İnsanın Yeryüzü Serüveninin Başlaması

Musa Kâzım GÜLÇÜR

29 Mart/2019

İnsanın Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri tarafından yaratılışı ve yeryüzü serüveninin başlatılması oldukça önemli safhalar içermektedir. Biz bu yazımızda bilhassa Âdem (as) ve onun yeryüzü serüveninin başlaması ile ilgili dini kaynaklarımızda yer alan rivayetlerin kısa bir özeti ile genel bir bakış açısı sunmaya çalışacağız.

Allâh (cc), “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediği vakit melekler: “Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd ile ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz” demişler, Allah (cc) da: “Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim” (Bakara, 2/30) buyurmuş ve böylece insanın yaratılış serencamı da başlamıştı.

Resülullah (sas) bir gün Ebu Hüreyre’nin elinden tutar ve şu açıklamayı yapar:

“Allah (cc), toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı. Ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve yeryüzünde hayvanları perşembe günü yaydı. Hz. Âdem (as)’i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde, en son mahlûk olarak yarattı.”[i]

Vahdeti yalnız kendisine münhasır kılan Allâh Teâlâ, her varlığı, mukabili ile birlikte çift yaratmış ve onlarda birbirlerine karşı bir çekim, bir cazibe var etmiştir. Nitekim âyet-i kerimede: “Biz her şeyi çift yarattık.” (Zâriyât, 51/49) buyrulmaktadır. İşte Cenâb-ı Hak, birçok hikmete binaen, Âdem (as)’a kendisiyle huzur ve sükûn bulacağı bir eş yaratmayı da murat etmiş, Âdem (as)’in kendi türünden olan Hazret-i Havvâ’yı (yani kadın cinsini) yaratmıştır.

Âdem (as) cennette ve cennetin o yüksek nimetleri içerisinde, yalnızlığını paylaşacağı bir eşi olmaksızın dolaşıyordu. Rabbinden bir eş talebinde bulundu. Bir gün uykusundan uyandığında, başucunda, Allâh tarafından yaratılmış bir kadın gördü ve ona:

— “Sen kimsin?” diye sordu. O da:

— “Bir kadınım” dedi.

Âdem, niçin yaratıldığını öğrenmek isteyince de:

— “Allâh, benimle huzura ve sükûna ermen için yarattı.” dedi. Rabbi, Âdem’in eş talebini kabul etmişti. Âdem (as) bu yeni canlıya, “hayat sahibi” manasına gelen “Havvâ” ismini verdi. Bu ismi ona, “hayy” yani “diri” olan Âdem türünden yaratılmış olmasından dolayı vermişti.[ii]

Allah (cc), Âdem’in cennette yerleşmesine ve yaşamasına müsaade etti. Âdem, cennette istediği yiyeceği bol bol yerdi. Ancak Allah (cc), ona bir tek ağacın meyvesini yemeyi yasakladı ve “O ağacın meyvesinden sakın yeme!” dedi. Ancak o ağaç ve meyvesi, Âdem (as) için bir deneme unsuruydu. Âdem (as) o ağacın meyvesinden yiyince hem Âdem’in hem de Havva’nın edep yerleri kendilerine göründü. Hâlbuki daha önceden edep yerleri cennet elbiseleri ile örtülüydü.

Onlar, Allâh’ın insan fıtratına derç etmiş olduğu, o yüksek derecedeki “hayâ ve utanma” duygusunun sevki ile cennet yapraklarını kendilerine örtü yapmaya çalıştılar. Çünkü çıplak kalmışlar, cennet örtüleri üzerlerinden sıyrılmıştı. Kullandıkları yapraklar incir yapraklarıydı. Âdem (as) hayâsından yüzünü yere çevirip cennette yürümeye başladı. O bu halde iken Cenabı Hak nida etti:

— “Ey Âdem! Benden mi kaçıyorsun?” Âdem (as):

— “Hayır, Yarabbi! Lâkin senden utanıyorum” diye cevap verdi. Cenabı Hak:

— “Sana cennette verdiğim bu yüksek nimetler kâfi değil miydi ki sa­na yasak kıldığım ağacın meyvesinden yedin?” Âdem:

— “Evet, kâfiydi, Yarabbi! Fakat izzetine yemin ederim ki, herhangi bir kimsenin senin ismini kullanarak yalan yere yemin edebileceğini sanmıyor­dum. İblis senin adını vererek yeminler etti ve beni kandırdı!” dedi. Cenabı Hak:

— “Ben de izzetime yemin ederim ki, seni dünyaya atacağım. Sen, orada maişetini, ancak yorulduktan sonra elde edebileceksin” dedi. Böylece Âdem ile Havva, o bulundukları yüksek konumdan indirildiler ve cennetlerini yitirdiler.

Âdem (as) iki yüz sene durmadan Cenabı Haktan tevbe istedi. Ta ki Cebrail (as)’den öğrenceği kelimeler ona gelinceye kadar.

Âdem (as) ellerini şakaklarına koymuş ağlıyordu. İşte böyle bir esnada, Cebrail (as) ona geldi ve selâm verdi. Âdem ağlamasına devam etti. Cebrail (as) da onun ağlama­sına ağladı. Cebrail (as):

— “Ey Âdem, senin başına gelen bu ne iştir! Bu nasıl ağla­maktır.” Âdem:

— “Ey Cebrail! Ben niye ağlamayayım. Cenâb-ı Hak beni göklerin yüksekliklerinden, bu müthiş aşağılık konuma, dünyaya indirdi. Ebedilik makamından alıp, bu yokluk ve dağılma makamına gönderdi. Nimetler yurdundan şakilik diyarına sürükledi. Ben ağlamayayım da kim ağlasın?”

Bunun üzerine Cebrail (as) Rabbine gitti. Âdem’in (as) söylediklerini Allah’a (cc) arz etti. Zaten bu muhavere Allah’ın (cc) bilgisi dâhilinde idi. Cenabı Hak, Hz. Âdem’e şu soruları sordu:

— “Ey Âdem Ben seni yed-i kudretimle yaratmadım mı?”

— “Evet, Yarabbi! Yarattın.”

— “Sana Ruhumdan nefh etmedim mi?”

— “Evet, Yarabbi! Nefh ettin.”

— “Sana meleklerimi secde ettirmedim mi?”

— “Evet, Yarabbi! Ettirdin.”

— “Seni cennetime yerleştirmedim mi?”

— “Evet, Yarabbi! Yerleştirdin.”

— “Sana yasak dediğim halde, yasağımı çiğnemiş olmadın mı?”

— “Evet, Ya Rabbi! Bu da oldu.” Cenâb-ı Hak:

— “İzzet, celâl ve makamımın yüceliğine yemin u kasem ederim ki, senin gibi yeryüzü dolusu insan olsa, sonra hepsi bana isyan etse, ben onların hepsini, asilerin yerleşecekleri diyarlara indireceğim. Ancak ey Âdem! Yine de Rahmetim gazabımı geçmiştir. Senin sesini, yalvarışı­nı ve yakarışlarını dinledim. Ağlamana acıdım, merhamet ettim. Senin yanlışını da affettim. Şöyle dua et:

“Ey Allah’ım! Senden başka ma’bud yok. Sen her türlü ortaktan münez­zehsin. Bunu sana hamd ile söylerim. Ben bir kötülük yaptım. Nefsi­me zulmettim. Bana merhamet et. Kuşkusuz sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Bana tevbe nasip et. Şüphesiz ki sen tevbeleri çokça kabul eden, çok­ça merhamet edensin.”[iii]

— “Ya Rabbi, eğer ben bu şekilde tevbe eder ve halimi düzeltirsem, beni daha önceden yerleştirmiş olduğun cennetine, tekrar döndürür müsün?” Cenâb-ı Hak:

— “Evet, döndürürüm.” buyurdu.

“Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı.” (Bakara, 2/37)

Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’in tövbesini kabul etmeyi dilediği zaman, Hz. Âdem, yedi defa Kâbe’yi tavaf etti. Kâbe o zaman kırmızı bir tepecik idi. Hz. Âdem, iki rekât namaz kıldı, Kâbe’ye yöneldi ve şöyle dua etti:

— “Allah’ım! Sen benim sırrımı da biliyorsun, açık olan şeylerimi de. Benim özrümü kabul eyle! Sen benim ihtiyacımı biliyorsun, bana istediğimi ver! Sen benim içimde olanı biliyorsun, onun için günahlarımı bağışla! Allah’ım, senden kalbimi dolduran bir iman ve doğru bir yakîn istiyorum. Ki böylece bana, ancak senin yazdıklarının isabet edeceğini bileyim ve bana ayırdığın nasibe razı olayım.”

Cenâb-ı Allah, Âdem’in tövbesini kabul etti. Zaten O, tevbeleri çokça kabul eder, merhameti çok boldur.” (Bakara, 2/37) Cenâb-ı Allah:

— “Ey Âdem, günahını bağışladım, senin soyundan kim senin bana yaptığın bu duayı yaparsa, onun günahını da mutlaka bağışlarım; gam ve kederini gideririm, fakirliği gözünün önünden söker alırım ve o istemese bile, dünya ona akıp gelir.”[iv]

Bu, insanlığın cenneti yitirişi ve yeryüzü sürecinin sadece başlangıç kısmıdır. Bu süreç yukarıda vermeye çalıştığımız temel olaylarla başlamış ve devam etmektedir. Bu sınavda başarılı olmanın kural ve yöntemleri, Cenâb-ı Hakk’ın talimi neticesi Âdem peygamberle (as) belirlenmiş, Âdem balçık halinde iken ,[v] ya da Âdem, henüz ruh ile ceset arasında iken,[vi] Allah katında peygamberlerin sonuncusu olarak yazılmış olan, insanlığın medar-ı iftiharı, sirâc-ı münîri, mübeşşiri ve uyarıcısı Efendimiz’in (aleyhi ekmelü’t-tahâya ve ekmelü’t-teslîmât) tebliğ etmiş olduğu din ile kemale ermiştir.

Şimdi, belki de bazılarımızın ister istemez hatırına gelebilecek mukadder bir suale yani “Âdem (as) bu durumdan dolayı gerçekten de büyük ölçüde suçlu mudur?” sorusuna, Resülullah (sas) Efendimiz’in fem-i mübarekinden kısa bir cevap vermeye çalışalım:

“Musa (as) bir gün:

‘Ey Rabbim! Kendisini ve dolayısıyla da bizi cennetten çıkaran Âdem’i bana bir göster!’ diye dua etti. Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri de babası Âdem (as)’ı ona gösterdi. Âdem (as)’ı gördüğünde Hz. Musa:

— ‘Sen babamız Âdem misin?’ dedi. Âdem:

— ‘Evet!’ deyince:

— ‘Yani sen, Allah’ın kendi ruhundan nefh ettiği kimsesin. Sana bütün isimleri öğretti, meleklere emretti ve onlar da sana secde ettiler, öyle değil mi?’ diye sordu. Âdem yine:

— ‘Evet!’ dedi. Hz. Musa, sormaya devam etti:

— ‘Öyleyse sen, niye bizi ve kendini cennetten çıkardın?’ Bu soru üzerine Hz. Âdem:

— ‘Sen kimsin?’ dedi. O:

— ‘Ben, Musa’yım!’ deyince:

— ‘Yani sen, Allah’ın sana peygamberlik vererek mümtaz kıldığı bir kimsesin. Sen İsrail oğullarının peygamberi, perde arkasından Allah (cc) ile konuşan bir peygambersin. Allah seninle kendi arasına, mahlûkatından bir aracı da koymadı, öyle değil mi?’ dedi. Hz. Musa:

— ‘Evet!’ deyince, Hz. Âdem:

— ‘Öyleyse sen, bu sorduğun hususun, ben yaratılmazdan önce, Allah’ın kader kitabında yazılmış olduğunu görmedin mi?’ diye sordu. Hz. Musa:

— ‘Evet! Gördüm’ deyince:

— ‘Öyleyse Allah’ın, daha ben yaratılmadan önce belirlemiş olduğu bir hükmü hakkında niçin beni ayıplıyorsun?’ dedi.

Resülullah (sas): “Hz. Âdem, Musa’yı münazarada yendi. Hz. Âdem Musa’yı münazarada yendi. Hz. Âdem, Musa (as)’yı münazarada yendi” buyurdular.[vii]

Annesinden doğan, büyüyüp serpilen, gençlik yaşına ulaşan her erkek ve kızın, yollarını kaybetmemeleri, işaretlere ve işaretçilere dikkat etmeleri, Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin kelâmı Kur’ân-ı Kerîm ve Efendimiz (sas)’in hadîs-i şerifleri önderliğinde bu geniş yoldaki yolculuklarını emniyet içerisinde sürdürebilmeleri, yitirilmiş cennete ait yol haritasında, en küçük gibi görünen ayrıntıları dahi atlamamaları ve ebedî mutluluğa ulaşabilmeleri dileklerimle…


[i] Müslim, sıfatu’l-kıyame 27.

[ii] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi, 1/184.

[iii] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 1/329–335.

[iv] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 2/422–423.

[v] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/127–128.

[vi] Tirmizi, menâkıb 1.

[vii] Ebu Davud, sünnet 17.

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.