Halit GÜLÇÜR
International Relations MA
14 Eylül/2019
İçindekiler
Giriş
Demokrasi sanıldığının aksine sabit, tekdüze bir olgu değildir. Kavramın ilk ortaya çıktığı Antik Yunan’daki izdüşümü ile pek bir alakası kalmadığı gibi, günümüze gelen tarihsel süreçte de demokrasi, sürekli evrilmiş ve değişmiştir. Bu dönüşüm süreci halen devam etmektedir. Dolayısıyla demokrasi, dinamik bir olgudur.[1]
Bu açıdan demokrasi konusu, olumlu veya olumsuz olarak tahlil edilirken göz önünde bulundurulması gereken başlıca gerçeklik, bu kavramın anlamının ve uygulamasının tekil olmadığıdır. Demokrasinin dinamiklik ve değişkenlik dışındaki bir başka özelliği de barındırdığı kurumların ve bunların uygulamaları neticesinde ortaya çıkan sonuçların değişiklik göstermesidir.[2]
Dolayısı ile, demokrasinin özünün ne olduğunu irdelemek ve bu özün farklı farklı görünümler alabileceğini kabul etmek mantıklı olacaktır. Hal böyleyken, demokrasinin geçmiş görünümleri, ortaya çıkışı ve dönüşüm süreci bu yazının kapsamı dışında bırakılmıştır.
Demokrasi Nedir?
Her ne kadar farklı yorumlamaları olsa da demokrasi, özü itibarıyla; hukukun üstünlüğü[3], insan haklarının korunması[4], bireylerin özgür şekilde sosyal ve siyasi haklarını kullanması ve bu yolla yöneticileri değiştirebilmesi, yönetimdekileri uygulamalarından mesul tutabilmesi demektir.[5]
Literatüre bakıldığında, bu tanımla paralel olarak demokrasinin genel olarak eşitlik, hak, adalet, özgürlük gibi kavramlarla eşleştirildiğini görürüz. Bunların tesisinin kontrolü için demokrasi ve demokratikleşme mefhumu genelde dört farklı yönden incelenir: anayasal, aslî, usulî ve süreç odaklı.[6]
Bu yaklaşımlar siyasal aktivite, insan refahı, bireysel özgürlük, güvenlik, eşitlik, sosyal eşitlik, barışçıl çatışma çözümü, seçim güvenliği/özgürlüğü gibi meselelere odaklanırlar.
Yani demokrasi, vatandaşları içeriden veya dışarıdan gelecek baskılara, dışlanmalara, haksız muamele görmesine karşı korumakta; dini, kültürel benliğini rahatça yaşamasına, kendini geliştirmesine de yardım etmektedir. Demokrasi bireyi zorbalığa, tiranlığa karşı korumaktadır. Ek olarak toplumun genelinin de herhangi bir otokratın ya da zümrenin boyunduruğu altına girmesini engellemektedir. Çünkü demokrasi temeli itibarıyla herhangi bir kişi veya grubun diğerlerini gözetmeden karar almasının önüne geçmektedir. Örneğin bir ülkede Sünni halk sırf mezhepsel sebeplerle Şii yöneticinin zulmü altında eziliyorsa bundan kurtulmanın yolu demokrasinin tesisidir.
Hangi Demokrasi?
Sonuçta 2500 yıl önce, “elitlerin yönetimi” olan aristokrasiye karşı “halkın yönetimi” şeklinde ortaya çıkan demokrasi kavramı ile ilgili çok geniş bir ölçekte farklı anlamlandırmalara ve farklı yorumlara rastlanılır. Bu safhada kimlerin demokrasiyi nasıl yorumladığı veya demokrasiye dair ne tür yanlış anlaşılmaların olduğundan çok demokrasinin ne olduğu ve ne şekillerde kullanılabileceğini irdelemek gerekmektedir. Günümüz ülkelerinin benimsediğini iddia ettikleri sistemler gerçek demokrasi değildir.
Günümüzde İsviçre’de birkaç kanton dışında dünyanın hiçbir bölgesinde doğrudan demokrasi uygulanmamaktadır.[7] Bunun yerine dünyadaki demokrasi uygulamaları: klasik (çoğulcu) demokrasi, çoğunlukçu (mutlak) demokrasi, marksist demokrasi, liberal demokrasi, plebistçi demokrasi, radikal demokrasi, militan demokrasi gibi pek çok farklı türde görünümlere bürünmüştür.
Asıl önemli nokta ise çoğunlukçu (mutlak) demokrasi, marksist demokrasi, militan demokrasi, delegasyoncu demokrasi gibi versiyonlar, isimlerinde demokrasi geçmesine rağmen çeşitli gerekçelerle aslında demokrasinin özüne aykırı; müzakereyi, oydaşmayı ve uzlaşmayı bir kenara bırakan uygulamalara sahiptirler. Burada bu olumsuzluklara en uzak tür olan klasik (çoğulcu) demokrasiye ayrı bir parantez açılmalıdır.
Çoğulculuk
Çoğulcu demokrasi, genel olarak Batı Avrupa devletlerince kullanılmakta fakat yine de devletten devlete farklılık göstermektedir. Yani görüldüğü üzere demokrasinin alt görünümlerinin de alt görünümleri vardır.
Çoğulcu demokrasinin, genele oy hakkı, genel seçimler gibi zaten yürürlükte olması gereken siyasi şartları barındırmasının yanında çarpıcı nokta, bu sistemde, insanın amaç oluşu ve her şeyin onun mutluluğuna yönelik olmasıdır. “Devlet ise, insanların mutluluğunu demokratik yollarla sağlamakla yükümlüdür.”[8]
Modern tarih boyunca “demokratik projenin” üstlendiği başlıca görev, egemen devletlerin sahip olduğu kamu güçlerini meşru bir şekilde oluşturmak ve kontrol etmektir. Dolayısıyla, modern temsili demokratik sistemlerin ana kurumları (anayasal yapılar ve seçim süreçleri) demokratik kontrolün hedefi olarak devlet gücüyle tutarlı bir şekilde geliştirilmiştir.[9]
Bunun günümüzde en gelişmiş ve modern versiyonu da çoğulcu demokrasidir. Kısaca çoğulcu demokrasi, aşağıdaki kilit unsurlarla nitelendirilmektedir:
1. Rekabetçi bir parti sistemi ile sonuçlanacak şekilde siyasi partiler ve baskı grupları gibi nispeten bağımsız dernekler/örgütler kurma hakkı dahil olmak üzere, medeni ve siyasi hakların varlığı ve korunması;
2. Serbest ve adil seçimler;
3. Devletin yetkileri üzerindeki sınırlamalar;
4. Hukukun üstünlüğü ve bağımsız bir yargı;
5. Serbest bir basın;
6. Hesap verebilirlik;
7. Yerel özyönetim;
8. Çeşitli görüşlerin hoşgörü ile karşılanması;
9. Politik uzlaşma;
10. Kararlar çoğunluk usulüyle kabul edilirken azınlık görüşlerine saygı duyulması;
11. Farklılıkların barışçıl çözümü ve
12. Sivil otoritenin askeri ve diğer güvenlik kurumları üzerindeki üstünlüğü.[10]
Aslında bu liste daha da uzatılabilir. Ancak bu kadarla iktifa etmekteyiz.
Demokrasi, Devlet ve Toplum
Günümüzde demokrasi kavramı devletten de ayrı tutulamaz. Çünkü bahsedilen niteliklerin sağlanması ve güvenceye alınması için büyük bir aygıt gereklidir. Canlı ve devingen bir aygıt olarak devlet; vatandaşlarına karşı demokrasinin öngördüğü bu imkanları sağlamakla yükümlüdür. Temel ilke olarak kuvvetler ayrılığının tahakkukundan çok daha geniş bir perspektif ile devlet içinde bu ilkeler benimsenmeli ve yaşatılmalıdır.
Yani anayasada o ülkenin demokratik olduğu ifadesinin bulunması yeterli değildir. Hak, adalet, eşitlik, özgürlüğün tesisi ve korunumu için gerekli sistemler kurumlar kurulmuş mu, devlet içinde demokrasinin dinamik özelliğini algılar şekilde sürekli bir yenileme anlayışı ile hareket ediliyor mu, herhangi bir kişi veya zümrenin aşırı güçlenmesinin, hukukun üstüne çıkmasının önünde engeller var mı, gibi sorular asli cevaplanması gereken hususlardır.

Koyu Yeşil: En Demokratik Ülkeler
Koyu Kırmızı: Demokrasiden En Uzak Ülkeler

Koyu Kırmızı En Fazla, Sarı En Az Göç Alan Ülkeler
Bu iki haritadan anlaşılacağı üzere demokratikleşme seviyesi ile dışarıdan göç alma yani insanların o bölgede yaşama isteği arasında doğru orantılı bir korelasyon kurulabilir. İnsanlar imkanları ölçüsünde en azından komşu ülkelere (özellikle iç savaş, çatışmalar gibi sebeplerle) veya daha uzak ülkelere göç etmektedir. Tabii ki ikinci haritada görünen göç oranlarının tek sebebi insanların salt daha demokratik bir ülkede yaşama niyetleri değildir. Fakat iki olgu arasında bir orantı olduğu da açıktır.
Buna ek olarak demokrasinin en önemli özelliklerinden biri devletin kesinlikle salt aktör olmayışıdır. Güçlü bir toplumsal farkındalığın yanında, organize olmuş ve etkin siyaset dışı gruplar, güçlü medya, elitist olmayan parti yapılanmaları, yüksek temsil, güçlü yargı ve daha pek çok olgunun varlığı hayati önem taşımaktadır.
Devlet diğer tüm etki gruplarını kontrol ettiği zaman veya sivil toplum gibi diğer aktörler zayıf bir durumda olduğu zaman demokrasinin tesis edilmesi mümkün değildir.[11] Demokrasinin devletten ayrı tutulamamasının sebebi de devletin en güçlü aygıt olması gerekliliğinin aksine devletin bu konuda üzerinde düşen sorumluluktan ötürüdür.
“Checks and balances” şeklinde tabir edilen, devlet içi fren mekanizmalarının bağımsız ve etkin bir şekilde kurulması gerekmektedir. Bu konuda da en önemli pay yargıya aittir. Bağımsız, güçlü yargı demokrasinin en temel yapıtaşlarındandır. Başta yargının içinde bulunacak bu mekanizmalar bir yandan herhangi bir kişi, grup veya kurumun aşırı güçlenip dengeleri bozmasını engelleyecek, bir yandan ülkeyi ilgilendiren gelişmeleri denetleyip gözlemleyecek ve gerekirse aksiyon alacak ve bir yandan da nüfuzlu veya zengin kişilerin daha dezavantajlı kişilere göre eşitsiz bir şekilde yargılanmasını veya sorumlu tutulmasını engelleyecektir.
Araç Olarak Demokrasi
Neticede demokrasi devlet gücünün insanların yararına kullanılmasını sağlayan bir “araçtır”. Dolayısıyla ortaya çıkacak sonuç, bu aracın kullanım şekline göre farklılık gösterecektir. Demokrasi, hakkaniyeti sağlayan bir sihirli değnek olmadığı gibi, işlevsiz veya etkisiz de değildir. Mühim olan bu aracın kimler tarafından, hangi amaçlarla, hangi kurum, grup veya kişilerin hizmetine kullanıldığıdır.
Hal böyleyken en başta sorumluluk devlet aygıtının kendisine aittir. Bu demektir ki demokrasi kavramı, doğu veya batı hiçbir medeniyetin tekelinde veya sahipliğinde olmadığı gibi, demokratik addedilen herhangi bir devletin uygulamaları da demokrasinin özünden bağımsızdır.
1970’lere gelindiğinde bile halen mevcut devletlerin üçte ikisi otoriter/antidemokratik olarak nitelendirilmekteydi.[12] Sonraki yıllarda gittikçe hızlanan ve derinleşen globalleşme, yeni oluşan neoliberalizm dalgası, Varşova Paktı’nın yıkılması ve Doğu bloğu ülkelerinin birer birer bağımsızlığını ilan etmesi ile birlikte, artan uluslararası baskı nedeniyle devletler açısından demokratik sıfatını yüklenmek, kendileri antidemokratik olsa bile bir zorunluluk haline dönüştü ve bu şekilde demokrasi kavramının içi boşaltıldı.
Hukuksuz uygulamalarından dolayı gelen uluslararası baskıdan kurtulmak isteyen mevcut devletler, otoriter düzenlerden bağımsızlığını ilan eden ve artık otoriter unsurlar barındırmadığını dünyaya duyurmak isteyen yeni devletler veya kendini uluslararası arenada kanıtlamak isteyen, ekonomik bir paye peşinde koşan devletler, tümüyle demokrasi sıfatının arkasına sığındılar ve sonuçta ortaya aslında demokrasiyi kendi vatandaşına eşitlik, özgürlük, imkan yaratmak için değil, sadece bir kandırmaca olarak kullanan “demokratik cumhuriyetler” veya anayasaya eklenen demokrasi maddeleri ortaya çıktı.
İç siyaset dışında dış siyasette de Ortadoğu, Kafkasya, Güney Asya, Güney Amerika gibi farklı coğrafyalara yapılan askeri müdahalelerde demokrasi zırhının arkasına sığınılması, emperyal emellerin saklanmasından başka bir amaç için değildir. Bu tip aldatmacalar nedeniyle veya başka sebeplerle demokrasi düşmanlığı yapmak kaybedilen her özgürlük, her hak için topluma karşı sorumlu olmak demektir.
Emperyalistlerin yaptığı demokrasi propagandası tiyatrodan ibarettir ve yanlış yorumlanmaması gerekir. Doğru olan aksiyon ise insanlığın kümülatif bir birikimi olan demokrasiyi daha da geliştirmek için uğraşmak, katkıda bulunmaya çalışmak, mümkünse de daha iyisinin arayışında olmaktır.
Demokrasi ve Ekonomi

Literatürde konu üzerine geniş araştırmalar genel anlamda politik stabilite ile ekonomik büyüme/gelişim arasında doğru orantı olduğunu[13][14][15] ve demokrasinin politik stabiliteye olumlu katkı sağlayacağını göstermektedir.[16]
Bu denklemin içinde başka pek çok değişken ve etken bulunsa da temelde bir ülke demokrasini geliştirerek politik olarak güçlenebilir, müstahkem bir siyasi yapıya sahip olabilir ve bu yolla ekonomik gelişmesini olumlu yönde etkileyebilir.
Ek olarak yukarıda da belirtildiği üzere uluslararası arenada yalnız kalmak istemeyen ülkelerin ilk sarıldığı kalkan demokrasidir. Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi demokratik olmayan, diktatörleşen yönetimler uluslararası alanda yalnızlaştırılır ve yıldırılır. Bu yalnızlığı engelleyebilmek için göstermelik bir demokratik sıfatı takınmak hem ekonomik hem siyasi açıdan kesinlikle yetersiz bir eylemdir. Çünkü ekonominin gerçek anlamda ivmelenmesini, güçlenmesini sağlayan etkenlerden birisi özgür bir ülke yapısı, öngörülebilir ve etki edilebilir bir siyasi gelecek; yani gerçek demokrasidir.

Koyu Yeşil: En Yüksek Gelire Sahip Ülkeler
Koyu Kırmızı: En Düşük Gelire Sahip Ülkeler
Görüldüğü Üzere Demokratikleşmenin Ulusal Gelirle de Bağlantısı Bulunmaktadır.
1980’lerin başında Türkiye’de ekonomik gruplar ve genel olarak işveren kesimi ekonomi-politik kararlarında seslerini duyuramamaktan ve ülkenin ne yöne gideceğini bilmemekten, tahmin edememekten, yönetimin tek başına hareket ettiğinden; bu yüzden de herhangi bir yatırım yapamadıklarından şikâyet etmekteydi. Yerel ekonomi bu haldeyken yabancı yatırımcı daha da temkinli davranmak zorunda kaldı. Durumun faturası da 1980 ve 1990’ların kaotik kriz ortamı, resesyon ve stagflasyon şeklinde oldu.
Sonuç olarak hem yurt dışı hem yurt içi yatırım için demokratik bir siyasal sistem kritik önem taşımaktadır. Uzlaşma kültürü yaygınlaştırılarak kimsenin susturulmadığı bastırılmadığı tam tersine katılımın teşvik edildiği bir ortama yatırım amacıyla farklı farklı yerlerden pek çok ekonomik grubun geleceği açıktır.
Sonuç
Demokrasi mükemmel, eksiksiz veya kusursuz olmayabilir. Fakat en nihayetinde insanlığın 2500 yaşındaki kümülatif bir birikimidir. Daha iyi bir sistem bulunana kadar da yürürlükte kalacağı barizdir. Siyaseten temel amaç, bu birikimi daha da geliştirmek olmalıdır.
Emperyal emelleri örtmek için istismarı veya aşırı şekilde kullanılması sonucu içinin boşaltılması demokrasinin değerinden eksiltmemelidir. Daha demokratik bir dünya için uğraşmak yerine demokrasinin gereksiz görülmesi, şu veya bu şekilde altının oyulmaya çalışılması art niyettir, korkaklıktır, bencilliktir.
Demokrasinin halen hakiki bir temsilcisi yoktur ve herkes bu hakikate ulaşmak için çabalamalıdır. Çünkü demokratikleşme sonu gelmeyecek bir süreçtir ve bu süreçten hem devlet hem toplum hem birey hem de insanlık siyasi, ekonomik, kültürel pek çok alanda fayda görecektir.
Eşitliğe, hakka, adalete, özgürlüğe karşı çıkma fikri ne kadar absürt ise, daha gelişmiş bir fikir bulmadan yapılan demokrasi karşıtlığı da o kadar absürttür. Bu absürtlüğe düşüşün ana sebebi de demokrasinin gerçek anlamını bilmemektir.
Daha uzlaşmacı bir dünya dileklerimle…
[1] USLU, A. (2012). Demokrasi. Siyaset Bilimi Kavramlar, İdeolojiler, Disiplinler Arası İlişkiler, Yordam Kitap, Ankara.
[2] Schmitter, P. C., & Karl, T. L. (1991). What Democracy Is. . . and Is Not. Journal of Democracy, 2(3), 75–88. doi:10.1353/jod.1991.0033
[3] O’Donnell, G. A. (2004). Why the Rule of Law Matters. Journal of Democracy, 15(4), 32–46. doi:10.1353/jod.2004.0076
[4] Guilhot, N. (2005). The democracy makers: Human rights and international order. Columbia University Press.
[5] Diamond, L. (2015). In search of democracy. Routledge.
[6] Tilly C. (2007). Democracy. Cambridge University Press, Cambridge
[7] Hasan, T. U. N. Ç. (2008). Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavram?. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12(1-2), 1113-1132.
[8] Ibid.
[9] Macdonald, K., & Macdonald, T. (2010). Democracy in a pluralist global order: Corporate power and stakeholder representation. Ethics & international affairs, 24(1), 19-43.
[10] Drah, F. K. (1993). Civil society and the transition to pluralist democracy. Ninsin & Drah, eds. Political Parties and Democracy in Ghana’s Fourth Republic. Accra: Woeli Publishing Services, 72-115.
[11] Molutsi, P. P., & Holm, J. D. (1990). Developing democracy when civil society is weak: the case of Botswana. African Affairs, 89(356), 323-340.
[12] Held, D. (1997). Democracy and globalization. Global governance, 3, 251.
[13] Alesina, A., Özler, S., Roubini, N., & Swagel, P. (1996). Political instability and economic growth. Journal of Economic growth, 1(2), 189-211.
[14] Cebula, R. J. (2011). Economic growth, ten forms of economic freedom, and political stability: An empirical study using panel data, 2003-2007. Journal of Private Enterprise, 26(2), 61.
[15] Aisen, A., & Veiga, F. J. (2013). How does political instability affect economic growth?. European Journal of Political Economy, 29, 151-167.
[16] Feng, Y. (1997). Democracy, political stability and economic growth. British Journal of Political Science, 27(3), 391-418.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.