Ergenlik ve Din Eğitimini Önemseme I

Musa Kâzım GÜLÇÜR

17 Nisan/2019

İçindekiler

Giriş 2

1. Dini Eğitim, Nerede ve Nasıl? 3

2. Bazı Devletlerde Dinî Eğitim Uygulamaları 3

2.1. Türkiye’deki Uygulama 3

2.2. Amerika’daki Uygulama 4

2.3. İskoçya, İsviçre ve Almanya’daki Uygulama 5

3. Ergenin Dini Eğitimi 5

4. Ergenlik Döneminde Kimlik Arayışı ve Din 6

5. Dinin Ferde Güven Duygusu Kazandırması 7

6. Dinin Hayata Bakış Açısı Kazandırması 7

7. Gençlere Verilmesi Gereken Değerler 8

8. İnanç ve Ahlâkî Değerlerin Hayata Yansıması 9

9. Ahlâk-ı Âliyenin Karakterin Bir Boyutu Haline Gelmesi 9

10. Dua ve Amelin Fonksiyonu 10

11. İstikametin Karaktere ve Fıtrata Yansıması 10

Sonuç 11

Giriş

Şurası bir gerçektir ki, çocukların ve gençlerin pedagojik gelişimine uygun bir şekilde verilebildiği takdirde, dini değerlerimiz gencimize büyük bir manevi güce sahip olduğunu hissettirecek yüksek ve kıymetli değerlerdir. Çünkü dinî ve ahlâki her husus, bu potansiyel gücü kendisinde barındırmaktadır. Bu açıdan ebeveynler, çocuklarının olumlu bakış açısına sahip bir şekilde yetişmeleri konusunda tam istekli iseler, dini ihtiyaçlarını kesinlikle ihmal etmemelidirler. Bazı ebeveynler kendi dini-ahlaki hayatını mazbut bir şekilde düzenleme konusunda hassas davranabilirlerken, aynı değerleri çocuklarına empoze etmek istemediklerini söyleyebilmekte veya onları yönlendirme konusunda isteksiz davranmaktadırlar. Bazı ebeveynler de çocukları kendi seçimlerini yapabilecekleri hale gelene kadar bekleyeceklerini söylemekte ve bunu pedagojik gelişimin bir gereği sanma yanlışına düşmektedirler.

Aslında bu bir bahanedir ve oldukça da geçersizdir. Çünkü aynı ebeveynler, çocuklarının neler yemesi gerektiğini, yatma-kalkma saatlerini, hava ısısına göre neleri giymeleri gerektiğini onların muhakemesine bırakmamakta ve bütün bu hususları kendileri belirlemektedirler. Küçük bir çocuğun dini ve ahlâkî eğitimini “yeterince büyüyünce kendi seçimini yapar” mantığıyla hareket eden ebeveynleri onaylayamıyoruz. Bu tür bir muhakemeye sahip olan ebeveyn, yüksek sesle ve açıkça din ve Allah’a imanın, çocuklarının hayatının önemli bir parçası olmadığını ifade etmektedir.

Çocuklar, öncelikle kendilerini yetiştiren ebeveynlerinden, daha sonra da bakıcı, belletmen, öğretmen ve idarecilerinden merhamet ister, şefkat beklerler. Çocukların ruh dünyaları, çok merhametli ve şefkatli olduğunu bizlere Rahmân ve Rahîm isimleri ile bildiren kudretli bir Yaratıcıyı tanımak ve bilmekle ancak gelişir ve genişler. İstîdat ve kabiliyetleri ancak Allâh’ı bilme ve O’na sığınma ile arzu edilen güzellikte ve ahenkte dal-budak salmış olur.

Ergenler ve gençler, hayatlarının ileriki dönemlerinde iyi-güzel ya da bunun aksi durum ve problemleri, ancak çocukluklarında aldıkları güçlü bir Allâh’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Haşir Gününe, Kadere yani hayrın ve şerrin kulun istemesi itibarı ile Allâh’tan olduğuna iman ve İslâmî bir bakış açısı ile anlamlandırabilir ve hayata ancak bu şekilde ümitle bakabilirler. Çünkü her şeyden önce çocukların o küçücük kalplerinde çok büyük arzular, küçücük dimağlarında çok büyük hedefler ve maksatlar olacaktır. Öyleyse onlara şefkatimizin en güzel bir sonucu ve temel bir vazifemiz olarak sonsuz bir dayanak ve yardım kaynağını, Allâh’a ve ahiret gününe imanı kalplerine yerleştirmemiz gerekmektedir.

Araştırmalar, çocukların yaklaşık üç-dört yaşından itibaren yapacağınız dini yönlendirmeye cevap verdiklerini ve algıladıklarını belirtmektedirler. Bu noktada çocuğunuzun hayatı ve deneyimleri açısından siz örnek oluşturmaktasınız. Dini yönden çocuğunuzun ihtiyaç duyduğu şey, Allah’a, tutarlı ve disiplinli bir yaklaşımla yürekten inanmış ebeveynini kendisine örnek olarak görmesidir. Bu örneği hayatının daha ilk yıllarından itibaren görmeye başlaması da ayrı bir ehemmiyeti haizdir.

1. Dini Eğitim, Nerede ve Nasıl?

Din eğitiminin nerede ve nasıl verileceği konusu eğitim tarihinde bütün ülkelerde tartışılmış ve tartışılmaktadır. Din eğitiminin ne şekillerde olabileceği ile ilgili anlayış uluslararası sözleşmelere şu şekilde yansımaktadır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” on dördüncü maddesi ile çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü, dini eğitimlerinde ebeveynlerin rolünü, ne şekilde gerçekleştirilebileceğini veya sınırlandırılabileceğini şöyle tanımlıyor:

1. Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.

2. Taraf devletler, anne babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin, çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine saygı gösterirler.

3. Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü; kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla, yalnızca kamu güvenliği, düzeni, sağlık ya da ahlâkî ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir.

Kısacası devletler, anne babanın uygun biçimde yönlendiriciliğine tabiî olarak, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne saygı gösterecektir.

2. Bazı Devletlerde Dinî Eğitim Uygulamaları

2.1. Türkiye’deki Uygulama

TC. Anayasasında yer alan din eğitim ve öğretimi, 1961 anayasasının 19. madde, 4. fıkrasında “Din eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanunî temsilcilerinin isteğine bağlıdır” şeklinde; 1982 anayasasının 24. maddesinde ise zorunlu din kültürü öğretimini düzenleyen ifadeden sonra, “Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.” şeklinde yer almıştır. Her iki anayasa maddesinde, küçüklere verilecek din eğitim ve öğretimi belli bir yaş ile sınırlanmamış, yalnızca “kanuni temsilcilerinin istemesi” şartına bağlanmıştır. Dolayısı ile Anayasanın 24. Maddesi şöyle şekillenmiştir:

“Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.”

2.2. Amerika’daki Uygulama

Ebeveynlerin, çocuklarının terbiyelerini belirleme ve onlara yol gösterme hakkına sahip olduğu birçok kültürde kabul edilmiş temel bir prensiptir. Bu prensip, mesela Amerika’da, Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin, ebeveynlerin çocuklarını cemaat okullarında eğitme hakkını onayladığı 1925 yılında kanun ile kabul edilmiştir. Nitekim, dış dünyadan soyutlanmış bir vaziyette modern yaşam biçimlerini reddeden Amish cemaati üyeleri, liseye devam eden çocuklarının Yahudi cemaatinin değerlerinden tamamen farklı değerlere vurgu yapan dünyevi ve bilimsel bir müfredata maruz bırakılmaları halinde, çocuklarının yanı sıra kendilerinin dini kurtuluşunun da tehlikeye gireceğine inandıklarından, 14-15 yaşındaki çocuklarını 8. sınıftan sonra okula göndermemeye karar vermişlerdir. Wisconsin Eyaleti yöneticilerinin; çocukların 16 yaşına kadar okula devam etmesini gerektiren “zorunlu eğitim kanunları”nı uygulamak istemesi üzerine, 1787’de imzalanıp 1789’da yürürlüğe giren Amerikan Anayasasına ilave edilerek ilk sıraya (First Amendment) konulan, 1791 yılında da yürürlüğü kabul edilen anayasa maddesine dayanarak, dinin özgür uygulanmasına tanıdığı korumaya istinaden ve ebeveynlerin çocuklarının dini gelişiminde yol gösterme hakkını koruyan daha önceki kararını da zikrederek, Amish toplumunun istekleri doğrultusunda karar vermiştir.

2.3. İskoçya, İsviçre ve Almanya’daki Uygulama

İskoçya’da da 1980 yılında oluşturulan Eğitim Kanunu, eğitim verme yükümlülüğünü eğitim kurumlarına, on altı yaşından küçük çocukların okula devam yükümlülüğünü ise anne babalara vermektedir. Bu, çocukların okul seçimiyle ilgili haklarının olmadığı anlamına gelir. Beş ve on altı yaşları arasındaki farklı aşamalarda çocukların hangi okullara gideceğini seçmek, belli sınırlar içinde anne babaların hakkıdır; çocuğun orada alacağı dini eğitimi seçme hakkı da yine anne babalara aittir.

İsviçre Medeni Kanunu’nun yeni bir maddesine göre, on altı yaşındaki çocuklar dinini seçmekte hürdür.

Alman Medeni Kanununa göre ise, çocuk on yaşını tamamlayınca din ve mezhebi konusunda söz söyleme hakkına sahiptir. Çocuk on iki yaşını doldurunca, bu konuda rızası alınacaktır. Dini rüşt on dört yaşını tamamlayınca elde edilir.

Görüldüğü gibi anne babanın çocuklarını yönlendirmesi yaş olarak farklı sınırlamalara tabi tutulsa da hemen her medeni devlet ve kültürde kabul edilen bir durumdur.

3. Ergenin Dini Eğitimi

Ergende bağımsızlık duygusunun uyanması, anne-babanın düşüncelerini ve önceden öğrenip de itirazsız kabul ettiği pek çok konuyu yeniden değerlendirmesine, tetkik etmesine ve tenkitçi bir tutum geliştirmesine sebep olur. Ancak bu husus, ergen gençlerde bilhassa Hristiyan batı ülkelerinde “din hakkında şüphe ve tereddütler yaşadıkları” bir dönem haline gelmektedir. Bu durum tekrar vurgularsak, Hristiyan gençler için normaldir. Çünkü artık İslâmî bakış açısı itibarı ile “akledebilen, akıl yürütebilen” manasında “âkil” ve olgunluğa ulaşma manasında da “bâliğ” hale gelmişlerdir. Bu açıdan bilhassa da Hristiyanlık akidesinde önemli bir yer tutan teslis (üçleme) akîdesini aklî görmemekte, dolayısı ile batılı gençlerin Hristiyanlık dini hakkında şüphelere kapılmalarına sebep olmaktadır. Batılı din eğitimi araştırmalarınca batılı gençlerle ilgili olarak ulaşılan bu sonuç, maalesef bazı Müslüman ilahiyatçılarca Müslüman gençlere de teşmil edilmeye çalışılmış ve sanki Müslüman gençler de ergenlik döneminde “dini şüphe ve tereddüt” yaşamaları gerekmekteymiş ve bu sonuç genel-geçer bir sonuçmuş gibi yanlış bir mecraya kaydırılmıştır.

Batı dünyası için, ergenlik döneminin “dini şüphe ve tereddütler dönemi” olması bir gerçeklik olabilirken, Müslüman coğrafyalar için böyle bir örtüşmeden söz etmenin gerçeklerle en küçük bir ilgisi bulunmamaktadır. Bazı sözüm ona Müslüman ilahiyatçılar, batılı Hristiyan gençlerde “teslis” akidesinden kaynaklanan “şüphe dönemini” İslam coğrafyalarındaki gençlere de teşmil etme aymazlığına düşmüşlerdir. Bu iddia bütünü ile yanlış ve tutarsızdır. Çünkü İslam dini daha baştan “aklı olmayanı dini açıdan sorumlu saymamakta”, inançta “aklın” rolünü, “ruh ve kalp” ile birlikte en ön plana çıkarmakta, fıtrata uygun “tevhid” akîde ve düşüncesini inancın temeli haline getirmektedir. Bu akîdeyi içselleştirmiş Müslüman coğrafyalardaki gençlerin, dini şüphe ve tereddütlere kapılmaları imkansızdır.

Bu imkansızlığın diğer önemli bir sebebi, hiç şüphesiz İslamiyet’in diğer dinlerin aksine aklî, vicdanî, ruhî, zihnî ve fizikî realiteleri net bir şekilde en küçük bir tereddüt ve şüpheye mahal bırakmayacak, asırlar geçse de tutarsız ya da yanlış bir hususa rastlanamayacak surette gözler önüne sermiş olmasından dolayıdır. Oldukça az sayıda Müslüman gençte meydana gelebilecek tereddütlerin sebepleri ise, ya onların hemen hemen hiçbir dinî eğitim alamamış olmaları, ya ailelerinin dine yabancı ve uzak kalmaları veyahut da çok az ailede dine karşı zaman zaman ortaya çıkan menfi tutumlardan dolayı gencin dinden uzak bir hayat sürmesi gibi hususlardan kaynaklanmaktadır.

4. Ergenlik Döneminde Kimlik Arayışı ve Din

Ergenlik dönemine giren gencin kendisinde meydana gelen değişme ve gelişmelerle, çocukluktan yetişkinliğe doğru geçişini algılaması, onun yetişkinlik rolüne hazırlanmasını sağlayacak kimlik kazanma çabalarını da beraberinde getirir.

Gencin ergenliğe has kimliği oluşturmada en önemli dayanağı, referansı, birtakım benzeşim ve özdeşim örnekleridir. Ergen genç, çocukluktan çıkmanın ve sosyalleşmeye başlamanın sağladığı konum sebebiyle ailesi dışında, çevresinde ve toplumda beğendiği, onun gibi olmak istediği kişilerle özdeşleşmeye çalışarak kimliğini şekillendirir. Bu özdeşleştirme unsurları arasında en önemlisi dindir. Çünkü din, gencin kimliğini oluşturmada “Ben neyim, kimim?” sorularına cevap bulmak için başvurabileceği en sağlam bir referans özelliğine sahiptir. Dinin, bir inanç ve izah sistemi olması, güven duygusunu kazandırması gencin kimliğini oluşturmasında büyük bir katkı meydana getirir.

Çalışmalar genel olarak göstermiştir ki, din ve güzel ahlâkın katkısıyla “güçlü ve olumlu bir benlik” geliştiren ergenler, erken gelişim aşamalarının problemleriyle daha uyumlu yöntemler kullanarak baş edebilmektedirler.

5. Dinin Ferde Güven Duygusu Kazandırması

Güven duygusu, ferdin karşılaştığı güçlüklere karşı, başa çıkabilecek gücü bularak hem kendine hem de başkaları tarafından aldatılmayacağı hissiyle çevresine itimat duymasıdır. Bu itimat-güven duygusu, kişinin bebeklik döneminden itibaren başta annesi olmak üzere çevresiyle olan ilişkileri ve onların tutumları çerçevesinde müspet ya da menfi tarzda gelişir. Ergenlik döneminde de kendine güven duygusu, çocukluk döneminin izleriyle birlikte, kimliğini kazanma çabalarındaki başarı veya başarısızlığına bağlı olarak gencin dünyasındaki önemini korur.

Gencin çocukluktan sıyrılıp ergenliğe adımını attığında, önemli çabalarını oluşturan kendi değerlerini bulma, kendi başına sorumluluk kazanabilme ve yetişkinlik rolünü benimseme gibi kimliğini oluşturacak asıl hususlardaki sıkıntılar, onun çocukluk dönemine ait ruhî iç çatışmalarının da yeniden canlanmasına sebep olur. Çocukluk döneminde temel güven duygusu sağlıklı gelişmemişse ve kimlik arayışı esnasındaki sıkıntıları da yoğunlaşmışsa, kendine güven duyabileceği insanlar ve dini kaynaklar arar.

Bu çaba onun kimliğini oluşturacak bir referansı kabul etmesini ve ona göre kimliğini şekillendirmesini sağlar. Genç tarafından referans olarak kabul edilen din, gencin kendine ve başkalarına güven duygusunu kazanmasında, öncelikle yüksek değerlere bağlanmasında ve üstün olan, aşkın olan varlığa inanma duygusu etrafında bütünleşmiş fertlerle kaynaşmasına da imkân sağlar.

Böylece fert, ulvi değerlere bağlanma ve Allah inancı etrafında bütünleşmiş fertlerin bulunduğu topluluklarla birlikte olmakla kendisine ve başkalarına güven duymaya başlar. Güven duygusunun oluşmasında, aşkın değerlere bağlanma ve Allah’a (cc) inanmanın sağladığı ciddiyet fikriyle aynı inancı paylaşan insanların arasında bulunmanın getirdiği manevi huzurun etkisi açıktır. Toplu ibadet ve dualarıyla, ferdin diğer insanlarla icra ettiği müşterek dini faaliyetler, insanın ciddiyet ve ağırbaşlılığının artmasında, dolayısıyla cemiyet ve hadiseler karşısında kendisini kuvvetli hissetmesinde de oldukça önemlidir.

6. Dinin Hayata Bakış Açısı Kazandırması

Genç, kimlik oluştururken, dini referans olarak almakla hayat, varlık vb. ile ilgili zihnine takılan birtakım hususlarda bilgiler edinir. “Hayat nasıl başladı, ben dünyaya nasıl geldim, nereye gidiyorum, hayatın başlangıcı, sonu, hedefi ve manası nedir?” gibi sorularla hayatın temel dinamiklerini kavramak ister. Din, mevcut iman esasları ile ferdin, cemiyet ve bütün alem içindeki yerini, bunlar karşısındaki durumunu açıklar. İman rükünleri ile din, ferdin “anlama ve bilme” ihtiyacını, hiçbir varlık sahasını dışarıda bırakmayacak şekilde karşılar. Fert, bu inanç sistemiyle aynı zamanda karşısında bulunduğu alabildiğince karmaşık alemi, “bir manalar bütünü” olarak idrak eder.

Mesela, Allah’a iman sayesinde insanın ve diğer varlıkların Allah karşısındaki durumu, münasebetleri ele alınır ve belli bir izah tarzı ile hayatın portresi çizilmeye çalışılır. Yine dinimizdeki ahirete iman rüknü ile “nereye gidiyorum” sorusuna cevap verilir. Böylece genç, dinin hayat, varlık, yaratılış, vb. konular ile ilgili “iç açıcı, gönül ferahlatıcı, moral ve motivasyon sağlayıcı” izahları sayesinde huzur ve itminan bulur.

7. Gençlere Verilmesi Gereken Değerler

Her şeyden önce gençlere “Mutlak Varlık” fikri ve inancı kazandırılmalıdır. “Kâinatı yaratan ve idare eden, yanılmaz ve yanıltmaz, iyiliğin kaynağı, kainattaki nizamın sahibi ve yürütücüsü Allah” sevginin, şefkatin, merhametin ve fedakarlığın da kaynağıdır.

Gençlere verilecek sağlam bir Allah inancı, göz nuru nesillerimizin zihnî, fikrî, aklî, ruhî ve kalbî gelişimlerini güzel bir şekilde devam ettirebilmelerinde çok önemli katkılar sağlayacaktır. Genç önce, kâinatın ve ondaki varlıkların bir sahibi olduğunu, bunların tesadüfen meydana gelmediğini öğrenecektir. Kâinatın düzenini kimsenin bozamayacağına inanan genç, kendi varlığını da emniyet içinde hissedecek, alemin kaos ve anarşi içinde değil, nizam içinde olması onu da düzenli yaşamaya sevk edecektir. Her şeyden önemlisi, Allah’ı mutlak otorite olarak kabul edecek, kendi içinde de böylece bir oto kontrole sahip olacak, sevgi, saygı ve müsamaha gibi değerleri kazanmakta güçlük çekmeyecektir. Ayrıca kainattaki ve cemiyetteki kaotik hallerin doğurduğu kaos ve problemlere karşı da ruh ve vicdanında sağlam bir dayanak noktası bulacaktır. Ayrıca zihni tutarsızlıklardan kurtulacak ve doğru bilgi edinme imkanına kavuşacaktır.

Allah’a inanan ve güvenen insan hayatın manasını daha iyi anlamakta ve bir gayesi olduğunun farkına varmakta, dünyanın, milletlerin ve bütün insanların içinde kendisinin yerini daha iyi tayin edebilmek imkanına kavuşmaktadır. Allah’ın birliğinden doğan inanç birliği ile, kendisini müspete yüksek insani hedeflere kilitleyecek, dini ve ahlâkî değerlerini önemli birer kazanım olarak kabul edecektir.

Karşılıksız iyilik yapmak, Allah rızası için helal kazanç sağlamak, haramdan sakınmak, hesap ve mesuliyet, adalet ve eşitlik, haklara ve hayata saygıyı birer değişmez değer olarak benimseyecektir. Haksız kazançların, haksızlıkların, kötülüklerin karşılıksız kalmayacağını bilecek, bu manevi değerler vasıtasıyla yeni yetişen nesiller değer anarşisinden kurtulacak, yabancı ve zararlı ideolojilere kapılmayacaklardır.

8. İnanç ve Ahlâkî Değerlerin Hayata Yansıması

Din ve ahlak bütün toplumların en etkili ve köklü iki müessesesidir. İslam dini ve İslam ahlâkı, sosyal hayatı etkileyip düzenleyen en temel kaynaklar olagelmiştir. Dolayısıyla, gençlerimiz küçük yaştan itibaren dini ve ahlâkî değerlerimiz açısından sağlam bir şekilde yetiştirilir ve problemler dini prensiplerden faydalanarak halledilmeye çalışılırsa, daha güzel bir geleceğe yürünmüş olacaktır. Gençler din ve ahlâk yönünden iyi yetiştirilirse, bu bilgi ve davranış tarzı, onların başkalarının haklarına daha saygılı olmalarına, diğer insanları sevmelerine ve kendi iç dünyalarında bile başkaları aleyhinde bir kanaate sahip olmamalarını temin edecektir. Bu güzel özelliklerin, hiçbir teknolojik bilgi ve değer tarafından gerçekleştirilemeyeceği açıktır.

9. Ahlâk-ı Âliyenin Karakterin Bir Boyutu Haline Gelmesi

“Ve-inneke le’alâ ḣulukin ‘azîm.” “Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin.”
(Kalem Suresi, 68/4)

Ciddiyet ve vakar, temkin ve itminan insanı olabilmemiz ve ahlâk-ı âliyeyi ikinci bir fıtratımız ve temel bir karakterimiz haline getirebilmemiz konusu oldukça önemlidir. Ahlâkî vasıfları kazanmada birtakım adımlar önceleri suni ve yapmacık şekilde başlasa da bunda bir mahzur yoktur. Hatta, önceleri gencin yapmacık görünen bu tavrı, belki meseleyi bilmeyenlerce tenkit dahi edilebilecektir. Ancak bu şekildeki tenkitlere takılıp kalınmaması gerekmektedir. Çünkü, insanın temel ahlâkî vasıfları kazanabilmesi, uzun emek ve çabalar gerektirebilir. Başlangıçtaki bu zorlukların aşılabilmesi durumunda ise, yüksek ahlâkî vasıflar artık insanın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Genç, nefsinin olumsuz bütün arzu ve isteklerine rağmen, insanı insan yapan vasıfları, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’in rehberliğinde fıtrat ve karakterinin temel bir parçası haline getirir.

İnsanda yer etmiş gibi görünen bazı kötü huy ve hasletlerin iradi bir şekilde değiştirilmesi imkânsız değildir. Dolayısıyla; “İnsanlar huylarını değiştiremezler!” ya da “Can çıkar, huy çıkmaz!” gibi dilimize ve gündelik kullanımımıza yerleşmiş görünen ifade ve deyimler bu açıdan yanlıştır.

Yüksek ahlâk ve inanç sistematiği, insanın bütün davranışlarını ister iradî isterse de gayr-ı iradî şekilde olsun mutlaka pozitif bir yönde tutmaktadır. Bu durum, onun felsefe ve sanat telâkkilerine kadar yansır. Zamanla bu ilk belirleyici ahlâkî düşünce ve bakış açısı, zihnî ve ilmî aktiviteler üzerinde tesirini göstere göstere onda ikinci bir tabiat ve karakter oluşturacaktır. Bu ilk belirleyici mevhibe inkişaf ettirebildiği ölçüde de bireyin gerçek dünyası şekillenmiş olacaktır.

10. Dua ve Amelin Fonksiyonu

İhlâs, sadakat, vefa, gıybet etmeme, vb. güzel ahlâka ait esasların insanda temel bir karakter halini alması gerekmektedir. Ancak bu dönüşüm bazen uzun sürebilir. Fakat bıkmadan ve sabırla, nefis ve donanımlarının Allâh’ın rızasına uygun bir hale getirilebilmesi için samimi, azimli ve kararlı bir şekilde kavlî dua yapmak gerekebilir. Fiilî dua ise kavlî duadan daha önemlidir. Bunun için kavlen dua etmenin yanında fiilen uygulamaları önemsemenin ve bu yönde adımlar atmanın yüksek ehemmiyeti açıktır.

İslâm’ın biri itikâdî diğeri de amelî olmak üzere iki temel yönü vardır. İtikada ait konular İslâm’ın kökü, amele dair hususlar da dalları ve meyveleri gibidir. İnançlarımıza ait temellerin sağlam bir blokaja oturabilmesi, düşünce kaymaları ve sürçmeleri önlemede ibadetlerin fonksiyonelliği açıktır. Çünkü insan, mârifetullah ufkuna nazarî akılla, muhabbetullah ufkuna da amelî akılla ancak ulaşabilir.

Gençlerdeki duyguların farkında olunarak ve bu duyguları iyiye ve güzele yönlendirmek sureti ile gayret gösterilmesi gerekmektedir. Etrafı aydınlatma düşüncesinin gencin hayatının gayesi olması, sonu nerede biteceği bilinemeyen maceralara sürüklenme ihtimalinden daima Allâh’a sığınması gerektiği hatırlatılmalıdır. Gençleri istidatlarına uygun alanlarda basiret ve ferasetle istihdam etme ebeveynin en önemli görevidir.

11. İstikametin Karaktere ve Fıtrata Yansıması

İnsanın salih amel dairesinde kalarak ve temrinatla kendisinde “istikamet” duygusunu ikinci bir fıtrat haline getirmesi mümkündür. İstikamet düşüncesi ve duygusunu “doğruluk ve dürüstlüğün dinamikleri” şeklinde de düşünebiliriz.

Dini kaynaklarımızın bizlere ulaştırdığı temel bilgiler açısından baktığımızda, tutum ve davranışlarında istikamet sahibi olmayan bir kimsenin bütün çalışmalarının boşa çıkacağı, ziyan ettiği ömür dakikaları açısından hesaba çekileceği nettir. İyilik vadisinde yol almak isteyenlerin en temel azığının istikamet ya da diğer bir tabirle doğruluk duygusu olduğu, böyle bir temel karakterin şükür ve marifet mekanizmasına dönüşeceğine dair iz ve işaretler şu âyet-i kerîmede sezinlenebilir: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd, 11/112)

Efendimiz (sas) bu âyet-i kerime için: “Hûd suresi ve benzerleri saçlarımı ağarttı” (Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 57, Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 7/37) buyurmuştur. İbn Abbas der ki: Resülullahın (sas) üzerine bundan daha ağır ve bundan daha zor bir âyet inmiş değildir. Efendimiz (sas), doğruluğun inançlı bir kimse için temel bir gereklilik olduğunu şu şekilde açıklığa kavuşturur: “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol” (Müslim, İman, 62; Müsned, 3/413, 4/385).

Doğruluğun ehemmiyetini beyan eden bir başka güzel sözünde: “Kulun kalbi müstakim olmadıkça imanı müstakim olamaz, lisanı dosdoğru olmayınca da kalbi müstakim olamaz” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/198) buyurarak doğruluğun diğer insani letâifle olan entegrasyonuna dikkat çekmiştir. Efendimiz (sas), diğer insanî letâiflerin bu entegrasyon gerçeğinden hareketle, “dil/lisana” nasıl yalvardıklarını oldukça ibretâmiz bir şekilde şöyle açıklar: “Her sabah insan-oğlunun uzuvları lisana şöyle ricada bulunurlar: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork; zira sen doğru olursan biz de doğru oluruz; sen eğri-büğrü olursan biz de eğriliriz’ (Tirmizî, Zühd, 61; Müsned, 3/96)

Sonuç

İnanç ve amel bütünlüğünün temel bir karakter ve fıtrat haline gelebilmesi için “kalp, ruh ve aklın” İslami terbiyeden geçmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü “kalp, ruh ve akıl” insanın geleceğine yön veren, onun davranışlarını düzenlemesinde önemli bir payı bulunan, davranışlarımızın otomatik bir şekilde istediğimiz çerçeve içerisinde kalmasını sağlayan oldukça önemli donanımlardır. “Kalp, ruh ve aklın eğitimi”, tasavvur ve hakikatin daha ötesindeki önemli bir faaliyettir. Bu açıdan “kalp, ruh ve akıl” kendi başına bırakıldıklarında fena duygu, düşünce ve planların temeli olabildikleri gibi, temrinat ve alıştırmalarla da iyi duygu, düşünce, ideal ve iyiliklerin kaynağı olabilmektedir.

Ayrıca, inanç-amel bütünlüğünün teşkil edilebilmesi ve gerçekleştirilebilmesi için “marifet-i nefs” dediğimiz insanın kendisini anlama ve tanıma çabalarının da temel bir karakter edinebilme açısından önemli olduğu görülmektedir. Çünkü “marifetullah”ın artması ve “muhabbetullaha” dönüşmesi, ancak kişinin kendisini tanıma çabalarının yani “marifet-i nefs”in geliştirilmesine bağlıdır denilebilir.

İnsanın mahiyetine Cenâb-ı Hak tarafından derç edilmiş istidatları geliştirmesi ile genç insan yüksek insanlığın karakter ve vasıflarına ulaşacaktır. Bu sebeple hemen her gencin kendisini tanıması ve bu sayede aydınlanan iç dünyası ile Rabbine yönelmesi gerektiği açıktır.

Genç insan, Allâh’a dayanmakla gerçekliğe ulaşacak, varlık ve hâdiseler kitabıyla içli dışlı olup, onunla bütünleştiği ölçüde de gönül dünyasında hikmet parıltıları meydana gelecektir.

Faydalanılan Kaynaklar:

Z. Ziglar, Olumsuz Bir Dünyada Olumlu Çocuklar yetiştirmek.

Bob Franklin, Çocuk Hakları,Çev. Alev Türker, İst. 1993.

Halis Ayhan, 21. Yüzyılda Eğitim ve Türk Eğitim Sistemi, Ekim–2001.

Emine Akyüz, Ulusal ve Uluslararası Hukukta çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin Korunması. Ankara 2000.

Joseph A. Lawyers Fatma Varış ve Kenneth Neff, Mukayeseli Eğitim, Ankara 1978.

İlyas Göz, Dinin İdeoloji ile Münasebeti, Konya–1986.

Duan P Schultz ve Sydney Ellen Schultz, Modern Psikoloji Tarihi, s. 514, Çev.: Yasemin Aslay, Kaknüs Yayınları, İst.-2001.

Erikson, Childhood and Society.

Sezen, Sosyoloji Açısından Din.

S. Hayri Bolay, “Yeni Nesillere Hangi Değerler Verilmeli?”, Türkiye Dergisi, s. 51; Mayıs 1993.

Sami Şener, Türkiye’de Gençlik Olayı.

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.