Çocukların ve Gençlerin Önündeki Engeller

Musa Kâzım GÜLÇÜR

19 Şubat/2019

Giriş

Genel olarak ve öncelikle eğitimden anlaşılması gereken şey, çocukların erdemli, ahlâklı, onurlu, vatanını ve milletini seven, dürüst ve namuslu bireyler olarak yetişmeleridir. Bunun için öncelikle ebeveynler, sonra da sırası ile okul ve yaygın medyanın da dâhil olduğu sosyal çevre, yetişmekte olan yeni nesle gerekli ve müspet telkinlerde bulunmalı, davranışlarını olumluya doğru yönlendirmelidir.

Bu manada ebeveynler, çocuklarının daima iyi ve yüksek ahlâkı öğrenmeleri, kötü alışkanlıklardan uzak durmaları ve yanlış yollara gitmemeleri için gerekli her türlü özeni ve çabayı sarf etmelidirler. Ebeveynler çocuklarının zihnî, ruhî ve ahlâkî gelişimlerini sadece müspete yönlendirme ile değil, onların dini-ahlâkî seviyelerini artan bir oranda zenginleştirmekle de vazifelidirler.

Hemen her yaşın kendisine has fizikî, ruhî ve zihnî ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçların ebeveyn, okul ve sosyal çevre marifet ve delaletiyle ilerletilmesi ve geliştirilmesi gereklidir. Gence bütün bu aşamalarda rehberlik yapılması, sevgi, merhamet, adalet ve yardımseverlik gibi yüksek duygularının daha bir geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi ihtimamlı ebeveynlik ve sosyal çevre gerektirmektedir. Dine bağlılık, Allâh sevgisi, güçlü bir inanç ve yüksek ahlâk duygusunun gelişebilmesi de yine ebeveyn, okul ve sosyal iletişim ortamlarının katkısı ile mümkündür.

Dinî inanç ve pratikler, her yetişen çocuğun ileride temel bir referansı olacak seviyede derin etkilere sahiptir. Çocuk yetişkinliğe eriştiğinde, aldığı güçlü dinî terbiye ile toplumsal rollerini başarı ve azimle yerine getirir. Eğer yetişkinler dini inancı ve yaşayışı gereksiz ve anlamsız sayarlarsa, çocuk inanma, bağlanma, rahat ve zor durumlarında Allâh’a (cc) güvenme, O’na sığınma ve O’nu hissetme gibi temel duyguları geliştiremeyecek, bu hassas ve çok değerli insani donanımlar hafizanAllâh kurumaya, pörsümeye ve yok edilmeye itilmiş olacaklardır. Çocuklukta meydana gelebilecek bu tehlikeli manevî boşluk, yanlış inanç ve öğretilerle bir şekilde doldurulmaya çalışılacak, dünya hayatının süsü olan çocuklar, anarşizm, nihilizm ya da ateizmin derin ve karanlık bataklığına itilmiş olacaklardır.

Efendimiz (sas) bir hadis-i şerifinde: “Her doğan fıtrat üzerine doğar, sonra onu annesi ve babası ya Yahudi ya Hıristiyan ya da Mecusi (ateşe tapan, bir anlamda dinsiz) yapar” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvud, sünne 17; Tirmizî, kader 5) buyurmaktadır. Bu hadîs-i şerîfte ebeveynin, çocuğun inancının şekillenmesindeki temel rolüne dikkat çekilmekte, iyi istikamette işlenmediği takdirde, sayısız olumlu istidat ve eğilimlerle donanmış bir şekilde dünyaya gelen çocukta –Allâh’ın (cc) hususi koruması hariç– kötü ahlâkın boy atmasının sebebi olarak ebeveynlere işaret edilmiş olmaktadır.

Bu açıdan, dini-ahlâkî manada rehberlik yapılmaksızın bir çocuğun televizyon, internet ve çeşitli sosyal iletişim ortamlarına denetimsiz bir şekilde bırakılması, ondaki aklî, ruhî, kalbî yeteneklerin kendi başına müspet bir şekilde gelişmesinin beklenmesi, çocukların ve gençlerin önündeki önemli engellerdir. Bu türden serbestlik savunucuları bırakınız geniş bir bahçeyi, sahibi oldukları küçük bir süs bitkisini dahi kendi başına bırakmamakta, onun büyütülüp geliştirilmesi ve düzenlenmesini kendilerine önemli bir görev olarak görmektedirler.

Televizyonun Olumsuz Etkileri

Televizyonun çocuklar üzerindeki varsayılan olumsuz fiziksel etkileri; obezite (şişmanlık), hiper kolesterolemi, hipertansiyon (yüksek tansiyon), görme kusuru ve göz şikâyetleri, bel ağrısı ve uyku sorunları olarak sayılabilir. Psiko-sosyal etkiler ise; hayat ile ilgili negatif ve gerçeklerle uyumsuz bilgilenme, stereotipik (kalıpsal) kültürlenme, öğrenme güçlüğü sonucunda okul başarısında düşme, antisosyal ve saldırgan davranışlarda artma gibi bir takım davranış bozukluklarıdır (Toyran, 2000: 4).

Çocukların TV’de gördüğü şiddet sahneleri ile düşmanlık duyguları beslenmiş olmakta, başkalarının çektiği acı ve eziyete karşı duyarsızlaşmakta, kaygı ve uyku bozuklukları baş göstermektedir. Televizyonun çocukların üretkenlik ve hayâl gücü üzerinde olumsuz etkileri de söz konusudur (Kalkan, 2008: 16). Çocukların ve gençleri izlediği korkutucu içerik ayrılık korkusunu ateşlemekte, şiddet, suç davranışları, kaba ve küfürlü konuşmalar huzur ve utanma duygularını tahrip etmekte, televizyon bu açıdan en yıkıcı gücünü özellikle de etkiye en açık durumdaki çocuk ve gençler üzerinde göstermektedir.

Bilindiği üzere savunmasız konumları nedeniyle çocuklar özel bir duyarlılığa ve korunmaya muhtaçtırlar. Çocuğa ilk elde bakım ve koruma sağlayacak olan ailenin bu konudaki sorumluluğu büyüktür. Çocuğun gerek dünyaya gelmeden önce gerekse sonrasında, yasal ve ahlâkî açılardan korunması gerekmektedir. Mesela ceza kanunumuzda müstehcenliğin çocuklar üzerindeki olumsuz tesirleri dikkate alınarak bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Buna göre ceza kanununun ‘Genel Ahlaka Karşı Suçlar’ı düzenleyen yedinci bölümünde yer alan 226. maddenin birinci fıkra (a) ve (b) bentlerinde özellikle “çocuk” kelimesi geçmektedir ve çocukların müstehcenliğe karşı korunması hedeflenmektedir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, “müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin kitle iletişim araçlarıyla yayınlanması” suçtur. Üçüncü fıkrada ise, “müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması” suç olarak düzenlenmiştir. “Bu ürünlerin herhangi bir araç ile başkalarının kullanımına sunulması” da suçtur. Dördüncü fıkrada ise, “fıkra metninde geçen fiillere ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri başkalarının kullanımına sunmak (kitle iletişim araçları dâhil)” suç olarak öngörülmüştür. Beşinci fıkrada ise, “üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlamak” ağırlaştırıcı sebep sayılmıştır.

Televizyon yayınlarında küçükleri korumaya yönelik en önemli kanun 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanundur. Bu Kanun 15.02.2011 tarihinde kabul edilmiştir. 6112 sayılı Kanun’un “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı sekizinci maddesi f bendinde yer alan hükümler uyarınca yayın hizmetleri; “toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” (Şengül, 2011: 61).

Günümüz çocukları ve genç kuşağının teknolojik gelişmeleri yakından takip ettiği gerçeğinden hareketle, sesli-görüntülü içerikteki medyanın zararlı etkilerine karşı küçükleri/çocukları koruma adına alınacak önlemler gün geçtikçe daha büyük önem arz etmektedir. Çünkü gelişen teknoloji ve ekonomik imkânlar sayesinde, önceden ebeveynler ile beraberce izlenen televizyon, şimdilerde ise internet de dâhil, çocuklarla odalarında baş başa kalmış, internet ve cep telefonları üzerinden izlenebilen yayınlarla yalnızlaşan çocukların savunmasız konumları çok daha fazla artmıştır (Şengül, 2011: 109).

Çocukların saldırgan davranış biçimlerini televizyondan öğrenerek bu davranışları taklit ettiklerini ortaya koyan bir araştırmada, televizyonda şiddet içeriğini izlemenin gözlemsel öğrenme aracılığıyla saldırgan davranışları etkilediği ortaya konmuştur (Mutlu 1999: 126). Başka bir araştırmada ise, ilkokul çağında şiddet öğesi içeren televizyon programları seyretme miktarı ile 19 yaşındaki şiddet davranışları arasında önemli bir ilişki bulunmuştur (Severin vd. 1979: 261). Aile araştırma kurumu tarafından yapılan çalışmada medyanın, şiddetin en azından “kanıksanmasına” (duyarsızlaşma) yol açtığı ortaya konmuştur (Görmez vd. 1998: 240).

İnternetin Menfî Yönleri

Yukarıda, çocuğun sadece ebeveyninden değil, yetiştiği çevre ve sosyal ortamdan da büyük ölçüde etkilendiğine işaret etmiştik. Bu sosyal ortamı oluşturan unsurlar arasında zararlı televizyon içeriklerinin yanı sıra “facebook, twitter, bloglar vb.” internet tabanlı sosyal medya önemli bir yer tutmaktadır. Öyleyse bu vasıtalar aracılığı ile çocuklarda oluşabilecek tedirginlik, yanlış yapma endişeleri ve aşağılanma korkuları, çocukların dini eğitimlerinde ya da onlara verilmek istenen dini değerler konusunda önemli bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu açıdan çocukların ve gençlerin iletişim ve internet güvenlikleri dikkate alınması gereken önemli bir konudur. Şimdi sıralayacağımız durumlar çocuk ya da genç ile mutlaka ilgilenilmesi gereğini gösteren işaretlerin sadece bazılarıdır:

  • Çocuk ya da genciniz bilgisayar ya da telefon başında çokça vakit geçiriyor, fazlaca mesajlaşıyorsa,
  • İnternet kullanımı lüzumsuz bir şekilde artmışsa,
  • Davranışlarına gizlilik motifi hâkim oluyorsa.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı çocuklar ve gençlerin zararlı internet içeriklerinden korunabilmeleri için ailelere uyarılarını şu başlıklarla sıralamaktadır:

  • En az çocuğunuzu koruyacak kadar İnternet kullanmayı öğrenin. İnternet kullanımında yasaklayıcı değil, zaman açısından sınırlayıcı olun. İnternetin derslerini aksatmasına izin vermeyin. Diğer sosyal aktivitelere katılımını özendirin. İnternet sebebiyle sorumluluklarını yerine getirmemesine fırsat vermeyin.
  • Tanımadıkları kişilerle arkadaşlık, aşırı kullanımın sebep olduğu internet bağımlılığı, fiziki sağlık sorunları, öfke, şiddet ve yalnızlık gibi psikolojik sorunlar, şiddet ve müstehcen içerikli görüntüler konusundaki muhtemel tehlikelere karşı önlem alın.
  • Çocuğunuz sosyal ağlara (örn. facebook) üye ise, profilinde gizlilik ayarlarını yapmasını sağlayın. Tam isim, adres, telefon, okul, özel fotoğraflarını paylaşmamasını, tanımadığı kişileri arkadaş listesine eklememesini söyleyin. Kimlerle arkadaşlık ettiğini belirli aralıklarla kontrol edin.

Konuya yaşlara göre bakacak olursak; 5-7 yaş arası çocuklar olumlu bir bakış açısına ve çok şeyi onaylayan kişilik özelliklerine sahiptirler. Geliştirmeye başladıkları okuma, yazma ve sayma becerileri ile gurur duyarlar ve etraflarındaki kişiler ile konuşma ve fikir alışverişinde bulunmak isterler. Olumlu davranmaya yatkındırlar ve otoriteyi sorgulama eğilimleri yoktur.

8-10 yaş arası çocuklar ise ailelerine karşı güçlü bağlılık duyguları hissederler. Kendilerinden daha büyük çocukların yaptıkları aktivitelere ilgi duyarlar. Kendi ahlaki kimliklerini geliştirmeye başlarlar. Bu yaş grubundaki çocuklar güvenme eğilimindedirler ve otoriteyi sorgulama temayülleri yoktur. Bu yaş grubundaki çocuklar için e-posta kullanımı, karşılıklı mesajlaşma programları (ICQ, MSN, Skype, mirc, twitter vb. gibi), sohbet odaları, mesajlaşma forumları veya uygulamaları kesinlikle uygun görülmemektedir.

11-13 yaş grubundaki çocuklar için bu yaşlar hızlı değişim yıllarıdır. Arkadaşları ile olan ilişkileri daha önemli bir hale gelir, arkadaşlarının çevrimiçi ortamlarda yaptıklarından fazlaca etkilenirler. Çevrimiçi bilgilerin doğruluğunun kararını verebilecek eleştirel düşünmeden yoksundurlar. Kendilerinden kişisel bilgilerini vermelerini / paylaşmalarını bir anket, kayıt formu veya yarışma yolu ile isteyen internet haydutlarına karşı savunmasızdırlar.

14-18 yaş grubundaki gençler ise bir grup aidiyetine ve nisbî bağımsızlığa ihtiyaç duyarlar. Bu yaştaki bireyler artık ergendirler ve entelektüel bir seviyede dış dünya ile iletişime geçmeye hazırdırlar. Gençler yeni fikirlere genellikle açık olurlar, fakat ne o ana kadar edindikleri zihnî müktesebât ne de yetersiz hayat tecrübeleri, karşı karşıya kalabilecekleri vahim durumları ve tehlikeleri tam olarak algılayabilmeleri için yeterli olmamaktadır.

Bu açıdan, çocuğunuzun yaş seviyesine uygun internet filtreleme, izleme ve kontrol programları kullanın ama yine de bu programların bizzat ebeveyn kontrolünün yerine geçebileceğini düşünmeyin. Filtrelemeyi; cep telefonları, oyun oynama aygıtları, i-podlar, pad’ler (el/cep bilgisayarları) gibi bütün internet sağlayıcı cihazlara da uygulayın. Çocuğunuzun gece geç saatlerde çevrimiçi olmamasını önemseyin. Kötü niyetli kişilerin gençlere ve çocuklara daha kolay ulaşarak onları tuzaklarına düşürmeye çalışabileceklerini unutmayın.

Korku ve Kaygı

İhmale maruz kalan çocuklarda manevi ve ahlâkî zayıflık, okuldan uzaklaşma dâhil çeşitli eğitim problemleri, serserilik ve avarelik, yetişkinlik dönemlerinde de yetersiz ve güçsüz ebeveynlik gibi risklerin oluşabileceğini görmek zor değildir.

Yerleşebilecek korku ve kaygı durumları çocuğun dini eğitimi önündeki temel engellerdendir. Özellikle gençlerdeki güvensizlik ve başarısızlık korkuları, çocuklukta yaşanan korku ve kaygı durumları ile yakından alakalıdır ve yüksek inancın gelişmesinde olumsuz bir rol oynarlar. Kendisini güvensiz, korkak ve kaygı içerisinde gören çocuk ya da genç, bu olumsuz duygu durumlarından kurtulma adına aklın ve vicdanın asla onay vermeyeceği aşırılıklara, yanlış davranış kalıplarına girmeye yaklaşmış demektir. Kaygı ve korku durumlarından ancak kaygan zeminlerde yürümekle kurtulabileceğini ve kendisini sadece o şekilde ispatlayabileceğini zannederek yanlışlıklara dalacak, dini hayattan uzaklaşacaktır.

Çocukta çekirdek halinde mevcut olan acelecilik, hırs, zulüm, zayıflık vb. duygular, şayet kaliteli ve yüksek seviyede bir dini eğitimle iyileştirilmez ise, çocuğun dini eğitimi önünde engeller oluşmuş demektir.

Ailede şiddetli geçimsizlik, işsizlik, yoksulluk, şiddet, eğitimsizlik gibi olumsuzluklar, öncelikle çocukları etkilemekte ve bu çocuklar ileriki yaşlarında dini hayata soğuk kalmaktadırlar. Bu açıdan ailelerin, bu saydığımız ve sayamadığımız maddi ve manevi problemleri öncelikle çözmesi, çocuklarının duygusal, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir.

Hukukî Perspektif

Çocuğun fizikî, zihnî, ruhî ve hissî kötü muamele ve ihmalden uzak tutulması, bir yetişkinden az olmayacak tarzda haklarına riayet, özel bakım ve koruma önemlidir. Ebeveynlerin çocukları ile ilgili sorumlulukları çocuğun fizikî, zihnî, kalbî, ruhî ve hissî gelişim alanları ile ilgilidir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı sevgi, şefkat ve ihtimam hisleri yeterli seviyede ise problem yoktur. Asıl problem, çocuğun ebeveyni tarafından ihmal edilmesi, duygusal ve fiziksel şiddete maruz bırakılması, zihnî, kalbî, ruhî ve insanî potansiyellerinin sağlıklı bir şekilde geliştirilememesidir.

Günümüz mer’i hukuku açısından baktığımızda, Medeni Kanunumuzun 340. maddesinde; “Anne baba çocuğun… zihinsel, ruhsal ve ahlâkî gelişimini sağlar ve korur” denmektedir. Medeni Kanun’un 341. maddesi de, ebeveynlerin çocuklarına dini eğitim verme hakkını sınırlayacak her türlü sözleşmenin geçersiz olduğunu belirtmektedir (Türk Medeni Kanunu, md. 340 ve 341).

Görüldüğü üzere Medeni Kanunumuzda çocukların dini eğitimi ile ilgili bu düzenlemeler, ebeveynlere tanınmış bir hak olduğu kadar önemli ve ağır bir sorumluluktur da. Zira ebeveynlerin çocukları için gerçekleştirecekleri dini eğitim ve öğretim içerisinde, ahlâk ve adalet esasları mevcut olacak, temizlik, anne-babaya itaat, iyi insan olma, çevre ile güzel geçinme, her türlü aşırılıklardan ve zararlı durumlardan uzak kalma, vb. gibi emir ve esaslar yer alacaktır. Dinimiz bu ve burada sayamadığımız diğer güzel özellikler açısından son derecede temayüz etmiştir. Bu açıdan Kur’ân-ı Kerîm, baştanbaşa güzel ahlâk, edep, terbiye, adalet ve doğruluk esasları ile süslü bir mecelle, kodlar ve kanunlar mecmuasıdır (Berki, 1970: 42-43).

Sonuç

Başta televizyon ve internet olmak üzere medya kültürünün çocuklar ve gençler üzerindeki -şayet dikkat edilmez ise- etkisinin olumsuz bir hale dönüşebileceği görülmelidir. Yabancı yayınların göreceli fazlalığı, kaliteli dini yayınların eksikliği, yerli programlar da hikmet ve hakikat boyutlarının nispeten zayıflığı, bütün bunlara ilave olarak bir de ebeveynlerin ihmalkârlığı ve bilgisizliği, çocuklarımızı ve gençlerimizi kendi başlarına önleyemeyecekleri tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır.

Çocuklarımıza ve gençlerimize dini/ahlâkî değerleri öncelikle ebeveynler, sonra da okul ve yaygın medya vasıtaları ile verebilmenin yollarını arayıp bulmamız gerekmektedir. Bu, gelecek nesle sahip çıkma meselesidir. Hatta sadece ebeveynler ve yaygın medyanın değil, ülke, millet, devlet, siyaset ve hükümet kurumlarımızın da bu konuda sorumlulukları bulunmaktadır.

Neslin yüksek ahlâkı benimseyip ikinci bir fıtrat haline getirmesini temin eden programların, marufun korunması ve münkerin izalesi ile ilgili yeni projelerin, halkımız ve bütün insanlığın geleceğini aydınlatacak ışıktan yollar oluşturma yönündeki cehd ve gayretlerin artması dilek ve temennisi ile…

Kaynaklar:

Berki, Şakir, Türk Medeni Kanunu’nda Velayetin Küçüğün Şahıs ve Malları Bakımından Şümulü, Yargıçoğlu Matbaası, Ankara-1970.

Görmez, K; Bayat, B; Sezal, İ; Göka, E; Köse, R; Özcan, Y.Z.; Kutlugün, D; Sarımeşeli, M; Kentli, K; Cavcav, D., Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları Bilim Serisi, Ankara-1998.

Mutlu, Erol, Televizyon ve Toplum, TRT Kurumu Yayınları, Ankara-1999.

Servet KALKAN, Televizyon Yayınlarındaki Zararlı İçerikten Küçüğün Korunması, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008, s.16.

Severin, Werner J. ve Tankard James W., Communication Theorise, Hastings House, New York-1979.

Şengül, M. Zübeyir, Televizyon Yayınlarında Küçüklerin Korunması, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara-2011.

Toyran, Müge, Televizyon İzlemenin İlkokul Çocukları Üzerindeki Bazı Fiziksel ve Psikososyal Etkilerinin İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Uzmanlık Tezi, Ankara, 2000.

Türk Medeni Kanunu.

www.bilgicagi.com

www.tib.gov.tr

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.