İttiba, Tabi Olma ya da Uyma

Musa Kazım GÜLÇÜR

2 Haziran/2019

İçindekiler

Giriş 1

1. Allâh’ın Rızasına Uyma 2

2. Allâh’tan Rıza Talep Etme 3

3. Kur’ân’a Uyma/Tabi Olma 5

4. Peygambere Uyma 6

5. Meleklerin Muhaveresi 8

6. Hidayete Tabi Olma 9

7. Zanlarına Uyanlar 9

Sonuç 10

Giriş

“Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluh.”

“İttiba” kelimesi lügatte “takip etmek, arkasına düşmek, beraber ya da izi üzere yürümek” gibi manalara gelmektedir. “İttiba, uyma” hususu Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla yer almıştır.

Kategorik bir şekilde bakmak istersek, Kur’ân-ı Kerîm’de; Allâh’ın rızasına, Kur’ân-ı Kerîm’e ve Efendimiz (sas)’e, doğruya, hakka, İbrahim milletine uyanlar övülmüş, uyma ve tabi olma fiilleri oldukça önemli bir şekilde işlenmiş, bu talep bazen de emir kipleri ile beyan edilmiştir.

Diğer taraftan ise, bilhassa heva ve heveslerine, şehvetlerine, boş ve asılsız zanlarına, şeytanlara ve yardımcılarına, zorba ve inatçılara uyanlar ile müminlerin yolundan başka yollar edinenler de yerilmiş ve kötülenmişlerdir.

Şimdi inşallah bu hususları belli bir tasnif dahilinde ayrıntılandırmaya çalışacağız.

1. Allâh’ın Rızasına Uyma

“Allah Teâlâ buyurdu ki: “Bu, sâdıklara sadâkatlarının fayda vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır ki, onlar bunlarda ebedî olarak kalıcılardır. Allah Teâlâ onlardan razı olmuş, onlar da Allah Teâlâ’dan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük bir kurtuluştur.” (Maide, 5/119)

“Rıza” kelimesi sözlükte “hoşnutluk, hoşnut ve memnun olma hali” anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de rıza kavramı yetmiş üç yerde geçer. Bunların on üçü “rıdvan” şeklinde olup, Allah’ın zatıyla ilgilidir ve “Allah’ın kulundan, kulun da Allah’tan hoşnut ve memnun olması” manasında Allah’a tahsis edilmiştir.

Kulun Allah’tan razı olması, O’nun kaza ve kaderinden memnuniyetsizlik duymaması, Allah’ın kulundan razı olması da kulun O’nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından da kaçınan bir davranış içinde olmasıdır.

Kur’an-ı Kerîm’de “Allâh’ın rızasına tabi olma ve uyma” şu şekillerde beyan edilir:

“Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir.” (Ali İmran, 3/162)

“Sonra da Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Ali İmran, 3/174)

“Allah Teâlâ, rızasına tâbi olanları onunla selâmet yollarına götürür ve onları izniyle zulmetlerden nûra çıkarır ve onları dosdoğru yola hidayet eder.” (Maide, 5/16)

Adn cennetine giren müminler için en büyük ödül “rıdvan” yani “Allah’ın rızasıdır.” (Tevbe 9/72) “Rıdvan” rızanın en mükemmel şeklidir. Bir mümin için en büyük mutluluk ve kurtuluş, Allah’ın kulundan razı olması, kulun da Allâh’tan razı olması (Tevbe 9/100) ve Allâh’ın rızasına uymasıdır (Al-i İmran 3/174).

“Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular” ayet-i kerimesi (Maide 5/119; Mücadile 58/22; Fecr 89/28; Beyyine, 98/8) Allah ile kul arasındaki karşılıklı razı oluşu beyan etmektedir.

Rıza; Cüneyd Bağdadi’ye göre kulun iradesini terk etmesi, Haris Muhasibi’ye göre, İlahi irade hükmünü icra ederken kalbin huzur ve sükûn içerisinde olması, Zünnun-u Mısrî’ye göre, kaderin tecellileri karşısında kalbin neşe içerisinde olması, Ruveym’e göre de Allâh’ın takdirinin sevinçle karşılanmasıdır.[1]

Kulun her şeyde Allâh Teâlâ’ya teslim olması, O’ndan gelen büyük-küçük her şeye rıza göstermesi, hükümleri yalnız O’na havale etmesi ve O’nun tedbirinin güzelliğine, takdirinin mükemmelliğine olan inancını koruması rıza makamının göstergelerindendir. Kulun Allah Teâlâ’nın hükmüne rıza göstererek, sahip olduğu her şeyi Rabbine teslim etmesi, kâinatın yegane maliki olan Rabbini O’nun kullarına şikayet etmemesi, Habibinin bir fiilinden dolayı serzenişte bulunmaması, her durumda O’nun yaptığının güzelliğine olan inancını yitirmemesi rızanın önemli tezahürlerindendir.[2]

2. Allâh’tan Rıza Talep Etme

“Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.” (Beyyine, 98/8)

Hz. Ömer (ra) anlatıyor: Efendimiz (sas) kıbleye dönüp ellerini kaldırarak: “Allah’ım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl, zayıf duruma düşürme; bizden razı ol ve bizi de senden razı kıl!” şeklinde dua ettikten sonra, “Şu anda bana on ayet indi. Kim bu ayetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurdu, ardından da Müminun Suresi’nin ilk on ayetini okudu.[3]

Efendimiz (sas) Zeyd b. Sabit’e bir dua öğretmiş ve içerisinde Allâh’tan rıza talebi de bulunan şu duayı vird ederek her sabah okumasını istemiştir. Dua şöyledir:

عَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَّمَهُ دُعَاءً ، وَأَمَرَهُ أَنْ يَتَعَاهَدَ بِهِ أَهْلَهُ كُلَّ يَوْمٍ ، قَالَ : قُلْ حِينَ تُصْبِحُ

لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ ، وَالْخَيْرُ فِي يَدَيْكَ وَمِنْكَ وَبِكَ وَإِلَيْكَ ، اللَّهُمَّ مَا قُلْتُ مِنْ قَوْلٍ ، أَوْ نَذَرْتُ مِنْ نَذْرٍ ، أَوْ حَلَفْتُ مِنْ حَلِفٍ ، فَمَشِيئَتُكَ بَيْنَ يَدَيْهِ ، مَا شِئْتَ كَانَ ، وَمَا لَمْ تَشَأْ لَمْ يَكُنْ ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِكَ ، إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ، اللَّهُمَّ وَمَا صَلَّيْتُ مِنْ صَلَاةٍ ، فَعَلَى مَنْ صَلَّيْتَ ، وَمَا لَعَنْتُ مِنْ لَعْنَةٍ ، فَعَلَى مَنْ لَعَنْتَ ، إِنَّكَ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ، تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ . أَسْأَلُكَ اللَّهُمَّ الرِّضَا بَعْدَ الْقَضَاءِ ، وَبَرْدَ الْعَيْشِ بَعْدَ الْمَمَاتِ ، وَلَذَّةَ نَظَرٍ إِلَى وَجْهِكَ ، وَشَوْقًا إِلَى لِقَائِكَ ، مِنْ غَيْرِ ضَرَّاءَ مُضِرَّةٍ ، وَلَا فِتْنَةٍ مُضِلَّةٍ . أَعُوذُ بِكَ اللَّهُمَّ أَنْ أَظْلِمَ أَوْ أُظْلَمَ ، أَوْ أَعْتَدِيَ أَوْ يُعْتَدَى عَلَيَّ ، أَوْ أَكْتَسِبَ خَطِيئَةً مُحْبِطَةً ، أَوْ ذَنْبًا لَا يُغْفَرُ ، اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ، عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ، ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ ، فَإِنِّي أَعْهَدُ إِلَيْكَ فِي هَذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ، وَأُشْهِدُكَ وَكَفَى بِكَ شَهِيدًا ، أَنِّي أَشْهَدُ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَرِيكَ لَكَ ، لَكَ الْمُلْكُ ، وَلَكَ الْحَمْدُ ، وَأَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ وَعْدَكَ حَقٌّ ، وَلِقَاءَكَ حَقٌّ ، وَالْجَنَّةَ حَقٌّ ، وَالسَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا ، وَأَنْتَ تَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ ، وَأَشْهَدُ أَنَّكَ إِنْ تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي ، تَكِلْنِي إِلَى ضَيْعَةٍ وَعَوْرَةٍ وَذَنْبٍ وَخَطِيئَةٍ ، وَإِنِّي لَا أَثِقُ إِلَّا بِرَحْمَتِكَ ، فَاغْفِرْ لِي ذَنْبِي كُلَّهُ ، إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ ، وَتُبْ عَلَيَّ ، إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

“Lebbeyk ya Rab, fermanına uydum, divanına geldim. Her zaman gelmeye de âmâdeyim. Her türlü hayır ve güzellik Senin elindedir; Senden gelir ve yine Sana döner. Allahım! Bir söz söylemiş, bir yemin etmiş, bir nezirde bulunmuş yahut bir amel işlemiş olmayayım ki, Sen hepsini önceden dilemiş olmayasın. Neyi ki diledin, o olmuştur. Olmamasını dilediğin şey de olmamıştır. Gerçek güç ve kuvvet ancak Sana aittir. Şüphesiz Senin gücün her şeye yeter. Allahım, yaptığım her güzel dua, Senin rahmetine mazhar olan, ettiğim her lanet de Senin lanetine müstahak olan kimsenin üzerine olsun. Sen dünyada ve ahirette benim yüce dostum ve velimsin, beni müslüman olarak öldür ve salih kulların zümresine ilhak buyur.

Allahım! Senden, muzır bir şeye ve saptırıcı bir fitneye uğramaksızın, olan-bitene rıza, ölümden sonra rahat bir hayat, cemâline bakma lezzeti ve Sana kavuşma iştiyakı istiyor; zulmetmekten ya da zulme uğramaktan, düşmanlıkta bulunmaktan veya düşmanlığa maruz kalmaktan, hata işlemekten yahut bağışlanmayacak bir günaha girmekten Sana sığınıyorum.

Gökleri ve yeri yaratan, gayb ve şehadet âlemlerini bilen, celâl ve ikram sahibi Allahım! Şu dünya hayatında Sana söz veriyor ve Seni sözüme şahit tutuyorum. Zaten Sen şahid olarak yetersin. Şehadet ederim ki, Senden başka ilah yoktur; birsin; ortağın bulunmaz; mülk Senindir, hamd Sana mahsustur ve Senin gücün her şeye yeter. Yine şehadet ederim ki, Hazreti Muhammed (sas) Senin kulun ve Resulündür. Vaadinin huzuruna çıkmanın da hak olduğuna, Kıyamet vaktinin katiyen geleceğine ve Senin kabirdekileri dirilteceğine de şehadet ederim.

Şayet beni nefsime bırakırsan, o zaman zaaf, kusur, günah ve hatalarla baş başa bırakmış olursun. Ben sadece Senin rahmetine itimat ediyorum. Bütün günahlarımı bağışla; zira günahları ancak Sen bağışlarsın. Tövbemi kabul buyur, çünkü Sen, tevbe yollarını açan ve o tevbeleri kabul eden Tevvâb ü Rahîmsin. “Allahım! Senden, gerçekleşen kaza ve kaderinin sonucuna rıza göstermeyi bana nasip et.”[4]

Yalnızca Allâh’ın rızasını talep etmek ve benliklerinde yerleşmiş imanı daha da kökleştirmek için mallarını harcayanlar, ürününü iki kat veren bir bahçe ile örneklendirilmiş (Bakara, 2/265), hayır adına yapılan harcamalarda Allâh’ın rızasının gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir (Ali İmran, 3/15; Leyl, 20).

Sabır gibi önemli bir donanımın Allâh rızası gözetilerek işletilmesi (Rad, 13/22), sabah-akşam Rablerinin rızasını umarak dua edenlerle birlikte bulunma konusunda sabırlı olunması gerektiği (Kehf, 18/28), “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimetlere şükredebilmemi ve razı olacağın salih amelleri yapabilmemi ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” (Neml, 27/19) şeklinde dua etmenin önemi de gözler önüne serilir.

Allâh (cc) kullarının şükürlerinden razı olmakla birlikte onların küfre dalmalarına asla razı değildir (Zümer, 39/7). Birbirlerine merhametli, her daim rüku, secde ve ibadet içerisindeki kullar da Allâh’ın (cc) rızasından başka bir şeyi talep etmemektedirler (Fetih, 48/29).

3. Kur’ân’a Uyma/Tabi Olma

(اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْدٖى لِلَّتٖى هِىَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنٖينَ الَّذٖينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْرًا كَبٖيرًا)

“Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola iletir ve sâlih ameller işleyen müminlere de kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra, 17/9)

Kur’ân-ı Kerîme uyma konusu; “Sana vahyolunana uy” (10/109; 33/2), “Size lütfedilmiş en güzel olan Kur’ân’a uyun” (39/55), “Sözün güzeline uyanlar (39/18) ve “Size indirilene uyun” (7/3) gibi ayetlerde emir şeklinde yer almıştır.

Bir Müslümanın hayatında, Kur’ân-ı Kerîm; vazgeçilmez, ayrı kalınamaz, onsuzluğun düşünülemeyeceği çok çok önemli bir kitaptır. Allâh’ın arş-ı alâsından nüzul ile şefkatin ve merhametin biricik kaynağı, aslı ve esasıdır.

Sözlerin en doğrusu ile beşerin en edna tabakasındakilerinin en değersiz sözleri arasında serbest, hür ve müstakim iradesi ile tercih yapma durumunda bulunan insanoğlu, elbette Kur’ân’a uyacak, onu önemseyecek ve hafazanallah ondan ayrılmayı şeytanın yoluna uyma olarak görecektir. Mamafih, bütün güzelliklerine rağmen bazı yarasa tabiatlı ruhlar, ışığın ve aydınlığın kaynağından rahatsızlık duyarak karanlığı ve körlüğü seçecek, peygamberin gönlünün daralıp da “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’dan yüz çevirdiler” (Furkan, 25/30) serzenişinin muhatabı olacaklardır.

Cenab-ı Allah kıyamete kadar gelecek tüm insanlara, “Ey insanlar, Rabbiniz tarafından size indirilen Kuran’a uyunuz” (Araf, 7/3; Zümer, 39/55) diyerek Kuran’a uymayı emretmiştir. Aynı şekilde; “İşte bu Kur’an muazzam bir kitaptır, onu biz indirdik; çok mübarektir (fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız.” (Enam, 6/155) buyurarak, merhamete kavuşulabilmesi için Kuran’a uymanın şart olduğu açıklanmıştır.

Evet, Kur’ân gibi muhteşem, çağlar üstü bir aydınlık kaynağına gönülden ve şüphesiz bir şekilde uyulmalıdır. Çünkü Kur’an, “Uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden evvel (inen kitapların) tasdiki, (dine âit) her şeyin tafsilidir. İman edecekler zümresi için de bir hidayet ve rahmettir.” (Yusuf 12/111) Çünkü “Kur’ân, kesinlikle insanları en doğru yola iletir ve sâlih ameller işleyen müminlere de kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra 17/9) Çünkü Kur’ân, “Şüphesiz ki çok değerli ve eşsiz bir kitaptır. Ona ne önünden ne ardından bâtıl asla yaklaşamaz. O, Hamîd, herkes tarafından övülen; Hakîm, hikmet sahibi olan Allah’tan indirilmedir.” (Fussilet 41/41, 42) Çünkü Kur’an, muhakkak ki hak ile batıl arasını ayırt eden “Kesin bir hükümdür ve O, bir şaka değildir.” (Tarık 86/13, 14)

Bir âyet-i kerimede, Arş’ı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar meleklerin Rablerini hamd ile tespih ettikleri, O’na derin bir şekilde ve gönülden inandıkları, Allâh’a inanan müminler için de şöyle diyerek af talep ettikleri görülmektedir:

“Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.” (Mü’min, 40/7) Bu talep dikkat çeken bir durumdur.

İbni Ömer’in yaptığı rivayete göre, Efendimiz (sas); (اَلَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهٖ) “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar.” ayetini (يتبعونه حق اتباعه) “O’na tam bir şekilde uyarlar” şeklinde tefsir etmiştir.[5] Ebu Musa el-Eşarî: “Siz Kur’ân’a tabi olursanız, Cennet bahçelerine ulaşırsınız.” demiş,[6] bu ayet-i kerîmede yer alan “tilavet” kelimesini “tabi olma” manasına almıştır.

Diğer bir âyet-i kerîmede ise, özellikle de şirk içerisinde bulunan kişilere, Allâh’a ortak koştukları nesne ya da kavramların, onları hakikate ve gerçeğe ulaştırıp ulaştıramayacağı sorulmakta, ardından da gerçeğe ancak Allâh’ın ulaştırabileceği onlara deklare edilmektedir. Daha sonra da, “Şimdi söyleyin bakalım; gerçeğe ulaştıran mı tâbi olunmaya daha lâyıktır, yoksa elinden tutulup doğru yola götürülmedikçe kendisi yol bulamayan kimseler mi?” sorusu sorularak, yanlış hükme ulaşmış olanlar kınanmaktadır. (Yûnus, 10/35)

4. Peygambere Uyma

“La ilahe illallah Muhammedun Rasulüllah.”

“Andolsun ki, Allah’ın Resûlü’nde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 33/21)

Resülullah (sas) şöyle buyurmaktadır: “Yüz çevirenler (istemeyenler) dışında, ümmetimin tamamı cennete girer”. “Ey Allâh’ın elçisi, cennete girmeyi kim istemez ki?” denildi. Peygamber Efendimiz: “Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler ise cenneti istememiş demektir.”[7]

Yüce Allah bizden Hz. Peygamber’e tabi olmamızı isterken, O’nu rehber edinmeyi, rol model ve örnek almayı emretmektedir. Hz. Peygamber’e tabi olmak, insani değerlerde zirve “örnek insan” etrafında halkaya girmek, halka dışında kalan insanlara da merhamet elini uzatmak demektir.

Allah (cc) âyet-i kerimede: “Kim Resul’e itaat ederse, hiç kuşkusuz Allâh’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80) buyurmak suretiyle, Hz. Peygamber’e (sas) yapılan itaati, kendisine gösterilen itaat ile aynı değerde kabul etmiştir.

Cenâb-ı Hak, Efendimiz (sas)’e ittiba edilmesini şu âyet-i kerîmede de açıkça emretmiştir: De ki: “Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen Peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Hayatı veren de ölümü yaratan da O’dur. Öyleyse siz de Allah’a ve O’nun bütün kelimelerine iman eden o ümmî Nebîye, o Resule inanın. Ona ittiba edin ki doğru yolu bulasınız.” (A’râf, 7/158)

Bilindiği üzere muhabbetin iki tarafı vardır. Bunlardan biri seven, diğeri ise sevilendir. Muhabbetullah söz konusu olduğunda bu iki taraf, kulun Rabbini sevmesi ve Rabbin de kulunu sevmesi demektir. Birincisinin delili Efendimiz (sas)’e tabi olmaktır. İkincisi ise bu tabi olmanın meyvesidir. Buna açık delillerden bir tanesi şu âyet-i kerimedir:

“Ey Resulüm de ki: “Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir).” (Ali İmran, 3/31)

Bu ayet-i kerimede, Allah’ı sevmenin alameti, Peygamber Efendimize (sas) uymaya çalışmak olarak gösterilmiştir. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resülullah’a benzemek ve O’nun getirdiği hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur.

Dolayısıyla sadece “Allah’ı seviyoruz” demek yeterli değildir. Bunun uygulaması olmalıdır. O da gönderdiği ve görevlendirdiği son peygamber Hz. Muhammed’e uymaktır. Onun izinden gitmek ve onun güzel ahlakı ile ahlaklanmaktır. Bu aynı zamanda Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından da sakınmak demektir.

5. Meleklerin Muhaveresi

Câbir bin Abdullah (ra)’ın şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir defasında Peygamber (sas) uyurken yanına birtakım melekler geldiler. Bazıları:

“Bu zât uyuyor.” dedi. Bazıları da:

“Gözü uyuyor, amma kalbi uyanıktır.” dediler. Birbirlerine:

“Bu dostunuzun çok yüksek özellikleri vardır. Haydi, siz şimdi bu zatın yüksek konumu ve özellikleri ile ilgili bir benzetme yapınız.” dediler. Bazıları:

“İyi ama, bu zât uyuyor.” dediler. Bazıları da:

“Hayır, onun gözü uyuyor, kalbi uyanıktır.” dediler. Bunun üzerine melekler:

“Bu zât şuna benzer ki, bir kimse yeni bir ev yaptırır. O evde bir ziyafet tertip eder. Bu ziyafete insanları çağırmak için bir davetçi gönderir. Bu davetçinin dâvetine kim gelirse, o eve girer ve ziyafetten yer. Her kim de icabet etmezse, o eve giremez, ziyafetteki yemeklerden yiyemez.” Bunun üzerine melekler yine birbirlerine:

“Haydi bu benzetmenizi bu zâta açıklayın da anlasın.” dediler. Fakat yine bunlardan bazıları:

“İyi ama bu zât uyuyor.” dediler. Bazıları da:

“Hayır, O’nun gözü uyuyor ama kalbi uyanıktır.” dediler. Melekler kendi aralarında bu benzetmeyi izah ederek şöyle dediler:

“O ev, cennettir. Davetçi de Muhammed (sas)’dir. Her kim Muhammed (sas)’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim de Muhammed (sas)’e isyan ederse, Âziz ve Celil olan Allah’a isyan etmiş olur. Muhammed (sas) insanların arasını ayırt etmiştir. İmanlı olanlar belli oldu. İmansız olanlar da iyice açığa çıktı.”[8]

6. Hidayete Tabi Olma

Allahumme salli alâ Muhammedin ve âli Muhammed.

Ömer bin Hattab (ra), Resülullah (sas)’in yanına ehl-i kitaba ait olan bir kitapla birlikte gelmişti. Peygamber (sas) bu kitabı görünce öfkelendi ve:

“Bu kitaba mı daldınız ey Ömer b. Hattâb? Ben size şeriatı tertemiz ve tastamam getirdim. Ehl-i kitaba din ile ilgili herhangi bir şey sormayın. Çünkü size doğru bir beyanda bulunduklarında siz o doğru beyanı yalanlamış olabilirsiniz ya da size yanlış bir beyanda bulunmuş olurlar da siz de o yanlış beyanı farkında olmadan doğru zannetmiş olabilirsiniz. Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, eğer Musa (as) sağ olsaydı, bana tabi olmaktan başka çaresi yoktu.”[9]

Abdullah İbn Mes’ud (ra) anlatıyor. Resülullah (sas), bir gün bize bir çizgi çizdi. Sonra: “Bu, Allah’ın yoludur.” buyurdu. Ardından bunun sağından, solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra: “Bunlar, (birtakım) yollardır. Onlardan her yolun ba­şında, ona çağıran bir şeytan vardır.” buyurdu. Sonra şu ayeti okudu:

“Bu, benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi, O’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uy­mayın. İşte kötülüklerden sakınasınız diye Allah, size bunları emretti.” (En’âm sûresi, 6/153)”[10]

7. Zanlarına Uyanlar

Sözlükte; “gerçeği bilmeden ihtimal üzerine hüküm verme, bir asla dayanmayan hüküm, sanı, şüphe, kuruntu ve işkillenme” gibi anlamlara gelen “zan” kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de müspet ve menfi anlamları ile kullanılmış, müspet olarak kullanıldığı yerlerde “yakînî bilgi”, menfi olarak kullanıldığı yerlerde de “şek ve şüphe” manalarına kullanılmıştır.

Ayet-i kerîmelerde, bilhassa hakkı kabul etmeyip de şirkte ısrar edenlerin, “yalanlar uydurup, zanlarına tabi olmaları” (Enam, 6/116), “pek çoğunun yalana dayalı zanlarının peşinde koştukları” (Yunus, 10/36), “yalan söyleyerek oluşturdukları zanlarına uydukları” (Yunus, 10/66), “nefislerinin arzusu doğrultusunda zanlarına uydukları” (Necm, 53/23, 28) beyan edilmektedir.

Halbuki, yolumuzun aydınlanması ve maddi-manevi problemlerin aşılması zanlara tabi olmak ya da uymakla değil, bilakis Cenab-ı Hakk’ka, Rasulüne ve hidayete tabi olmakla, O’nun sonsuz Gücü, İradesi, Havl ve Kuvveti ile içimizde var edeceği bir doğruluk ışığı ile mümkündür. Çünkü O’ndan başka sığınacağımız, O’ndan başka kendisinden yardım isteyebileceğimiz, O’ndan başka bizi yediren-içiren, rahatsızlandığımızda O’ndan başka şifa veren, ahirette O’ndan başka bize yardım edebilecek, görünen-görünmeyen nimetlerini O’ndan başka üzerimize yağdıracak bir ilah yoktur. Dünya üzerinde ve kâinatta gördüğümüz her şey O’na aittir ve hepimiz O’na döndürüleceğiz.

Zanlar, gerçekleri değiştiremez. Bu, varlık meselesi konusunda da bilgi meselesi konusunda da hep böyledir. Düşünce ve yüksek mefkurelerin gerek yoğun bir çaba talep etmesi ve gerekse de zanni hayallere dalmanın nefis ve donanımlarınca süslü gösterilmesi sebebiyle, hakka uyma niyeti izhar edemeyenler, düşünce ve eylemlerinde, sırf nefislerinin zan ve tahminlerine uyup o şekilde karar verme tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar. Bu tür insanların bir kısmı, kendilerine gelen tezviratlara, en küçük bir şüphe bile duymadan tıpkı sazanlar gibi takılır giderler. Öylelerinin itikat ve yakîn namına görüş diye ileri sürdükleri fikirleri, toplumsal konularda tutum ve eylemleri, hüküm deyip uydukları sözüm ona prensipler, nefse boyun eğmişlik manalarından başka bir şey değildir.

Halbuki zan ve yanlış telakkiler ne kadar şairane, ne kadar muhteşem ve mütehakkimâne görünürse görünsün, gerçek manada hakkı batıl, batılı hak, hayrı şer, şerri hayra dönüştürebilecek güç ya da potansiyeli kendilerinde barındıramazlar. Dolayısı ile hiç kimse kendisini, batılı ve zanları parçalayıp atan hakkın ve gerçeğin hükümranlığından uzak tutamaz.

Cenab-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri ne güzel buyurur: “Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da o batılın beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiştir.” (Enbiya, 21/18)

Sonuç

(La havle vela kuvvete illa billahi Teâlâ)
“Güç ve kuvvet, sadece Yüce ve Büyük olan Allah’ın yardımıyla elde edilir.”
(Kehf, 18/39)

Tabi olma, kişinin Allâh’a, peygamberine ve dine olan yüksek muhabbetine ve bu muhabbeti sebebi ile yine Allâh’ın sevgisi, rızvanı hidayeti ve mağfiretine ulaşmasına bir sebeptir.

Tabi olma, Allâh’tan bir teyid, nusret, temkin, izzet ve felaha vesiledir. Allâh’a ve peygamberine, dinde ve ahlâkta yüksek şahıslara tabi olma ile insanda huzur, mutluluk, nefse ittibadan uzaklaşma, atıfet, yanlış işlere ve kişilere tabi olmadan korunmuşluk meydana gelir.

Enes bin Malik hazretleri Resülullah (sas)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

“Üç şey vardır insanı helake sürükler. Üç şey de vardır ki insan için kurtuluş vesilesidir. İnsanın helakine sebep olan üç şeyden ilki artık kişilik haline gelmiş cimrilik, ikincisi kendisine uyulan heva ve heves, üçüncüsü de kişinin kendini beğenmesidir.

Bir kimsenin kurtulmasına vesile olabilecek üç şeyden birincisi ise, gizli-açık her hâlükârda Allah’tan mehâbet ve mehâfet içerisinde bulunmak, ikincisi fakirlikte de zenginlikte de ifrat ve tefritlere düşmeyip istikamet içerisinde olmak, üçüncüsü gazap anında da hoşnutluk anında da adaletten ayrılmamaktır.”[11]

Cenâb-ı Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden; kendisine razı olmamızı ilham etmesini, bizleri rızasına muvaffak kılmasını, istikametten ayırmamasını, gireceğimiz yere doğrulukla girdirip, çıkacağımız yerden de doğrulukla çıkarmasını, bizleri Kurân-ı Kerîm’ine ve hidayetine tabi kılmasını, zanlarımıza, heva ve heveslerimize uymaktan masun ve mahfuz eylemesini diler ve temenni ederiz.


[1] Kelâbâzî, Taarruf, Çeviren: Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul-1979, s. 152-153.

[2] Ebu Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, Çeviren: Muharrem Tan, İz Yayıncılık, İstanbul-2004C. 3, s. 137-138.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/34 (223); Tirmizi, Tefsir, 24 (3173); Hâkim, Müstedrek, C. 1, s. 535 (1961).

[4] Müsned, 5/191 (22006).

[5] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Müessesetü’r-Risale, Beyrut-2006, 2/348.

[6] Age, 2/348.

[7] Buhârî, İ’tisâm 2 (7280).

[8] Buhari, İ’tisam, 2 (7281).

[9] Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 3/387.

[10] Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 1/435, 465.

[11] Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihab, 1/214, Hadis no: 238, Müessesetü’r-Risale, Beyrut-1985Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 1/118-119, Hadis no: 313, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut-2001.

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.