ALLÂH’ın (cc) Esmâ-i Hüsnâsı (97-99)

Musa Kâzım GÜLÇÜR

29 / 10 / 2021

İçindekiler

97. (اَلْوَارِثُ) “EL-VÂRİS” (cc)

98. (اَلرَّشِيدُ) “ER-REŞÎD” (cc)

99. (اَلصَّبُورُ) “ES-SABÛR” (cc)

Bedîüzzaman Hazretlerinin İsm-i Azam Telakkisi

Sonuç

 أعوذ بالله من الشيطان الرجيم

بِـــــــــــــــــــــــــــــــــسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

والحمد لله رب العالمين، والعاقبة للمتقين، اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى الذَّاتِ المـُطَلْسَمِ وَالغَيْبِ المـُطَمْطَمِ وَالجَمَالِ المـُكَتَّمِ لَاهُوتِ الجَمَالِ وَنَاسُوتِ الوِصَالِ وَطَلْعَةِ الحَقِّ عَيْنِ إِنْسَانِ الأَزَلِ مَنْ لَـمْ يَزَلْ فِي قَابِ َنَاسُوتِ وِصَالِ القُرْبِ اَللَّهُمَّ صَلِّ بِهِ مِنْهُ فِيهِ عَلَيْهِ

رَبِّ يَسِّرْ وَلاَ تُعَسِّرْ، رَبِّ تَمِّمْ بِالْخَيْرِ، وَبِهِ الْعَوْنُ

Ezelden ebede kadar, bütün olmuş ve olacak hamd ve senalar, tam ve kemaliyle, âlemlerin yegâne Yaratıcısı, yöneteni ve kemale erdiricisi Allâh’ındır. Hüsn-ü âkıbet de müttakîler içindir. Allâhım, o gizli ve korunaklı, perdelenmiş ve örtülmüş, hiçbir mahlukta bulunmayan mehasin ve kemâlâtın kendisinde toplandığı, güzelliklerin sırlarına sahip ve onların görünmesine vesile, alem-i gaybda zuhur eden ilk tecelli, ezelde hiç zeval bulmayanın kurbiyetine vâsıl olan yegâne insana salât et.

Yazımıza, bir önceki kaldığımız yerden devam ediyoruz inşâAllâh.

Allâh’ın (cc) Esmâ-i Hüsnâsı (97-99)

97. (اَلْوَارِثُ) “EL-VÂRİS” (cc)

وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْيٖى وَنُمٖيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ

Hiç şüphesiz biz diriltiriz, biz öldürürüz ve biz Vârisleriz.” (Hicr, 15/23)

Hattâbî, “El-Vâris” güzel ismini, “yaratılmışların hayatı son bulduktan sonra varlığı Bâkî, varlıkların ölümlerinden sonra asıl sahibi olarak onlardan mülkünü geri alan, bütün eşyanın asıllarındaki Bâkî ve Mâlik sıfatları asla yok olmayan, varlıkta yer alan eşyayı dilediğine ve sevdiği kimselere miras bırakan”[1] şeklinde yorumlar.

Ḥalîmî, “El-Vâris” güzel ismini, “mülk sahipleri yok olduktan sonra Bâkî kalan, mülk sahiplerinin mâlikiyetleri o mülklerle irtibatlı ve bağlı iken, Allâh’ın varlığının herhangi bir mülke ve sebebe bağlı olmaması”[2] şeklinde açıklar.

Gazzâlî, “El-Vâris” güzel ismini, “malikleri yok olduktan sonra mülklerinin kendisine döndüğü El-Vâris, Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleridir. Mahlukat yok olduktan sonra, O (cc) yine Hayy ve Bâkî’dir. Her şeyin dönüşü O’nadır (cc)”[3] şeklinde anlamlandırır.

يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَیْءٌ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

O gün onlar ortaya çıkarlar (kabirlerinden diriltilirler). Onların (hal ve amellerinden) hiçbir şeyleri Allâh’a gizli kalmaz. (Allâh şöyle buyurur) ‘Bugün mülk kimindir?’ (Hiç kimse buna cevap veremez, yine Allâh cevap buyurur) ‘El-Vâhid (tek) El-Kahhâr (her şeye galip, eşsiz) Allâh’ındır.” (Mümin, 40/16)

El-Vâris, başkasının gitmesi ve yok olmasından sonra “El-Bâkî” Allâh’tır (cc) demektir. Bu özelliğe sahip tek sonsuz varlık Yüce Rabbimiz Allâh’tır. Çünkü O (cc), bu dünyada kendilerine verdiği sürenin dolmasıyla yok olan bütün varlıkların ardından, her şey Kendisine ait, yokluğu muhal Yüce Yaratıcı Bâkî’dir (cc). Bütün varlıkların varlığı, O’nun (cc) kudreti ile mümkündür ve sadece O’na (cc) bağlıdır. O’nun (cc) varlığı ise hiçbir varlığa bağlı değildir.

98. (اَلرَّشِيدُ) “ER-REŞÎD” (cc)

رَبَّنَا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَدًا

Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ihsan buyur ve bize içinde bulunduğumuz şu durumdan maslahatımızı lütfet.” (Kehf, 18/10)

Ebû İshâk İbrâhîm,“Er-Reşîd” güzel ismine, “bütün varlığa kendilerine fayda sağlayan yolu göstermesi, özellikle dostlarına Cennet’e ulaştıracak sevap yollarını lütfetmesi”[4] anlamını verir.

Hattâbî, “canlıları maslahatları olan hususlara ulaştıran, fiillerinde tam uygunluk, düzenlemelerinde de tam bir doğruluk bulunduğu için ‘Rüşd sahibi Hakîm’ anlamına da gelir” demektedir.[5]

İmrân b. Husayn (ra) rivayet ediyor:

“Peygamber (sas), babama (o henüz Müslüman olmamışken):

Ey Husayn! Şu anda kaç tanrıya ibadet ediyorsun?” buyurdu.

Babam şu cevabı verdi: “Altısı yerde, biri gökte, yedi tanrıya.” Resülullah (sas) sordular:

 “İstek, arzu ve korkuların bunlardan hangisinedir?

Babam: “Göktekine” diye cevap verdi. Resülullah (sas) buyurdular:

 “Ey Husayn! Müslüman olsaydın, sana fayda verecek iki kelime öğretirdim.

Husayn, Müslüman olunca: “Ey Allâh’ın Resulü! Bana vaat ettiğin o iki kelimeyi öğret” dedi. Resülullah (sas) buyurdular:

قُلْ: اَللّهُـمّ أَلْهِمْنِي رُشْدِي وَأَعِذْنِي مِنْ شَرِّ نَفْسِي

Şöyle söyle: ‘Allâhım, bana rüştümü ilham et ve benliğimin şerrinden koru.[6]

Er-Reşîd” güzel ismi, fillerini tam bir hikmetle gerçekleştiren Allâh’ın (cc) güzel isimlerinden birisidir. O’nun (cc) hiçbir işinde ve takdirinde en küçük bir yanılma ve yanlışlık bulunmaz. Yüce Allâh’ın her işi, hiç kimsenin işareti ve rehberliğine ihtiyaç duymayan çok yüksek ve en güzel şekilde gerçekleşen bir icraattır. İnsan dahil bütün varlıklar O’nun (cc), sonsuz ve aydınlatan rehberliğine muhtaçtır.

Er-Reşîd” güzel ismi, Allâh’ın (cc) Zâtî ve Sübûtî sıfatlarından birisi olarak telakki edilirse, O’nun (cc) sonsuz ilim ve iradesi ile müşterekliği görünür. Tenzihî ve Selbî sıfatlarından birisi olarak düşünülürse, O’nun Yüceliğini, kevnî ve teşrîî ayetlerini tam bir hüküm ve hikmetle tespitini ve sağlamlaştırmasını yansıtır. Şayet yüksek fiîlî sıfatlarından birisi olarak görülürse, bütün varlıklara doğru yollarını gösteren, onları maslahatlarına ve yararlarına uygun çizgide tutan manası anlaşılır.

Her Müslüman, bütün varlıkların mutlak yol göstericisini Allâh (cc) bilir. O (cc), meleklere, peygamberlerine (ase) ve dostlarına, Kendisini tanımaları için rehberlik yapan, onlara kesin ve yakînî bilgiyi bahşeden, bütün varlıkların kendilerini ayakta tutacak yollarını gösteren “Er-Reşîd”dir. Müslüman bir şahsiyet, bu güzel özellikleri kendisine ahlâk haline getirirse, Allâh katında reşîdlerden yazılabilir ve büyük sevaplara nail olabilir. Yüce Allâh, İbrahim Halîlullâh’ın harika hallerini, şaşırtıcı sırlarını ve onu rızasına ulaştıran övgü sıfatlarını bilmekteydi. Sonunda onu dostluğuna ve has kulu olmaya ehil hâle getirdi. Bu husus, Kur’ân-ı Kerîm’de “rüşd” fiili kullanılarak mûciz bir şekilde şöyle beyan edilir:

 وَلَقَدْ اٰتَيْنَا اِبْرٰهٖيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهٖ عَالِمٖينَ

Ant olsun, bundan önce Biz, İbrahim’e rüştünü (peygamberliğe salâhatini, hidayetini, ehliyetini ve olgunluğunu) vermiştik. Biz onu(n bu işe ehil olduğunu) bilmekteydik.” (Enbiya, 21/51)

99. (اَلصَّبُورُ) “ES-SABÛR” (cc)

Ebû İshâk İbrâhîm,“Es-Sabûr” güzel isminin, El-Halîm güzel ismine yakınlığına dikkat çeker.[7] Hattâbî,“Es-Sabûr” güzel ismini, “isyankarlardan intikam için acele etmeyen, bilakis belirli bir zamana erteleyen, kıyamete kadar izin verendir”[8] şeklinde anlamlandırır. O da “Es-Sabûr” güzel isminin, “El-Halîm” güzel ismine yakınlığını kabul etmekle birlikte, arada şöyle ince bir fark bulunduğuna işaret eder: “Allâh’ın (cc) sıfatları arasında Es-Sabûr, El-Halîm ismine anlam itibarı ile yakındır. Bununla birlikte itaat dairesi dışına çıkmış isyankarlar, El-Halîm güzel ismi karşısında cezadan emin olabilirlerken, Es-Sabûr güzel ismi karşısında cezadan emin olamazlar.”[9]

Ebu Musa’nın (ra) rivayeti ile, Efendimiz’in (sas) şu hadîs-i şerîfi, “Es-Sabûr” ve “El-Halîm” güzel isimleri arasında, Hattâbî’nin verdiği anlam farklılığının doğru olduğunu göstermektedir:

لَيْسَ أَحَدٌ ـ أَوْ لَيْسَ شَىْءٌ ـ أَصْبَرَ عَلَى أَذًى سَمِعَهُ مِنَ اللَّهِ، إِنَّهُمْ لَيَدْعُونَ لَهُ وَلَدًا، وَإِنَّهُ لَيُعَافِيهِمْ وَيَرْزُقُهُمْ

İşittiği ezaya karşı Allâh’tan daha fazla sabreden yoktur. O’nun (cc), çocuğu olduğunu iddia ettikleri halde, Allâh onlara sıhhat ve afiyet vermekte, onları rızıklandırmaktadır.[10]

Sabır” kelimesi insanlar için kullanılırsa, “katlanılması zor olan haksızlık, sıkıntı, acı, hastalık, yoksulluk, felâket vb. durumlar karşısında umutsuzluğa kapılmadan, şikâyet etmeden ve sızlanmadan dayanma, tahammül gösterme, olacak, gelecek veya gerçekleşecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme, acelecilik etmeme” anlamlarına gelir.

Ahlâkî bir terim olarak ise sabır, “insanlara kötülük ve musibet gibi görünen unsurların, aslında kâinatın nizamı için gerekli olduğunu bilme, hadiselerin Allâh’tan (cc) geldiğini görüp şikâyet etmeme, her olanı Cenâb-ı Hak’tan bilip sızlanmama, itirazdan vazgeçme, başa gelen sıkıntı ve belalar karşısında direnç gösterme, olumsuzluklara yapıcı bir şekilde yaklaşma ve yılgınlık göstermeme gibi” manalara gelir.

Efendimiz (sas), bir hadîs-i şeriflerinde, (والصَّبْرُ ضِياءٌ) Sabır ışıktır[11] buyurarak, sabrın kişiyi telaştan ve yanlış işler yapmaktan koruyucu özelliğine dikkat çekmişlerdir.

Yazımızın bu kısmında, Tirmizî rivayetini esas alan Esmâ-i Hüsnâ tahlilimiz, Yüce Allâh’ın izni ile tamamlanmış bulunmaktadır. Ancak konuyu tamamen sonlandırmadan önce, Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur Külliyatındaki, Esmâ-i Hüsnâ örgülü bir yazısına kısaca temas etmek istiyoruz. Bediüzzaman Hazretleri, “Otuzuncu Lema” adlı risalesinde, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin Esmâ-i Hüsnâ’sından, “İsm-i Azam” telakki ettiği altı güzel ismi, çok güzel ve tafsilatlı bir şekilde işlemiştir. Bu altı güzel ismin ayrıntılarını ilgili esere havale ederek, burada ihtisar ile temas etmek istiyoruz.

Bedîüzzaman Hazretlerinin İsm-i Azam Telakkisi

Öncelikle, Efendimiz’den (sas) bizlere kadar ulaşan ve hadis kitaplarımızda yer alan “İsmullâhi’l-A’zam” (Allâh’ın en büyük ismi) ile ilgili rivayetleri aktarmamız gerekmektedir:

Esmâ bintü Yezîd’in (r. anhâ) naklettiğine göre Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

اسم الله الأعظم في هاتين الآيتين: (اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ … ) (وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ …)

İsm-i azam şu iki âyet-i kerimedir:

(اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَیُّ الْقَيُّومُ) “O’ndan başka ilâh yoktur. O Hayy’dır (ezelî ve ebedî hayat ile bizâtihi diridir, bâkidir). Kayyûm’dur (Zât ve kemâl sıfatlarıyla yarattıklarının bütün işlerinde Hâkim ve Kâimdir, her şey O’nun ile kâimdir).” (Bakara, 2/255),

(وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖيمُ) “Sizin ilâhınız (Zât ve sıfatlarında ortağı olmayan) bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. (Bakara, 2/163).[12]

(اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَیُّ الْقَيُّومُ) cümlesi, Kur’ân-ı Kerîm’de iki surede hem Bakara, 2/255 hem de Ali İmran, 3/2 ayet-i kerimelerinde geçer. Bazı hadis kitaplarımızda, bu her iki suredeki ayet-i kerimelere (Bakara, 2/255’e ve Ali İmran, 3/2’ye) işaret edilirken, yukarıdaki rivayette olduğu gibi bazılarında da sadece Bakara, 2/255 ve Bakara, 2/163 ayet-i kerimelerine işaret edilmiştir.

عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ يَزِيدَ، قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلى الله عليه وسلم ـ 

اسْمُ اللَّهِ الأَعْظَمُ فِي هَاتَيْنِ الآيَتَيْنِ ‏وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ وَفَاتِحَةِ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ‏ الم اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَيُّومُ

Esma bint-i Yezîd’den (r. anhâ) rivayet edildiğine göre, Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

Allâh’ın ismi a’zam’ı, şu iki âyettedir: “Sizin ilâhınız (zât ve sıfatlarında ortağı olmayan) tek ilâhtır. O’ndan başka İlâh yoktur. Rahman’dır, Rahim’dir.” (Bakara, 2/163) Bir de Âl-i İmrân suresinin ilk âyetidir: “Elif, Lam, Mim. Allâh, O’ndan başka ilâh yoktur, ezelî ve ebedî diri O’dur, bütün varlıkları yönetip gözeten O’dur.[13]

Enes b. Malik’ten (ra), “İsmullâhi’l-A’zam” ile ilgili bir rivayet daha bulunmaktadır. Bu hadis-i şerif de şu şekildedir:

عَنْ أَنَسٍ، أَنَّهُ كَانَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَالِسًا وَرَجُلٌ يُصَلِّي ثُمَّ دَعَا

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ الْمَنَّانُ بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ يَا ذَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ‏

فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم

لَقَدْ دَعَا اللَّهَ بِاسْمِهِ الْعَظِيمِ الَّذِي إِذَا دُعِيَ بِهِ أَجَابَ وَإِذَا سُئِلَ بِهِ أَعْطَى

Enes’ten (b. Mâlik) (ra) rivayet edildiğine göre, kendisi Resülullah (sas) ile birlikte otururken adamın biri namaz kılıyordu. Adam (namazdan) sonra:

Ey Allâhım! Hamd ancak sanadır. Senden başka İlah yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren (sensin) ey Celâl ve İkrâm sahibi! Ey Hayy ve Kayyum diyerek senden istiyorum” diye dua etti. (Bunu duyan) Resülullah (sas) şöyle buyurdular:

Şüphesiz ki, Allâh’a kendisi ile dua edildiği zaman mutlaka kabul ettiği ve istenildiğinde verdiği ism-i azam ile dua etti.[14]

Hadis kitaplarımız, ister Bakara sure-i celilesindeki ayet-i kerimeye isterse de Ali İmran sure-i azimindeki ayet-i kerimeye işaret etsin, hemen hepsi (اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَیُّ الْقَيُّومُ) O’ndan başka ilâh yoktur. O Hayy’dır (ezelî ve ebedî hayat ile bizâtihi diridir, bâkidir). Kayyûm’dur (Zât ve kemâl sıfatlarıyla yarattıklarının bütün işlerinde Hâkim ve Kâimdir, her şey O’nun ile kâimdir) ayetinin ism-i azam olduğunda adeta müttefiktir. Bu ayet-i kerîme, Âyet el-Kürsî’nin ilk cümlesi olduğuna göre, Âyet el-Kürsî “ismullâhi’l-a’zamı” ihtiva etmektedir ve Ayet el-Kürsî’nin ism-i azam-ı ihtivâ etmesi ile ilgili herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır demekte Allâhu a’lem bir yanlışlık yoktur.

Bediüzzaman Hazretleri, (فرد حي قيوم حكم عدل قدوس) “Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs” güzel isimlerinin ism-i azam olduğu telakkisindedir. Bu güzel isimler, Hz. Ali’den (ra) rivayet ile, Mecmûatü’l-Ahzâb’ın Şâzelî cildinde “Hizbü Cünneti’l-Esmâ” adıyla yer almakta, bilhassa salgın hastalıkların ve düşmanların def edilmesi için okunabileceği belirtilmektedir.[15] Aynı cildin 471’inci sayfasında, İmam Gazzâlî Hazretlerinin bu dua için yaptığı şerh bulunmaktadır. Bediüzzaman, eserlerinde bu güzel isimleri sıklıkla anmış, Lemalar isimli eserinde “Otuzuncu Lema”yı bu güzel isimlerin tafsilatına tahsis etmiştir.

Bediüzzaman, Otuzuncu Lema’nın bir yerinde, İsm-i Âzam ile ilgili olarak şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:

“İsm-i Âzam herkes için bir olmaz; belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ, İmam-ı Ali radıyAllâhu anh (v. 40/661) hakkında, “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” altı isimdir. İmam-ı Âzam Ebu Hanife Hazretlerinin (v. 150/767) İsm-i Âzam’ı, “Hakem, Adl” iki isimdir. Gavs-ı Âzam Abdülkadir Geylani Hazretlerinin (v. 561/1166) İsm-i Âzamı, “Yâ Hayy”dır. İmam Rabbânî’nin (v. 1034/1624) İsm-i Âzam’ı, “Kayyûm” güzel ismidir. Hâkezâ, pek çok zatlar daha başka isimleri İsm-i Âzam görmüşlerdir.”[16]

Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs” güzel isimlerini, Bediüzzaman Hazretlerinin tafsilatlı bir şekilde tahlil ettiği “Otuzuncu Lema”ya muhtasar bir şekilde yer vereceğiz.

Bediüzzaman bu eserinde, (اَلْقُدُّوسُ) “El-Kuddüs” güzel ismini, kainatın devamlı işleyen bir fabrika halinde olması gerçeği ile açıklar. Biteviye çalışan bu kainatın enkaz ve süprüntüleri, daimi bir şekilde bu güzel isme mazhar olarak temizlenmektedir.

Bediüzzaman, temizlik hususunu, (اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابٖينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرٖينَ) “Şüphesiz ki Allâh, çokça tövbe edenleri sever, çokça temizlenenleri sever” (Bakara, 2/222) ayet-i kerimesi ve “Temizlik, imanın yarısıdır[17] hadis-i şerifinden hareket ile muhabbet-i ilâhiyenin bir medarı kabul eder.

Bediüzzaman, kainatta mevcut bulunan genel ahenk ve düzeni, hayvanlar ve bitkiler alemindeki hayret verici yaşayışı temin eden rezzâkiyet hakikatini, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin (اَلْقَدِيرُ) “El-Kadîr” güzel ismi ile birlikte (اَلْعَدْلُ) “El-Adl” güzel ismi ve diğer esmâ-i hüsnâsının muhteşem bir tecellisi olarak görür.

Kainattaki her bir mevcutta var olan ölçü, denge ve ahengin, kainatın her bir satır, kelime, harf ve noktasının mucizevi durumunun (اَلْحَكَمُ) “El-Hakem” ve (اَلْحَكِيمُ) “El-Hakîm” güzel isimlerinin bir sonucu olduğunu ifade eder.

Bediüzzaman Hazretlerinin tavsifi ile, kainat Cenâb-ı Hakk’ın hikmetli büyük bir kitabıdır. Bu kitabın mesela bir sayfası yeryüzüdür. Bu sayfadaki bir satır, çeşitli meyve ağaçları ile dolu çok büyük bir bahçedir. Bu satırda yer alan bir kelime, çiçek açmış ve meyve vermiş vaziyeti ile bir ağaçtır. Bu ağaç kelimesinde yer alan meyve ise bir harf, meyvedeki çekirdek de o kelimenin noktası gibidir.

Bediüzzaman Hazretleri, kainat simasındaki teavün, tesanüd, tecavüb ve teanukun (اَلْفَرْدُ) “El-Ferd” güzel ismini yansıttığını belirterek şu hususları ifade eder:

Ferd İsm-i Âzamı, âzamî bir tecellî ile kâinatın heyet-i mecmuasına ve herbir nev’ine ve herbir ferdine birer sikke-i tevhid, birer hâtem-i vahdâniyet koymuştur.”[18]

“Kâinatın âlemleri, envâları ve unsurları öyle birbiri içine girift olarak girmiştir ki, kâinatın heyet-i mecmuasına mâlik olmayan bir sebep, hiçbir nev’ine, hiçbir unsuruna hakikî tasarruf edemez. Adeta ism-i Ferdin cilve-i vahdeti, bütün kâinatı bir vahdet içine almış, her şey o vahdeti ilân ediyor.”[19]

“Rububiyet-i mutlaka derecesindeki hâkimiyet-i İlâhiye, gayet şiddetle şirki ve iştiraki ve müdahale-i gayrı reddettiğinden, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan dahi gayet hararetle ve şiddetle ve pek çok tekrarla tevhidi gösterip şirki, iştiraki azîm tehditlerle reddediyor.”[20]

Bediüzzaman Hazretleri, (اَلْحَيُّ) “El-Hayy” ve (اَلْمُحْيٖي) “El-Muhyî” güzel isimlerinin en kıymetli ve mucizevi tecellilerinden “hayat” mefhumu üzerinde durur ve “hayat nedir? mahiyeti ve vazifesi nelerden ibarettir?” sorularına ayrıntılı ve tafsilatlı cevaplar verir. Bediüzzaman Hazretleri, hayatı kainatın en ehemmiyetli gayesi, Cenâb-ı Hakk’ın vücûb-u vücuduna şahitlik eden en parlak bir delili, esmâ-i hüsnânın cilvelerini cami bir mahluku, mülk ve melekut yönü noksansız ve parlak, hakikat-i imanın altı rüknüne bakan ve onları ispat eden çok önemli bir unsuru olarak görür ve hayatın yirmi dokuz özelliğini ayrıntılı bir şekilde işler.

Bediüzzaman Hazretleri, bütün varlığın ve onların bekasının, Cenâb-ı Hakk’ın (اَلْقَيُّومُ) “El-Kayyûm” güzel ismi ile mümkün olduğunu, kainattan nispet-i kayyûmiyetin kaldırılması durumunda kainatın mahvolacağını belirtir. “El-Kayyûm” güzel isminin, en cüzî bir fiil-i îcâdînin doğrudan doğruya kainat halikının fiili olduğunu gösteren bir sırr-ı âzam taşıdığını ifade eder.[21]

Bediüzzaman Hazretleri, kainatta esir maddesi içerisinde yer alan gök cisimlerinin de kayyûmiyet sırrı ile dengede durduklarını belirtir. Kayyûmiyetin, kainata bakan yönünün bir benzerinin insan için de geçerli olduğu hususunu ifade eder. Çünkü, kainatın ekser hikmetleri, maslahatları ve gayeleri insana bakmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri, Sözler adlı eserinde haşir konusunu Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinden naklî deliller ile ayrıntılandırmış, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin Rahmâniyyet, Rahîmiyyet, Vahdâniyyet, Rubûbiyyet gibi sıfât-ı ulâsı ve Kudret, El-Hayy, El-Kayyûm, El-Muhyî, El-Mümît, El-Bâkî, El-Cevâd, El-Cemîl, El-Celîl, El-Hafîz, Er-Rakîb gibi esmâ-i hüsnâsı ile örgülü yorumlarla bir dantel gibi işlemiştir. Bu enfes yorumlarının yanı sıra, kainatta görülen gayelilik, nizâmîlik, dâimîlik, ebedîlik, fânîlik ve insan psikolojisi gibi aklî deliller ışığında mevzuyu derinlemesine analiz etmiş, çok güzel ve doyurucu bilgiler vermiştir. Tafsilatı söz konusu eserlerine havale ediyoruz.

Sonuç

Allâh’ın (cc) güzel isim ve sıfatlarını en yetkin tarzda ve en iyi şekilde anlayan yüksek zâtlar, öncelikle başta Efendimiz (sas) olmak üzere bütün peygamberlerdir (ase). Bu yüce kametlerin bizlere emanet ettikleri Allâh’ı tanıma ve marifetullahı artırmanın yolu, O’nun güzel isimlerini ve yüksek sıfatlarını anlamaya çalışmaktan, bilme çabasından ve tanıma gayretinden geçer. Güzel isimlerin bilgisi, kul ile Rabbi arasında marifetullahın ve muhabbetullahın artmasını ve güçlenmesini netice verir. İlâhî isimler, bütün varlığın asıllarıdır. Zuhurat, ancak bu güzel isimler ve yüksek sıfatlar ile mümkündür ve ancak bu güzel isimlere dayanarak gerçekleşebilir.

Şurası muhakkaktır ki, Allâh’ın (cc) güzel isimleri, tevkif yönünden doksan dokuza inhisar etmemektedir. Mesela, İbn Mâce’nin Sünen’inde bulunup da Tirmizî rivayetine artı yirmi beş güzel isim şu şekildedir:

1. (الْبَارُّ) El-Bêrru, 2. (الْجَمِيلُ) El-Cemîl, 3. (الْقَاهِرُ) El-Kâhir, 4. (الْقَرِيبُ) El-Karîb, 5. (الرَّاشِدُ) Er-Râşid, 6. (الرَّبُّ) Er-Rab, 7. (الْمُبِينُ) El-Mübîn, 8. (الْبُرْهَانُ) El-Bürhân, 9. (الشَّدِيدُ) Eş-Şedîd, 10. (الْوَاقِي) El-Vâkî, 11. (الْقَائِمُ) El-Kâim, 12. (الدَّائِمُ) Ed-Dâim, 13. (الْحَافِظُ) El-Hâfız, 14. (الْفَاطِرُ) El-Fâtır, 15. (السَّامِعُ) Es-Sâmiu, 16. (الْمُعْطِي) El-Mu’tî, 17. (الْكَافِي) El-Kâfî, 18. (الأَبَدُ) El-Ebed, 19. (الْعَالِمُ) El-Âlim, 20. (الصَّادِقُ) Es-Sâdık, 21. (الْمُنِيرُ) El-Münîr, 22. (التَّامُّ) Et-Tâm, 23. (الْقَدِيمُ) El-Kadîm, 24. (الْوِتْرُ) El-Vitr, 25. (الأَحَدُ) El-Ehad.[22]

Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin, güzel isimlerinin anlamlarının ve ayrıntılarının anlaşılmaya çalışılması, takva dairesinde kalmak isteyenlere yol gösteren çok güçlü bir aydınlık kaynağı, Allâh’ın (cc) güzel isimleri ile aydınlanmak isteyen selim kalp, akıl ve ruh sahipleri için vazgeçilmez bir şifa membaıdır.

İlâhî güzel isimleri ve yüksek sıfatların kutsal anlamlarını bilmeye ve anlamaya çalışma, insanı ebedi felaket ve helake atacak şirk ve kuşku karanlığından kurtarıp, ferah feza ve aydınlık bir iklime götürecek yegane çabadır. Güzel isimlerin anlam alanlarını görme gayretleri ile, biiznillâh İlâhî ahlâk ile ahlâklanma, insanın Allâh’a kurbiyeti ve rıza dairesine girebilme imkanı oluşacaktır.

Şimdi, Efendimiz’e (sas) salât ve selam etmemiz, Cenâb-ı Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine Esmâ-i Hüsnâsı ile yalvarmamız gerekmektedir:

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ مِنْهُ انْشَقَّتِ الأَسْرَارُ وَانْفَلَقَتِ الأَنْوَارُ وَفِيْهِ ارْتَقَتِ الحَقَائِقُ وَتَنَزَّلَتْ عُلُومُ آدَمَ فَأعْجَزَ الخَلائِقِ، وَلَهُ تَضَآءَلَتِ الفُهُومُ فلَمْ يُدْرِكْهُ مِنَّا سَابِقٌ ولا لاحِقٌ، فرِيَاضُ المَلَكُوتِ بِزَهْرِ جَمَـالِهِ مُونِقَة، وَحِيَاضُ الجَبَروْتِ بِفَيْضِ أَنْوَارِه مُتَدَفِقَة، وَلا شَيءَ إلا وَهُوَ بِهِ مَنُوطٌ، إذْ لَوْلا الوَاسِطَةُ لَذَهَبَ المَوْسُوطُ، صَلَوةً تَلِيقُ بِكَ مِنْكَ إِلَيْهِ كَمَا هُوَ أَهْلُهُ،

اَللَّهُمَّ إنَّهُ سِرُّكَ الجامِعُ الدَّآلُّ عَلَيْكَ، وَحِجابُكَ الأَعْظَمُ القَآئِمُ لَكَ بَيْنَ يَدَيْكَ، اَلّلهُمَّ أَلحِقْني بِنَسَبِهِ، وَحَقِّقْني بِحَسَبِهِ وَعَرِّفني إيَّاهُ مَعْرِفَةً أَسْلَمُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الجَهلِ وَأَكْرَعُ بَهَا مِنْ مَوَارِدِ الفَضْلِ، وَاحْمِلْني عَلَى سَبيلِهِ إلى حَضْرَتِكَ حَمْلاً مَحْفُوفَاً بنُصْرَتِكَ وَاقْذِفْ بي عَلَى البَاطِلِ فَأَدْمَغَهُ، وَزُجَّ بِي فيِ بِحارِ الأَحَدِيَّةِ وَانْشُلْني مِنْ أَوْحَالِ التَّوْحِيدِ وَأَغْرِقْني فيِ عَيْنِ بَحْرِ الوَحْدَةِ حَتَّى لاَ أرَى وَلا أسْمَعَ وَلا أَجِدَ وَلاَ أُحِسَّ إِلاَّ بِها

وَاجْعَلِ الحِجَابَ الأعْظَمَ حَيَاةَ رُوحِي ورُوحَهُ سِرَّ حَقِيقَتي وَحَقيقَتَهُ جَامِعَ عَوَالمي بِتَحقيقِ الحَقِّ الأوَّلِ يَاأَوَّلُ يَاآخِرُ يَاظَاهِرُ يَاباطِنُ، اِسْمَعْ نِدَآئي بِمَا سَمِعْتَ بِهِ نِدآءَ عَبْدِكَ زَكَرِيَّا، وَانْصُرْني بِكَ لَكَ، وَأَيِّدْني بِكَ لَكَ، وَاجْمَعْ بَيْنِي وَبَيْنَكَ وَحُلْ بَينيْ وَبَيْنَ غَيْرِكَ، { اَللَّه اَللَّه اَللَّه }

اللَّهُمَّ يَا ذَا المَنِّ الَّذِى لاَ يُكَافَى امْتِنَانُهُ، وَالطَّوْلِ الَّذِى لاَ يُجَازَى إِنْعَامُهُ وَإِحْسَانُهُ، نَسْأَلُكَ بِكَ وَلاَ نَسْأَلُكَ بأَحَدٍ غَيْرِكَ أَنْ تُطْلِقَ أَلْسِنَتَنَا عِنْدَ السُؤَالِ وَتُوَفِّقَنَا لِصَالِحِ الْأَعْمَالِ وَتَجْعَلَنَا مِنَ الآمِنِينَ يَوْمَ الرَّجْفِ وَالزِّلْزَالِ، يَا ذَا الْعِزَّةِ وَالجَلاَلِ، أَسْأَلُكَ يَا نُورَ النُّورِ قَبْلَ الْأَزْمِنَةِ وَالدُّهُورِ، أَنْتَ الْبَاقِى بِلَا زَوَالٍ، الْغَنِىُّ بِلَا مِثَالٍ، الْقُدُّوسُ الطَّاهِرُ الْعَلىُّ الْقَاهِرُ الَّذِى لاَ يُحِيطُ بِهِ مَكانٌ، وَلاَ يَشْتَمِلُ عَلَيْهِ زَمانٌ، أَسْأَلُكَ بِأَسْمَائِكَ الحُسْنَى كُلِّهَا وَبأَعْظَمِ أَسْمَائِكَ إِلَيْكَ وَأَشْرَفِهَا عِنْدَكَ مَنْزِلَةً، وَأجْزَلِهَا عِنْدَكَ ثَوَابًا، وَأَسْرَعِهَا مِنْكَ إِجَابَةً، وَباسْمِكَ المَخْزُونِ المَكْنُونِ الجَلِيلِ الأجَلِّ الْكَبِيرِ الْأَكْبَرِ الْعَظِيمِ الْأَعْظَمِ الَّذِى تُحِبُّهُ وَتَرْضَى عَمَّنْ دَعَاكَ بِهِ وَتَسْتَجِيبُ لَهُ دُعَاءَهُ

أَسْأَلُكَ اللَّهُمَّ بِلَا إِلَهَ إلَّا أَنْتَ الحَنَّانُ المَنَّانُ، بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ، ذُو الجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ، عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ المُتَعَالِ، وَأَسْأَلُكَ باسْمِكَ الْعَظِيمِ الْأَعْظَمِ الَّذِى إِذَا دُعِيتَ بِهِ أجَبْتَ وَإِذَا سُئِلْتَ بِهِ أعْطَيْتَ، وَأَسْأَلُكَ باسْمِكَ الَّذِى يَذِلُّ لِعَظَمَتِهِ الْعُظَماءُ وَالمُلُوكُ وَالسِّباعُ وَالْـهَوَامُّ وَكُلُّ شَیْءٍ خَلَقْتَهُ يَا اللَّـهُ يَا رَبِّ اسْتَجِبْ دَعْوَتِى، يا مَنْ لَهُ الْعِزَّةُ وَالْـجَبَرُوتِ، يَا ذَا المُلْكِ وَالمَلَكُوتِ، يَا مَنْ هُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ سُبْحانَكَ رَبِّ مَا أَعْظَمَ شَانَكَ، وَأرْفَعَ مَكَانَكَ، أَنْتَ رَبِّى، يَا مُتَقَدِّسًا فِى جَبَرُوتِهِ إِلَيْكَ أَرْغَبُ، وَإِيَّاكَ أَرْهَبُ، يَا عَظِيمُ يَا كَبِيرُ يَا جَبَّارُ، يَا قادِرُ يَا قَوِىُّ، تَبارَكْتَ يَا عَظِيمُ، تَعَالَيْتَ يَا عَلِيمُ سُبْحَانَكَ يَا عَظِيمُ، سُبْحَانَكَ يَا جَلِيلُ، أَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الْعَظِيمِ التَّامِّ الْكَبِيرِ أَنْ لَا تُسَلِّطَ عَلَيْنَا جَبَّارَاً عَنيدَاً، وَلَا شَيْطَانًا مَرِيداً، وَلَا إِنْسَانًا حَسُودًا، ولاَ ضَعِيفًا مِنْ خَلْقِكَ وَلَا شَدِيدًا، وَلَا بَارًّا وَلَا فَاجِرًا، وَلَا عَبِيدًا وَلَا عَنِيدَاً

اللَّهُمَّ إِنِّى أَسْأَلُكَ فَإِنِّى أَشْهَدُ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّـهُ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ الْوَاحِدُ الْأَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ يَا هُوَ يَا مَنْ لَا هُوَ إِلَّا هُوَ، يَا مَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ، يَا أَزَلِىُّ، يَا أَبَدِىُّ، يَا دَهْرِىُّ، يَا دَيْمُومِىُّ، يَا مَنْ هُوَ الحَىُّ الَّذِى لَا يَمُوتُ، يَا إِلهَنَا وَإِلَهَ كُلِّ شَیْءٍ ، إِلَـهَاً وَاحِدًا لَا إِلَهَ إلَّا أَنْتَ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ، الرَّحْمَـنَ الرَّحِيمَ الحَىَّ القَيُّومَ الدَّيَّانَ الحَنَّانَ المَنَّانَ، الْبَاعِثَ الْوَارِثَ، ذَا الجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

قُلُوبُ الخَلَائِقِ بِيَدِكَ، نَوَاصِيهِمْ إلَيْكَ، فأَنْتَ تَزْرَعُ الخَيْرَ فِى قُلُوبهِمْ، وَتَمْحُو الشَّرَّ إِذَا شِئْتَ مِنْهُمْ، فأَسْأَلُكَ اللَّهُمَّ أَنْ تَمْحُوَ مِنْ قَلْبِى كُلَّ شَیْءٍ تَكْرَهُهُ، وَأَنْ تَحْشُوَ قَلْبِى مِنْ خَشْيَتِكَ وَمَعْرِفَتِكَ وَرَهْبَتِكَ، وَالرَّغْبَةِ فِيمَا عِنْدَكَ، وَالْأَمْنِ وَالْعَافِيةِ، وَاعْطِفْ عَلَيْنَا بالرَّحْمَةِ وَالْبَرَكَةِ مِنْكَ، وَأَلْهِمْنَا الصَّوَابَ وَالْحِكْمَةَ، فأَسْأَلُكَ اللَّهُمَّ عِلْمَ الخَائِفِينَ وَإِنَابَةَ الْـْمَخْبِتِينَ، وَإِخْلَاصَ الْـمُوقِنِينَ، وَشُكْرَ الصَّابِرِينَ، وَتَوْبَةَ الصِّدِّيقِينَ، وَنَسْأَلُكَ اللَّهُمَّ بِنُورِ وَجْهِكَ الَّذِى مَلَأَ أَرْكَانَ عَرْشِكَ أَنْ تَزْرَعَ فِى قَلْبِى مَعْرِفَتَكَ حَتَّى أَعْرِفَكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ كَمَا يَنْبَغِى أَنْ تُعْرَفَ بِه

١ اللَّهُمَّ يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِكَ تَحَصَّنْتُ فَاحْمِنِي بِحِمَايَةِ كِفَايَةِ وِقَايَةِ حَقِيقَةِ بُرْهَانِ حِرْزِ أَمَانِ (بِسْمِ اللَّهِ)

٢ وَأَدْخِلْنِي يَا أَوَّلُ يَا آخِرُ مَكْنُونَ غَيْبِ سِرِّ دَائِرَةِ كَنْزِ (مَا شَاءَ اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ)

٣ وَأَسْبِلْ عَلَيَّ يَا حَلِيمُ يَا سَتَّارُ كَنَفَ سِتْرِ حِجَابِ صَيَانَةِ نَجَاةِ (وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ)

٤ وَابْنِ يَا مُحِيطُ يَا قَادِرُ عَلَيَّ سُورَ أَمَانِ إِحَاطَةِ مَجْدِ سُرَادِقِ عِزِّ عَظَمَةِ (ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ)

٥ وَأَعِذْنِي يَا رَقِيبُ يَا مُجِيبُ وَاحْرُسْنِي فِي نَفْـسي وَدِينِي وَأَهْلِي وَمَالِي وَوَالِدَيَّ وَوَلَدِيْ بِكَلَاءَةِ إِعَاذَةِ إِغَاثَةِ (وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئاً إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ)

٦ وَقِنِي يَا مَانِعُ يَا دَافِعُ بِآيَاتِكَ وَأَسْمَائِكَ وَكَلِمَاتِكَ شَرَّ الشَّيطَانِ وَالسُّلْطَانِ وَالإِنْسَانِ فَإِنْ ظَالِمٌ أَوْ جَبَّارٌ بَغَى عَلَيَّ أخَذَتْهُ (غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ)

٧ وَنَجِّنِي يَا مُذِلُ يَا مُنْتَقِمُ مِنْ عَبِيدِكَ الظَّالِمِينَ البَاغِينَ عَلَيَّ وَأَعْوَانِهِمْ فَإِنْ هَمَّ لِي أَحَدٌ مِنْهُمْ بِسُوءٍ خَذَلَهُ اللَّهُ (وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ)

٨ وَاكْفِنِي يَا قَابِضُ يَا قَهَّارُ خَدِيعَةَ مَكْرِهِمْ وَارْدُدْهُمْ عَنِّي مَذْؤُومِينَ مَذْمُومِينَ مَدْحُورِينَ بِتَخْسِيرِ تَغْيِيرِ تَدْمِيرِ (فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ)

٩ وَأَذِقْنِي يَا سُبُّوحُ يَا قُدُّوسُ لَذَّةَ مُنَاجَاةِ (أَقْبِلْ وَلا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ) في كَنَفِ اللَّهِ

١٠ وَأَذِقْهُمْ يَا مُـمِيتُ يَا ضَارُّ نَكَالَ وَبَالِ زَوَالِ (فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ)

١١ وَآمِنِّي يَا سَلَامُ يَا مُؤْمِنُ مِنْ صَوْلَةِ جَوْلَةِ دَوْلَةِ الأَعْدَاءِ بِغَايَةِ بِدَايَةِ آيَةِ (لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ لا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ)

١٢ وَتَوِّجْنِي يَا عَظِيمُ يَا مُعِزُّ بِتَاجِ مَهَابَةِ كِبْرِيَاءِ جَلَالِ سُلْطَانِ مَلَكُوتِ عِزِّ عَظَمَةِ (وَلا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ)

١٣ وَأَلْبِسْنِي يَا جَلِيلُ يَا كَبِيرُ خِلْعَةَ جَلَالِ جَمَالِ كَمَالِ إِقْبَالِ (فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ)

١٤ وَأَلْقِ يَا عَزِيزُ يَا وَدُودُ عَلَيَّ مَحَـبَّـةً مِنْكَ تَنْقَادُ وَتَخْضَعُ لِي بِهَا قُلُوبُ عِبَادِكَ بِالـمَحَبَةِ وَالْمَعَزَّةِ وَالـمَودَّةِ مِنْ تَعْطِيفِ تَلْطِيفِ تَأْلِيفِ (يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبّاً لِلَّهِ)

١٥ وَأَظْهِرْ عَلَيَّ يَا ظَاهِرُ يَا بَاطِنُ آثَارَ أَسْرَارِ أَنْوَارِ (يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ)

١٦ وَوَجِّهِ اللَّهُمَّ يَا صَمَدُ يَا نُورُ وَجْهِي بِصَفَاءِ أُنْسِ جَمَالِ إِشْرَاقِ (فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ)

١٧ وَجَمِّلْنِي يَا بَدِيعَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ يَا ذَا الجَلَالِ وَالإِكْرَامِ بِالفَصَاحَةِ وَالبَرَاعَةِ وَالبَلَاغَةِ (وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي يَفْقَهُوا قَوْلِي) بِرَأْفَةِ رَحْمَةِ رِقَّةِ (ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ)

١٨ وَقَلِّدْنِي يَا شَدِيدَ البَطْشِ يَا جَبَّارُ بِسَيْفِ الهَيْبَةِ وَالشِّدَّةِ وَالقُوَّةِ وَالمـَنَعَةِ مِنْ بَأْسِ جَبَرُوتِ عِزَّةِ (وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ)

١٩ وَأَدِمْ عَلَيَّ يَا بَاسِطُ يَا فَتَّاحُ بَهْجَةَ مَسَـرِّةِ (رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي) بِلَطَائِفِ عَوَاطِفِ (أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ) وَبِأَشَائِرِ بَشَائِرِ (وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ)

٢٠ وَأَنْزِلِ اللَّهُمَّ يَا لَطِيفُ يَا رَءُوفُ بِقَلْبِي الإِيمَانَ والاِطْمِئْنَانَ وَالسَّكِينَةَ وَالوَقَارَ لِأَكُونَ (الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ)

٢١ وَأَفْرِغْ عَلَيَّ يَا صَبُورُ يَا شَكُورُ صَبْرَ الَّذِينَ تَضَرَّعُوا بَثَبَاتِ يَقِينِ تَمكينِ (كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ)

٢٢ وَاحْفَظْنِي يَا حَفِيظُ يَا وَكِيلُ مِنْ بَينِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي وَعَنْ يَمِينِي وَعَنْ شِمَالِي وَمِنْ فَوقِي وَمِنْ تَحْتِي بِوُجُودِ شُهُودِ جُنُودِ (لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ)

٢٣ وَثَبِتِ اللَّهُمَّ يَا قَائِمُ يَا دَائِمُ قَدَمَيَّ كَمَا ثَبَّتَّ القَائِلَ (وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُمْ بِاللَّهِ)

٢٤ وَانْصُرْنِي يَا نِعْمَ الـمَولَى وَيَا نِعْمَ النَّصِيرُ عَلَى أَعْدَائِي نَصْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُ (أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ)

٢٥ وَأَيـِّدْنِي يَا طَالِبُ يَا غَالِبُ بِتَأَيِيدِ نَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ المـُؤَيَّدِ بِتَعْزِيزِ تَقْرِيرِ تَوْقِيرِ (إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ)

٢٦ وَاكْفِني يَا كَافِي يَا شَافِيَ الأَدْوَاءِ شَرَّ الأَسْوَاءِ وَالأَعْدَاءِ بِعَوَائِدِ فِوَائِدِ (لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ)

٢٧ وَامْنُنْ عَلَيَّ يَا وَهَّابُ يَا رَزَّاقُ بِحُصُولِ وُصُولِ قَبُولِ تَدْبِيرِ تَيْسِيرِ تَسْخِيرِ (كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ)

٢٨ وَأَلْزِمْنِي يَا وَاحِدُ يَا أَحَدُ كَلِمَةَ التَّوْحِيدْ كَمَا أَلْزَمْتَ حَبِيبَكَ سَيِّدَنَا مُحَمَّدَاً حَيْثُ قُلْتَ لَهُ وَقَوْلُكَ الحَقُّ (فَاعْلَمْ أَنَّهُ لا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ)

٢٩ وَتَوَلَّنِي يَا وَلِيُّ يَا عَلِيُّ بِالوِلَايَةِ وَالرِعَايَةِ وَالعِنَايَةِ وَالسَّلَامَةِ بِمَزِيدِ إِيرَادِ إِسْعَادِ إِمْدَادِ (ذَلِكَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ)

٣٠ وَأَكْرِمْنِي يَا كَرِيمُ يَا غَنِيُّ بِالسَّعَادَةِ وَالسِّيادَةِ وَالكَرَامَةِ وَالـمَغْفِرَةِ كَمَا أَكْرَمْتَ (الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ)

٣١ وَتُبْ عَلَيَّ يَا تَوَّابُ يَا حَلِيمُ تَوْبَةً نَصُوحَاً لِأَكُونَ مِنْ (الَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ)

٣٢ وَاخْتِمْ لِي يَا رَحْمَنُ يَا رَحِيمُ بِحُسْنِ خَاتِمَةِ الرَّاجِينَ وَالنَّاجِينَ الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ (قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ)

٣٣ وَأَسْكِنِّي يَا سَمِيعُ يَا قَرِيبُ جَنَّةً أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ (دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلامٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ)

اَللَّهُمَّ يا اللَّهُ يا اللَّهُ يا اللَّهُ يا اللَّهُ

يَا نَافِعُ يَا نَافِعُ يَا نَافِعُ يَا نَافِعُ

يَا رَحْمَنُ يَا رَحْمَنُ يَا رَحْمَنُ يَا رَحْمَنُ

يَا رَحِيمُ يَا رَحِيمُ يَا رَحِيمُ يَا رَحِيمُ

وَأَسْأَلُكَ اَللَّهُمَّ بِحُرْمَةِ هَذِهِ الأَسْمَاءِ وَالآيَاتِ وَالكَلِمَاتِ أَنْ تَجْعَلَ لِي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانَاً نَصِيرَاً وَرِزْقَاً كَثِيرَاً وَقَلْبَاً قَرِيرَاً وَعِلْمَاً غَزِيرَاً وَعَمَلاً بَرِيراً وَقَبْرَاً مُنِيرَاً وَحِسَابَاً يَسِيرَاً وَمُلْكاً فِي جَنَّةِ الفِرْدَوْسِ كَبِيراً

وَصَلَّى اللَّهُ عَلَى سَيِّدِنَا وَمَوْلَانَا مُحَمَّدٍ الَّذِي أَرْسَلْتَهُ بِالحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَعَلَى آلِهِ وَأَصْحَابِهِ الَّذِينَ طَهَّرْتَهُم مِنَ الدَّنَسِ تَطْهِيراً وَسَلَّمَ تَسْلِيمَاً كَثِيرَاً طَيِّباً مُبَارَكاً كَافِياً جَزِيلاً جَمِيلاً دَائِماً بِدَوَامِ مُلْكِ اللهِ وَبِقَدَرِ عَظَمَةِ ذَاتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ،

Racîm şeytandan Allâh’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla..

Ezelden ebede kadar, bütün olmuş ve olacak hamd ve senalar, tam ve kemaliyle, âlemlerin yegâne Yaratıcısı, yöneteni ve kemale erdiricisi Allâh’ındır. Ey Rabbim! Bütün sırların kendisinden zuhur ettiği, bütün nurların kendisinden saçıldığı ve bütün hakikatlerin kendisinde toplandığı, Âdemoğlunun tüm ilimlerinin kendisine indirildiği, mahlukatı âciz bırakıp idraklerin âciz kaldığı ne geçmişte ne de gelecekte kendisi hakkıyla idrak edilemeyecek Zât’a salât et. Melekût bahçeleri, O’nun cemâlinin aydınlığı ile şenlenmiş, Ceberût havuzları O’nun nurlarının feyzi ile taşmıştır. Hiçbir şey yoktur ki ona bağlı olmasın. Zira aracı olmasaydı, mevcudiyeti aracıya bağlı olan yok olurdu. Senin şanına lâyık, onun da ehli olduğu bir salât ile ona salât et.

Ey Rabbim! Muhakkak O, her şeyi içinde barındıran, sana delâlet eden sırrındır. Senin katında, senin için duran en büyük perdendir. Ey Rabbim bizi, O’nun nesebine dâhil eyle ve O’nun şerefinin hakikatine vâkıf eyle. Bize O’nu öyle bildir ki, cehalet yollarından selâmette olalım. Erdem kaynaklarından vasıtasız olarak o salavat ile susuzluğumuzu giderelim. Onun yolunda sana kulluk etmeyi bize ihsan et. Bizi üzerine göndererek bâtılı yok et, Ehadiyet denizlerinde yüzdür, tevhid konusunda bulanıklıklardan süratle çıkar ve vahdet denizinin hakikatine gark eyle. Böylece yalnız vahdeti görelim, duyalım, bulalım ve idrak edelim.

En büyük hicâbı (Resülullah’ı), ruhumuzun hayatı ve O’nun ruhunu, hakikatimizin sırrı ve Hakku’l-Evvel hakkı için O’nun hakikatini, âlemlerimizi kuşatıcı kıl. Ey Evvel! Ey Âhir! Ey Zâhir! Ey Bâtın! Kulun Zekeriya’nın duasını kabul ettiğin gibi bizlerin de dualarını kabul et. Rızanı kazanacağımız şekilde bizlere yardım et. Rızanı netice verecek şekilde bizleri destekle. Bizi seninle kıl ve senden gayrısı ile aramızı ayır. Allâh! Allâh! Allâh!

Ey karşılığı bulunamaz iyilik ve güzelliklerin sahibi, nimet ve ihsanlarına mukabele edilemeyen zenginlik sâhibi Allâh’ım. Kabirde münker ve nekir sorular sorduğu zaman dillerimizi açmanı, bizi salih amelleri işlemede muvaffak kılmanı, kıyamet günü yerler sarsılırken, bizleri emin kılmanı, Zât’ından başka hiçbir kimseden talep etmeksizin ancak senden istiyoruz. Ey İzzet ve Celâl sâhibi Allâh’ım! Zamanlar ve asırlar öncesindeki Nurlar Nûr’u, yok olmayan El-Bâkî, benzersiz El-Ganî, El-Kuddûs, Et-Tâhir, El-Aliy, hiçbir zamanın kavrayamadığı ve mekânın kuşatamadığı El-Kâhir Allâh’ım! Bütün en güzel isimlerinin hürmetine, Zât’ına ait en büyük, katında derece itibarı ile en şerefli, sevap yönüyle en bol, kabul olunma açısından en süratli isimlerin hatırına senden istiyorum. Gizlenmiş saklı olan isimlerin, celaleti en yüksek, itibarı en büyük, azameti en yüce ve o isimle sana dua edeni seveceğin, razı olacağın, duasını da kabul edeceğin, isimlerinin hürmetine senden talep ediyorum.

Ey Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, çok merhametli Hannân, bol rahmet ve mağfiret sahibi Mennân, yeri ve gökleri örneksiz bir şekilde yaratan, celâl ve ikram sâhibi, gaybı ve mevcudu bilen, sonsuz yücelik sâhibi Allâh’ım! Sana dua edildiğinde kabul ettiğin, onunla bir şey istenildiğinde verdiğin, yüceler yücesi isminin hatırına senden istiyorum. Büyüklük taslayan bütün insanlara, padişah ve sultanlara, yırtıcı bütün canavarlara, haşerata, eziyet veren bütün canlılara ve yarattığın bütün şeylere, azametiyle boyun eğdiren ismin hürmetine, ey Allâh, ey Rabbim! duamı kabul eyle. Ey İzzet ve Azamet’i Zât’ına mahsus, gayb ve varlık âleminin sâhibi, Ey Hayy Rabbim, seni tesbîh ederim Rabbim! Şanın ne yüce, mekânın ne kadar yüksektir. Sen benim rabbimsin. Ey azametinde bütün noksan sıfatlardan münezzeh Allâhım! Yönelişim sanadır ve ancak senden korkarım. Ey Azîm! Ey Kebîr! Ey Cebbâr! Ey Kâdir! Ey Kavî. Sen mukaddes ve münezzehsin. Ey Alîm Allâhım! Sen yücesin. Ey Azîm Allâhım seni tesbîh ederim. Ey Celîl Allâhım! Seni tesbîh ederim. Allâhım! Büyük ve tam bütün sıfatlarının kemâlâtını tam anlamıyla toplayan ismin hürmetine, inatçı ve zalim cin ve insanları, azgın şeytanları, hasetçi insanları, mahlûkatından zayıf veya kuvvetli, kötü veya facir, inatçı veya anlayışsız herhangi bir kulunu bize musallat etmemeni senden talep ediyorum.

Allâhım! Arz edeceğim hacetlerimi, sadece senden talep ediyorum. Şâhitlik ederim ki sen kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allâh’sın. Birsin. Doğmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri olmayan Samed’sin! Ey Zât’ı kavranmaktan münezzeh, Zât’ında ve sıfatlarında eşsiz, Yüce, hak ve kendisinden başkası olmayan, Ey Ezelî, Ebedî, Dehrî, Ey Dâim, Ey Hayy, bizim ve her şeyin ilâhı, ey tek ilâh! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ey semaları yaratan! Gizli ve aşikârı bilen, Rahmân, Rahîm, Hayy, Kayyûm, Deyyân, Hannân, Mennân, Vâris, Celâl ve İkram sâhibi Allâhım.

Yaratılmışların kalpleri senin kudret elindedir. Onlara dilediğin şekilde tasarruf edersin. Onlara dilediğinde hayır verir, istediğinde de şerleri onlardan giderirsin. Allâhım! Kötü gördüğün her şeyi kalbimden silmeni, bunların yerine haşyetini, sevgiden kaynaklanan korkunu, mârifetini, yanında olanlara şevkini ve emniyetini istiyor, âfiyetinle kalbimi doldurmanı senden talep ediyorum. Bize rahmet ve bereket ihsan eyle. Doğruyu ve hikmeti bize ilham eyle. Allâhım! Senden, hâiflerin ilmini, muhbitlerin inabesini, mûkinînin ihlâsını, sâbirlerin şükrünü, sıddîkların tövbesini talep ediyorum. Allâh’ım! Arş’ının rükünlerini dolduran Cemâlin hatırına, nasıl bilmem gerekiyorsa o şekilde hakikatini bilinceye kadar kalbime marifetini lütfetmeni istiyorum.

1. Ey Hayy, Ey Kayyûm Allâhım. Seninle kendimi güvenceye aldım beni koru.
BismiAllâh (Fatiha, 1/1) himayesi, kifayeti, vikayeti, hakikati, bürhanı ve koruması ile beni himaye eyle.

2. Ey Evvel, Ey Âhir. Beni, Allâh’ın dilemesi olur. Kuvvet ancak Allâh’tandır” (Kehf, 18/39) ayetinin gizli, gaybî ve sırlı hazine dairesine al.

3. Ey Halîm, Ey Settâr. Allâh’ın ipine sarılın” (Ali İmran, 3/103) ayetinin sırrıyla, korunma örtüsünü ve muhafaza kurtuluşunu nasip eyle.

4. Ey Muhît, Ey Kâdir. Etrafımı, Bu daha hayırlıdır. Bu Allâh’ın ayetlerindendir” (Araf, 7/26) âyetinin azametinden, izzetinden ve ululuğundan emniyet ve ihata surlarıyla çevir.

5. Ey Rakîb, Ey Mucîb. Oysa (o münafıklar), Allâh’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zaman zarar veremezler” (Mücadele, 58/10) âyetinin koruması, sığınması ve kurtarışıyla beni, ailemi, dinimi, malımı ve evlatlarımı koru.

6. Ey Mâni, Ey Dâfi. Eğer bir zalim veya zorba bana haksızlıkla saldırırsa, “Allâh’ın azabından bir bürüyen onu yakalayıverir” (Yusuf, 12/107) ayeti, güzel isimlerin ve tam kelimelerinin hakkı için, beni koru.

7. Ey Müntakim, Ey Müzil. Zulüm eden, azgınlık yapan kulların ve onların yardımcıları, eğer bana kötü tuzak hazırlamışlarsa, Allâh onları yüzüstü bırakmıştır. “Onun kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiştir. Onu Allâh’tan başka kim doğru yola eriştirebilir?” (Câsiye, 45/23) ayeti ile kurtarıcım ol.

8. Ey Kâbıd, Ey Kahhâr. Bana tuzak kuranların tuzaklarına, hilelerine, azaplarına karşı bana yardım et ve kimseye muhtaç bırakma. Onları, Allâh’tan başka ona yardım edecek bir grubu da yoktur” (Kasas, 28/81) âyetinin sırrıyla, benden, rezil, horlanmış, mağlup ve aşağılanmış olarak uzaklaştır.

9. Ey Sübbûh, Ey Kuddûs. Beri gel ve korkma. Çünkü sen, Allâh’ın himayesinde güvende olanlardansın” (Kasas, 28/31) ayetindeki münacatın lezzetini bana lütfet, bu ayetin sırrıyla emniyet içerisinde bulunanlardan olmayı nasip eyle.

10. Ey Mümît Ey Dârr. Zulmeden kavmin kökü kurudu. Allâh’a hamdolsun” (Enam, 6/45) âyetinin sırrıyla, zalimlere cezanı, vebâlini, nekâlini tattır.

11. Ey Selâm, Ey Mümin. Düşmanların gücüne, şiddetine ve hücumlarına karşı, Dünya hayatında ve ahirette onlara müjde vardır. Allâh’ın kelimelerinde değişiklik olmaz” (Yunus, 10/64) ayetinin gayesi ve bidayeti ile beni emin kıl, huzurlu eyle.

12. Ey Azîm, Ey Muiz. Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz bütün izzet Allâh’ındır” (Yunus, 10/65) ayetindeki sır ile, celâllik sultanlığı ve saltanatı, yücelik azameti ve heybeti ile beni taçlandır ya Rabbi.

13. Ey Celîl, Ey Kebîr. Onu gördüklerinde gözlerinde büyüttüler ve ellerini kestiler. Haşa! Allâh’ı tenzih ederiz, dediler” (Yusuf, 12/31) ayetinin sırrı ile bana celâl, cemâl, kemâl ve ikbâl kaftanı giydir.

14. Ey Azîz, Ey Vedûd. Onları Allâh’ı sever gibi seviyorlar. İman edenlerin Allâh’a yönelik sevgileri ise daha şiddetlidir” (Bakara, 2/165) ayetinin sırrı ile, katından kullarının kalplerinin, sevgi, yüceltme ve dostluk içerisinde, kalp yumuşaklığı, güzel davranış ve uzlaşı duyguları ile, bana itaat etmelerini ve boyun eğmelerini lütfet.

15. Ey Zâhir, Ey Bâtın. Allâh onları sever, onlar da Allâh’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı izzetlidirler ve Allâh yolunda cihat ederler” (Maide, 5/54) âyetinin sırlarını, nurlarını ve etkilerini üzerimde göster.

16. Ey Samed, Ey Nûr. Eğer seninle tartışırlarsa, de ki: Ben özümü Allâh’a teslim ettim” (Ali İmran, 3/20) ayetinin sırrı ile, veçhimi bütün safiyetiyle, işrâke, ünsiyete ve cemâlinin Nûr’una çevir.

17. Ey Bedîü’s-Semâvâti ve’l-Arz, Ey Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm.Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar” (TâHê, 20/27) ayetinin sırrı ile beni fesahat, belagat ve üstünlük, Sonra derileri ve kalpleri Allâh’ın zikri ile yumuşar” (Zümer, 39/23) ayetinin sırrıyla da re’fet, şefkat ve incelik ile güzelleştir.

18. Ey Şedîde’l-Batş, Ey Cebbâr. Yardım ancak Allâh katındandır” (Ali İmran, 3/126; Enfal, 8/10) ayetinin ceberûtu ve şerefinden, beni kılıç heybeti, şiddeti, gücü ve önlemesi ile kuşandır.

19. Ey Bâsıt, Ey Fettâh. Rabbim! Göğsümü aç ve işimi kolaylaştır” (TâHê, 20/25) ayetinin güzelliğini ve sevincini, Biz senin göğsünü açmadık mı?” (İnşirah, 94/1) ayetinin letafet ve bağışını, O gün müminler Allâh’ın yardımı sayesinde sevinirler” (Rum, 30/4) ayetinin müjdelerini ve işaretlerini üzerimde daim kıl. 

20. Ey Latîf, Ey Raûf. Onlar, inananlar ve kalpleri Allâh’ı anmakla huzura kavuşanlardır” (Rad, 13/28) ayetinde tavsif ettiğin kulların gibi olabilmem için, kalbime iman, itminan, sekine ve vakar lütfet.

21. Ey Sabûr, Ey Şekûr. Nice az topluluk Allâh’ın izniyle galip gelmişlerdir” (Bakara, 2/249) ayetinin sırrı ile, yakîn, sebat ve temkîn halinde yakaranların sabrı ile yüreğimi şekillendir.

22. Ey Hafîz, Ey Vekîl. Allâh’ın emri gereğince önünden ve arkasından onu takip edip koruyanlar vardır” (Rad, 13/11) ayetinin varlığı, tanıkları ve ordusuyla, beni önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan, üstümden ve altımdan (her yönden) korumana al.

23. Ey Kâim, Ey Dâim. Siz Allâh’a ortak koşmaktan korkmuyorken, ben koştuğunuz ortaklardan niye korkacakmışım?” (Enam, 6/81) ayetinde sözü geçen kimseyi sabit tuttuğun gibi, benim de ayaklarımı Senin yolunda sabit eyle.

24. Ey Ni’me’l-Mevlâ, Ey Ni’me’n-Nasîr.Bizimle alay mı ediyorsun? dediklerinde, Allâh’a sığınırım” (Bakara, 2/67) şeklinde cevap veren kuluna yardım ettiğin gibi, düşmanlarıma karşı bana yardım lütfeyle.

25. Ey Tâlib, Ey Gâlib.Şüphesiz biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. (Böylece) Allâh’a iman edesiniz” (Fetih, 48/8-9) ayetinin sırrıyla, Resulün Muhammed SallAllâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’i şerefli kılarak, büyüklük lütfedip saygınlık vererek desteklediğin gibi, beni de destekle.

26. Ey Kâfî, Ey Şâfî. Düşmanlara ve en kötü kimselere dahi yeten kudretin, hastalıklara verdiğin şifâlar hürmetine, Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allâh korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün” (Haşir, 59/21) ayetinin sırrıyla, bana kifayet eyle.

27. Ey Vehhâb, Ey Rezzâk.Allâh’ın rızkından yiyin, için” (Bakara, 2/60) ayetinin sırrıyla, rızıklarda sağladığın vücuda geliş, erişim, kabul, kolaylaştırma ve emre amade oluşlar gibi, bana da katından ihsanlar lütfeyle.

28. Ey Vâhid, Ey Ehad. Senin sözün ve aynı zamanda bütünüyle hak olan “Bil ki Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur” (Muhammed, 47/19) ayetinle, Resulün Muhammed SallAllâhû Aleyhi Vessellem Efendimizi tevhide bağladığın gibi, beni de bu güzel tevhid cümlesinden ayırma.

29. Ey Velî, Ey Alîy. İşte bu Allâh’ın lütfundandır” (Yusuf, 12/38) ayetinin mutluluğu ve fazla fazla devamıyla, vilayet, riayet, inayet, selâmet ile beni dostluğuna al.

30. Ey Kerîm, Ey Gâni, “Allâh’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar” (Hucurat, 49/3) ayetinin muhataplarına ikramda bulunduğun gibi, bana da mutluluk, efendilik, keramet ve mağfiret ile ikramda bulun.

31. Ey Tevvâb, Ey Halîm. Onlar ki bir kötülük işledikleri veya kendilerine zulmettikleri zaman, hemen Allâh’ı anarlar ve günahları için bağışlanma dilerler. Allâh’tan başka günahları bağışlayan kimdir?” (Ali İmran, 3/135) ayetinde zikrettiğin kimseler gibi olabilmem için, bana da nasûh tevbesi lütfet.

32. Ey Rahmân, Ey Rahîm. Duaları neticesinde, Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden umut kesmeyin” (Zümer, 39/53) ayetine muhatap olarak kurtulmuş ve güzel sona ulaşmış kimseler gibi, benim de sonumu iyi ve hoş eyle.

33. Ey Semî, Ey Karîb. Beni, müttakiler için hazırlanan Adn Cennetlerine yerleştir ki, “Onların Cennet’teki duaları, ‘Allâh’ım! Seni tesbih ve tenzîh ederiz’ sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep Selâm’dır. Dualarının sonu ise, ‘Bütün hamdler âlemlerin Rabbine mahsustur’ şeklindedir.” (Yunus, 10/10)

Ya Allâh, Ya Allâh, Ya Allâh, Ya Allâh,

Ya Nâfi, Ya Nâfi, Ya Nâfi, Ya Nâfi,

Ya Rahmân, Ya Rahmân, Ya Rahmân, Ya Rahmân,

Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm.

Allâhım, bu ayet-i kerimelerin, esmâ-i hüsnân ve tam kelimelerinin hürmetine, katından bana güçlü bir yardım, bol rızık, huzurlu bir kalp, derin bir ilim, makbul amel, aydınlanmış bir kabir, kolay bir hesap ve Firdevs cennetinden büyük bir mülk lütfetmeni istiyorum.

Allâhım, Müjdeci, Uyarıcı ve Hak bir şekilde gönderdiğin Efendimiz ve Mevlânâ’mız Muhammed SallAllâhû Aleyhi ve Sellem’e, kendilerini tam bir şekilde tathîr ettiğin Âline salât et, mübarek, yeterli, bol, güzel, mülkünün devamınca devamlı ve Zât’ının büyüklüğünce selam et, Ey Merhametlilerin en Merhametlisi. Âmîn.

(سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى الـمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ)

İzzet sahibi Rabbin, onların tavsiflerinden münezzehtir. Selâm peygamberlerin üzerinedir. Hamd, âlemlerin Rabbi Allâh içindir.” (Saffât, 37/180-182)

(سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ)

Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok. Her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki Sensin.(Bakara, 2/32)

(وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ)

Onların dualarının sonu, ‘Bütün övgüler, âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur’ demeleridir.” (Yunus, 10/10)


[1] El-Hattâbî, Şe’nü’d-Duâ, 2/96-97.

[2] El-Ḥalîmî, Kitabu’l-Minhâc, 1/189.

[3] El-Gazzâlî, El-Maḳṣadü’l-Esnâ, s. 148.

[4] Ebû İshâk İbrâhîm, Tefsîru Esmâillâhi’l-Hüsnâ, s. 65.

[5] El-Hattâbî, Şe’nü’d-Duâ, 2/97.

[6] Tirmizi, Daavât, 70 (3483).

[7] Ebû İshâk İbrâhîm, Tefsîru Esmâillâhi’l-Hüsnâ, s. 65.

[8] El-Hattâbî, Şe’nü’d-Duâ, 2/97-98.

[9] El-Hattâbî, ay.

[10] Buhari, Edeb, 71 (6099).

[11] Müslim, Taharet, 1 (223); Tirmizi, Daavât, 86 (3517).

[12] Darimî, Fezâilu’l-Kur’ân, 14 (3432).

[13] Ebu Dâvud, Kitabu’s-Salât, 358 (1496); İbn-i Mâce, Kitâbu’d-Duâ, 9 (3855); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/461 (28163); İbnu Ebî Şeybe, Musannef, 12/441 (36617), Tahkik: Hamad b. Abdillah el-Cum’a – Muhammed b. İbrahim el-Lahidan, Mektebetü’r-Rüşd en-Naşirun, Riyad-2004.

[14] Ebu Davud, Kitabu’s-Salât, 358 (1495); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/120 (12229).

[15] Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî, Mecmûatü’l-Ahzâb (Şâzelî cildi), s. 283, Sezgin Yayınları, İstanbul-1311.

[16] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, s. 353, Sözler Yayınevi, İstanbul-2003.

[17] Müslim, Tahare, 1 (223); Tirmizi, Daavat, 86 (3518); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/260 (18476).

[18] Said Nursi, Lemalar, s. 331.

[19] Said Nursi, Lemalar, s. 332.

[20] Said Nursi, Lemalar, s. 338.

[21] Said Nursi, Lemalar, s. 357.

[22] İbn Mâce, Dua, 10 (3861).

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.