Musa Kâzım GÜLÇÜR
14 Ocak/2020
İçindekiler
Akşamın Farzından Sonra Kılınan Nafile Namaz Olarak Evvâbîn 6
Giriş
Namaz dinin direği, ailenin düzeni, toplumun dengesi, hayatın hikmeti, kulluğun gereği ve imânın açık belgesidir. Allah ile kulları arasında en işlek yoldur. Hiçbir peygamber namazdan vareste tutulmamış, semavî hiçbir din bu muhteşem ibâdete uzak kalmamıştır.
Bilindiği üzere farz ve vacip namazların dışındaki ibadetlere genel olarak sünnet ya da nafile namazlar adı verilmektedir. Bu açıdan namazlar; a) Farz namazlar, b) Vacip namazlar, c) Sünnet namazlar, d) Nafile namazlar olmak üzere dört çeşit olmaktadır.
Sünnet namazlar, farz namazların yanında düzenli olarak kılınan namazları (revâtib sünnetler) ifade etmekte, nafile namazlar ise çeşitli vesilelerle Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak maksadıyla ayrıca kılınan namazları (reğâib sünnetler) ifade etmektedir.
Revâtib sünnet namazlar, farz yahut vacip olmamasına rağmen düzenli olarak yapılmaları ile kişiye büyük sevapların gelmesine vesile olan ibadetlerdir. Reğâib türünden olan nafile namazlar ise, revâtib sünnet namazlar kategorisinden hemen sonra yer alır.
Efendimiz’in (sas) devamlı yaptığı ve nadiren terk ettiği sünnet namazlara sünnet-i müekkede adı verilir. Sabah namazının farzından önce iki rekât sünnet namazı gibi. Resülullah’ın (sas) bazen yapıp bazen terk ettiği sünnet namazlara ise sünnet-i gayri müekkede, nafile ya da müstehap denilmektedir. İkindi ve Yatsı namazlarının farzlarından önceki sünnet namazlar gibi.
Ebû Hureyre (ra)’nin rivayeti ile Resülullah (sas), bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin şöyle buyurduğunu belirtmektedir:
“Her kim, bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili başka bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, neticede de Ben onu severim. Ben kulumu sevince artık onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Her ne istese istediğini kesinlikle veririm. Bana sığınmak isterse muhakkak onu korurum.”[1]
Kulun Allah’a yakınlığı önce imanı, sonra imanı gereği yaşadığı İslâm’ı, daha sonra da yaşadığı İslâm’ın aydınlık ufku olan ihsanı ile mükemmel hale gelir. İnsan nafile ibadetleri ile de öyle yüksek mertebelere mazhar olur ki, artık onun aza ve cevârihi Allah yolunda ve Allah’ın rızasına uygun şekilde hareket etmeye başlar. Hadis-i kudsî, farz namazlarla birlikte nafile namazların da büyük önemini ve yüceliğini ifade etmektedir. Farz namazlara ilaveten ifa edilen nafile namazlar ile, Allah’ın (cc) kuluna sevgisi meydana gelmektedir. Namaz, Allâh (cc) ile münacat ve yakınlık halidir. Kul namazda iken, herhangi bir vasıta olmaksızın Rabbi ile baş başadır. Sünnet ve nafile ibadetlerle Rabb’e yaklaşmak, kuldaki tevazu, tezellül ve evbe halinin nihayet derecesiyle mümkündür. Evbe, tıpkı tevbede olduğu gibi günahlarından vazgeçip, Allah’a itaat etme yoluna girmek demektir.
Evvâb ve Evvâbîn
Çokça tevbe ve istiğfarla Allâh’a yönelen kimseye “evvâb” denir ve “evvâbîn” kelimesi de çoğuludur. Kur’an-ı Kerim’de “evvâb” kelimesi beş âyet-i kerîmede tekil olarak şu şekilde zikredilir:
اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُدَ ذَا الْاَيْدِ اِنَّهُ اَوَّابٌ اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِىِّ وَالْاِشْرَاقِ وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ اَوَّابٌ
“Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Dâvûd’u an. Çünkü o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. (Dağlar ve kuşlar da) Dâvûd’un tesbihi sebebiyle devamlı Allâh’a yönelirlerdi.” (Sad, 38/17-19)
وَوَهَبْنَا لِدَاوُدَ سُلَيْمٰنَ نِعْمَ الْعَبْدُ اِنَّهُ اَوَّابٌ
“Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o da Allah’a çok yönelirdi.” (Sad, 38/30)
اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ اِنَّهُ اَوَّابٌ
“Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.” (Sad, 38/44)
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَاْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزٖيدٍ وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقٖينَ غَيْرَ بَعٖيدٍ هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَفٖيظٍ مَنْ خَشِىَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنٖيبٍ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ لَهُمْ مَا يَشَاؤُنَ فٖيهَا وَلَدَيْنَا مَزٖيدٌ
“O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da “daha yok mu?” der. O gün Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılır. (O müttakîlere şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her zaman Allâh’a yönelen, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde Rahmân’dan haşyet duyan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.” (Kaf, 50/30-35)
“Evvâb” kelimesi ise çoğul hali olan “evvâbîn” şeklinde şöyle zikredilir:
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا فٖى نُفُوسِكُمْ اِنْ تَكُونُوا صَالِحٖينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّابٖينَ غَفُورًا
“Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah kendisine tevbe ile yönelenleri çok bağışlayandır.” (İsra, 17/25)
Duhâ Namazı Olarak Evvâbîn
Türkçemizde kuşluk vaktinde kılındığı için “Kuşluk namazı” ya da “Duhâ namazı” olarak bilinen nafile namazın asıl adı “Evvâbîn namazıdır.” Bu namazın vakti güneşin doğuşundan yaklaşık bir saat sonra yükselip ışığının iyice parladığı, etrafa yayıldığı ve sıcaklığının arttığı zamandan itibaren başlar, öğle namazına yakın bir vakte kadar devam eder. İki, dört, altı veyahut sekiz rekât olarak kılınabilir. Evvâbin namazını, güneşin iyice ısındığı vakte kadar ertelemek daha fazîletlidir.
Duhâ kelimesi Kur’an-ı Kerîm’de sözlük anlamıyla altı yerde geçer (Araf, 7/98; Taha, 20/59; Naziat, 79/29, 46; Şems, 91/1; Duha, 93/1).
Kuşluk vakti olunca, hayata yepyeni bir güçle, tazelenmiş imanla dönmek ve o günü kalp huzuruyla ve ilahi murakabe şuuruyla geçirmek için en az iki rekât namaz kılmak sünnettir. Kuşluk vakti kılınan namazın adı “evvâbîn” namazıdır. Çünkü Efendimiz (sas) söz konusu vakte ait namazı bu şekilde isimlendirmiştir. Böyle olduğunun delili Kâsım eş-Şeybânî’den gelen şu rivâyettir:
“Zeyd b. Erkam (ra), bir topluluğu duhâ (kuşluk) namazını (vaktinin haricinde) kılarlarken görünce şöyle dedi:
“Bunlar, namazı şu vaktin dışında kılmalarının daha fazîletli olduğunu bilmiyorlar mı? Çünkü Resülullah (sas) şöyle buyurmuştu:
“Evvâbin namazının vakti, sıcaktan deve yavrularının ayaklarının (toynaklarının) yandığı zamandır.”[2]
Yine Zeyd b. Erkam’dan (ra) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
“Resülullah (sas) Kuba halkının yanlarına vardığında onları namaz kılarken görünce şöyle buyurdu:
(صلاةُ الأوَّابينَ حين تَرْمَضُ الفِصَالُ)
“Evvâbin namazı, sıcaktan (güneş ışınlarıyla kumların ısınmasından dolayı) deve yavrularının ayaklarının/toynaklarının yandığı zamandır.”[3]
Ebu Hüreyre’den rivayet olunduğuna göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
(لا يحافظ على صلاة الضحى إلا أوَّابٌ، وهي صلاة الأوَّابين)
“Duhâ namazını sadece evvâb kimseler devam ederler. Bu (duhâ namazı), evvâbîn namazıdır.”[4]
Yine Ebu Hüreyre’den rivayet olunduğuna göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
(صلاة الضحى صلاة الأوَّابين)
“Duha namazı, evvâbîn namazıdır.”[5]
Muâze (r. anhâ) Hz. Âişe’ye (r. anhâ):
“Resülullah (sas), Duhâ namazını kaç rekât kılardı?” diye sormuş, Âişe (r. anhâ):
“Dört rekât kılar, dilediği kadar da ziyade ederdi” cevabını vermiştir.[6]
Buraya kadar “duhâ namazı”nın “evvâbîn namazı” olarak isimlendirilmesi ile ilgili rivayetlere yer vermiş olduk. Duha namazının ister “evvâbîn” namazı olarak isimlendirilsin isterse de bu şekilde isimlendirilme belirtilmemiş olsun, fazileti ile ilgili rivayetler hadis kitaplarımızda ziyadesi ile mevcuttur. Şimdi de bu namazın fazileti ile ilgili diğer rivayetlere kısaca bakmaya çalışalım.
Ebû Zerr (ra)’den gelen rivayete Hz. Peygamber (sas) göre şöyle buyurmuşlardır:
“Her birinizin, her bir eklemine karşı bir sadaka gerekir. Her tesbih bir sadakadır. Her hamd bir sadakadır. Her lâ ilâhe illallah bir sadakadır. Her tekbîr bir sadakadır. İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak birer sadakadır. Bütün bunlar namına kişinin kılacağı iki rekât kuşluk namazı kifayet edecektir.”[7]
Bu ifadelerle kuşluk namazının fazileti, mevkii ve derecesi veciz bir şekilde açıklanmıştır. Bu hadîs-i şerîf, iki rekâtlık kuşluk namazındaki sevabın yukarıdaki maddelerde geçen hususların tümünün sevabına denk olduğuna dair yeterli, geçerli ve sahih bir delildir. İki rekâtlık kuşluk namazı kılmakla insan vücudunda bulunan bütün kemik ve eklemlerin her gün için üzerlerine borç olan sadaka mükellefiyetinden kurtulacakları ifade edilmekle, kuşluk namazının faziletine işaret edilmiştir. Hanefî ve Şafiî uleması, bu hadîs-i şerife ve yukarıda geçen diğer benzerlerine bakarak kuşluk namazı kılmanın müstehap olduğunu söylemişlerdir.
Ebû Hüreyre (ra) şöyle demektedir:
“Dostum (sas) bana üç şeyi; her aydan üç gün oruç tutmayı, iki rekât kuşluk namazını kılmayı ve uyumadan vitir namazını eda etmemi bana vasiyet etti.”[8]
Enes (ra)’ den rivayet edilen bir hadisi şerifte Resülullah (sas) Kuşluk namazı ile ilgili olarak şöyle buyurdu:
“Her kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah’ı zikreder, sonra iki rekât namaz kılarsa ona bir hac ve bir umre sevabı gibi sevap vardır.”
Enes (ra) devamla diyor ki:
Peygamber (sas): “Noksansız, noksansız, noksansız” buyurdu.[9]
Sehl b. Muâz b. Enes el-Cühenî, babası Muaz b. Enes’den naklen Resülullah’ın (sas) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Kim sabah namazından çıktıktan sonra iki rekât kuşluk namazını kılıncaya kadar namaz kıldığı yerde oturur ve hayırdan başka bir şey söylemezse o kimsenin günahları affolunur. İsterse denizin köpüğünden çok olsunlar.”[10]
Akşamın Farzından Sonra Kılınan Nafile Namaz Olarak Evvâbîn
Akşam namazının farzından sonra kılınan revatip sünnete ilaveten kılınan namazlarla ilgili olarak Ebu Hüreyre (ra) aracılığı ile Efendimiz’den (sas) gelen rivayet şu şekildedir:
“Kim akşam namazından sonra, aralarında kötü bir şey konuşmadan altı rekât (nafile) namaz kılarsa, bu ibadeti on iki senelik (nafile) ibadet sevabına bedeldir.”[11]
Müminlerin annesi Hz. Aişe (r. anhâ)’dan gelen diğer bir rivayette ise Efendimiz (sas) şöyle buyurur:
“Kim akşam namazından sonra yirmi rekât (nafile) namaz kılarsa Allah ona Cennette bir köşk bina eder.”[12]
Hz. Huzeyfe (ra) akşam namazından sonraki nafile namaz ile ilgili olarak şu rivayeti aktarıyor:
“Allah Resul’ünün yanına gelip onunla akşam namazını kıldım. Kendisi yatsıya kadar namaz kılmaya devam etti.”[13]
Hz. Selman (ra)’den gelen rivayette de Efendimiz (sas) şöyle buyurur:
“Akşamla yatsı arasındaki namaza dikkat edin. Çünkü (kılınacak) bu namaz, gündüzün kirlerini giderir.”[14]
Akşam namazının farzından sonra kılınacak nafile namazların da “evvâbîn” olarak adlandırıldığı rivayet, İmam Mâlik’in insanların en âbidi ve zâhidi diye övdüğü Muhammed b. Münkedir’den “mürsel” olarak, yani sahâbi râvi atlanarak Hz. Peygambere (sas) izafe edilen hadis-i şerîfte şöyledir:
“Kişinin akşam ile yatsı arasında kılmış olduğu namaz evvâbîn namazıdır.”[15]
Sonuç
Kuşluk namazı, sünnet veya müstehaptır. En azı iki rekât, en çoğu on iki rekâttır. Dört veya sekiz rekât olarak iki rekâtta bir selam verilerek kılınması efdaldir. Kuşluk namazının vakti, güneş bir mızrak boyu yükselince, güneş doğduktan yaklaşık 45 dakikalık süre sonra başlar, zeval vaktine yani güneşin gökyüzünün ortasından batıya doğru hareket etme zamanına kadar devam eder. Güneşin, en tepeden batıya doğru meyletmesi ve diğer vakitlere ait husus Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyan buyurulur:
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
“Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsra, 17/78)
Akşam namazının farzından sonra kılınan nafile namazlar da büyük ecir ve mükafatlara vesiledir. Bu türden nafile namazların insana kazandıracağı hususlar; Allâh’ın (cc) hoşnutluğu ve rızası, ulaşılan nimetlerde, elde edilen başarılarda, mutluluk veren haberlerde, hastalıklardan şifa bulmada, Allâh’ın (cc) lütuflarını ve yardımlarını müşahede etmedir. Ayrıca korktuğundan kurtulmada, güvene ulaşmada, sıkıntı ve üzüntülerin definde Cenab-ı Hakk’ın kerem, inayet, rahmet ve hidayetini düşünerek, O’nun huzurunda başı eğip alnını secdeye koyma, Yüce Rabbimizin yardım ve lütfunu bütün duyguları ile hissetmedir.
[1] Buhari, Rekâik, 38 (6502).
[2] Müslim, Müsafirîn, 19 (143).
[3] Müslim, Müsafirîn, 19 (144).
[4] İbnu Huzeyme, Sahih, C. 2, s. 228 (1224); Taberani, Evsat, C. 4, s. 159 (3865).
[5] Deylemî, Firdevs, C. 2, s. 389 (3729); Hindî, Kenzu’l-Ummâl, C. 7, s. 804 (21489).
[6] Müslim, Müsafirîn, 13 (78).
[7] Müslim, Müsafirîn, 13 (84); Ebu Davud, Salât, 301 (1286).
[8] Müslim, Müsafirîn, 13 (85, 86).
[9] Tirmizi, Cuma, 59 (586).
[10] Ebu Davud, Salât, 301 (1287).
[11] Tirmizî, Mevâkît, 204 (435); İbn-i Mâce, İkâme, 113 (1167).
[12] Tirmizî, Mevâkît, 204 (435).
[13] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/392 (23719).
[14] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummâl, 7/387 (19425).
[15] Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummâl, 7/387 (19429).
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.