefkat anlamına gelmektedir. Eş olma hissinin ve olgusunun, kan hısımlığına dayalı olmaksızın hatta çoğu kez yakın zamana kadar birbirlerini tanımayan iki ayrı cinsi, çok güçlü psikolojik ve biyolojik bağlarla birbirine bağlaması, temelinde iffet anlayışı bulunan, karşılıklı güven, sevgi ve esirgeme duygularıyla geliştirilen aile kurumunun bina edilebilmesi, yüce Allah’ın insanlığa en büyük lütuflarındandır. Âyet-i kerîmede ifade buyrulduğu üzere iyi düşünen kimseler için bunda çok önemli dersler vardır.
Bediüzzaman Hazretleri, aile hayatının insanlığın esaslı bir zembereği olduğunu hatırlatıyor ve şu önemli meselelere temas ediyor:
“Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce bir tahassungâh ise, aile hayatıdır. Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefadarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle olabilir.
Meselâ der: “Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünkü ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için her bir fedakârlığı ve merhameti yaparım” diyerek, o ihtiyare karısına, güzel bir hûri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık bir iki saat sûrî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfârakate uğrayan arkadaşlık, elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecazî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi, başka menfaatler ve sair galip hisler, o hürmet ve merhameti mağlûp edip o dünya cennetini cehenneme çevirir.” (Said Nursi, Şualar, s. 244)
Ailede Maksatlar
1. İnsan Nevi
Kur’ân–ı Kerîm ailenin önemini yücelterek şöyle buyuruyor:
وَاللهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللهِ هُمْ يَكْفُرُونَ
“Allah sizlere kendi cinsinizden eşler verdi ve eşlerinizden size oğullar ve torunlar sundu ve sizleri pak ve helal gıdalarla rızıklandırdı. Buna rağmen yanlış olana inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl, 16/72)
Allah’ın bir nimet olarak tavsif buyurduğu aile müessesesi sayesinde, çocuklar kendilerini dede ve babalarına nispet etmekle gurur duyar, iftihar ederler. Şüphesiz ki bu nispette onların kişisel itibarı, ruhsal istikrarı ve insan olma şeref ve yüceliği vardır. Eğer Allah’ın bu aile nimeti olmasaydı, toplumlar hiçbir kerem, asalet ve şeref duygularını tadamaz, toplum soyu olmayan çocuklarla dalgalanır ve nesiller birbirine karışırdı. Ve bu durumda da fazilet ölçülerine dayalı ahlak ağır bir darbe yer, bozgunculuk ve her şeyi mubah sayma yaygınlaşırdı.
2. Toplum Ahlâkı ve Düzeni
Aile kurumuyla toplum, ahlaken yükselir. Fertler toplumsal kokuşmadan, bozuntudan kurtulup güvene kavuşur. Bu şekildeki toplumlar: adap, terbiye ve güzel ahlakın zirvesine ulaşırlar. Böylece görevlerini yerine getirmeye layık, sorumluluk alanlarını Allah’ın murat ettiği şekilde düzenlemeye müsait hale gelmiş olurlar.
Aile, toplumun bekası, düzeni ve yüksekliğinde önemli bir rol oynamakta, ahlakın yücelmesi ve toplum mutluluğunun ortamını hazırlamaktadır. Gençlerin sorumluluk duygusuyla hareket edebilmesi ve yeni temel beceriler kazanabilmesi dini kurallara, aile ilkelerine ve değerlerine bağlılık ile gerçekleşebilir. Çocuklarımız ve gençlerimizin başarılı bir biçimde toplumla bütünleşebilmeleri, onların gelecekte örnek aile niteliklerini kazanabilmeleri için, çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmekten sorumlu olan biz ebeveynlerin, temel ahlâkî ilke ve değerler üzerinde önemle durmamız gerekmektedir.
3. İç Huzuru
Aile müsesesesinin, bireyin iç huzurunun sağlanmasında da önemli bir rolü bulunmaktadır. Allah’a karşı farz, vacip ve sünnet türünden sorumluluklar yerine getirilirken aile daha bir önem kazanır. Bu anlamdaki iç huzurunun vacip hatta farz mesabesinde olduğu söylenebilir. Mesela:
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ هُمْ فِي صَلاَتِهِمْ خَاشِعُونَ وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ إِلاَّ عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekâtıifa ederler. Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Meşru eşleri dışında harama girmezler ve bu namuslu davranışları kesinlikle ve asla kınanamaz.” (Mü’minûn, 23/1–6) İkinci ayet–i kerîmede en temel rükünlerden sayılan huşûya, yani bir yönü ile insanın iç huzuruna dikkat çekilmektedir. Bireyin ibadetlerini “iç huzuru” ya da “sükûnet” içerisinde yapabilmesi ile aile müsesesesi arasında doğrudan bir bağlantı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Kendisiyle sükûnet bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O`nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum, 30/21) âyet–i kerîmesi de yine bu hususu vurgulamaktadır. Bu huzur ve sükûnet özelliğinden dolayıdır ki, aileler ve milletler oluşmuş, sosyal hayat mümkün hale gelmiştir. Âyet-i kerîmede, aile vasıtası ile iç huzurunu, var eden Allâh (c.c.)’ın bu duruma bağlı bir şekilde insanda ayrıca “sevgi” ve “merhamet” duygularını da meydana getirdiği anlaşılmaktadır.
“Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 2/187) âyet-i kerîmesinde de eşlerden her biri diğerini helâl olmayan unsurlardan muhafaza ettiği için, birbirlerinin elbisesi olarak tavsif edilmişlerdir. “İnsan, ailesi sayesinde dininin üçte ikisini korumuş olur” (el-Câmiu’s – Sağîr, 11/168) hadis-i şerifinde de beyan edildiği üzere eşler, yanlışlık ve haramlardan muhafaza hususunda birbirlerine adeta birer örtü gibidirler. Çünkü insan, elbisesi vasıtasıyla soğuktan, sıcaktan veya birtakım zararlardan korunduğu gibi, Allah Teâlâ eşi vasıtasıyla kocayı, kocası vasıtası ile de eşini korumaktadır.
4. Refika-i Hayat
Bediüzzaman hazretlerinin konu ile ilgili şu yorumları da oldukça kayda değerdir: “Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat–ı dünyeviyeye mahsus bir refika–i hayat değildir. Belki hayat–ı ebediyede dahi bir refika–i hayattır.
Madem hayat–ı ebediyede dahi kocasına refika–i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir.
Madem mü’min olan kocası, sırr–ı imana binaen, onunla alâkası hayat–ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat–ı ebediyede dahi bir refika–i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.
Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, mukteza–yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat–ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diye takvâya girer. Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.” (Said Nursi, Lemalar, s. 319)
5. Çocuklar İçin Ebeveyn Rehberliği
Ebeveynin çocukları için yapacağı dini eğitim rehberliği oldukça önem taşımaktadır. Çünkü aile rehberliğinde, çocuğun hem bireyselliği hem de sosyalleşmesi önem taşır. Özellikle 7 yaşına doğru gelen çocukların sosyal ve ahlaki değerlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi, ailesinin bu konuda uygun örnekler oluşturabilmesine bağlıdır. Ebeveyn, hem çocuklarına hem de çevresine sosyal ve ahlaki değerler bakımından örnek olmak durumunda olduğu gibi, şayet yoksa böyle bir çevre oluşturma sorumluluğu da taşımaktadır denilebilir.
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَالَّذِي خَبُثَ لاَ يَخْرُجُ إِلاَّ نَكِدًا كَذَلِكَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ
“Rabbinin izniyle güzel beldenin bitkisi (güzel bir şekilde) çıkar; kötü beldeden ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.” (A’râf, 7/58)
Toprağı güzel, suyu tatlı olan bir ülke, Allah (c.c) yağmuru gönderdiğinde, Allah’ın iradesiyle, vaktinde güzel mahsuller çıkarır. Toprağı kötü, suyu tuzlu olan bir ülke ise, bitkisini zor bir şekilde bitirir ve iyi bir bitkisi olmaz. İşte Cenâb-ı Hak, verdiği nimetlere karşı şükreden bir topluluk için ayetlerini ve delillerini peş peşe açıklar ve örnekler verir.
Bu âyet-i kerime, güzel bir terbiye almış kimse ile bu terbiyeden mahrum kalmış kimselerin durumlarını belirten bir misaldir. İyi eğitilmiş bir gencin, kendisi güzel olduğu gibi ameli de güzeldir. Tıpkı güzel bir ülkenin mahsullerinin güzel olması gibidir. Böyle bir terbiyeden uzak kalmış bir genç ise tıpkı çorak araziye benzer. O araziden güzel ve bol mahsul elde edilemez.
Bu hususta, Ebu Musa el-Eşari, Resülullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Allah’ın, benimle gönderdiği hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Üzerine yağmur yağan yerin bir kısmı has topraktır. Suyu emer ağaçları ve birçok bitkileri bitirir. Bir kısmı ise çorak topraktır. Suyu alır ve içinde tutar. Böylece Allah onunla insanları faydalandırır. Ondan içerler ve ekinlerini sularlar. Yağmurun yağdığı toprakların bir kısmı ise su tutmayan ve bitki bitirmeyen yayvan bir topraktır.
Allah’ın dinini anlayan ve Allah’ın, benimle göndermiş olduğu söylerden faydalanarak onları öğrenen ve öğreten insan, bu toprakların birincisine benzer. Allah’ın dinine aldırış etmeyen ve Allah’ın, benimle göndermiş olduğu hidayetini kabul etmeyen kimse ise bu toprakların üçüncüsüne benzer. (Ne kendisi faydalanır ne de başkalarına faydası olur.) (Buhari, ilim 20)
Sonuç
Sonuç olarak ailenin, bütün medeniyetler, dinler ve hukuk sistemlerinde içtimai hayatın vahdet ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik düzenlemelerde en önemli öğelerden birisi olduğu açıktır. Bu yönü ile aile, insanlık tarihi boyunca temel bir müessese konumundadır ve tarihi değişmelerin devamlı yaşanmasına rağmen sürekliliğini ve temel olma yapısını hemen her zaman korumuştur. Bu sebeple aile müessesi toplumlar için hayati konumunu muhafaza etmiş ve etmektedir. Günümüzde ailenin fertler ve toplumlar açısından ifa ettiği fonksiyonlar daha iyi kavranmakta, dini açıdan da zengin bir ananevî ve kültürel İslâm mirası yeni yeni çalışmalarla bizlere takdim edilmiş olmaktadır.
Cenâb-ı Hak’tan herkese huzurlu, mutlu, cennet asâ bir aile saadeti, sağlık, sıhhat ve afv u âfiyetler dileriz.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.