Musa Kazım GÜLÇÜR
28 Şubat/2020
İçindekiler
Ahzâb Suresindeki Tesettür Emri 1
a. Süs ve Güzelliği Göstermeme 2
Önceki yazımızda, erkeklerde ve kadınlarda “ğadd-ı basar” (gözlerin haramlardan sakınılması) konusuna ve Nur, 24/31’de geçen (وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ) “ziynetlerini göstermesinler” cümlesi ile ilgili yorumlara yer vermeye çalışmıştık. Şimdi ise Ahzâb Suresindeki “tesettür emri” ile ilgili hususları hadîs-i şerîfler ışığında ayrıntılandırmaya çalışacağız.
Ahzâb Suresindeki Tesettür Emri
Allâh Teâlâ şöyle buyurur:
يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab, 33/59)
Bu ayet-i kerimede, kadınlara ait tesettür emri sarih bir surette zikredilmiştir. Selef ulemasının hemen hepsi az farklılıklarla da olsa örtünme sınırlarını ve keyfiyetini açıklığa kavuşturmuşlardır.
Ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulü:
Süddî, bu ayet-i kerimenin iniş sebebini şöyle anlatıyor:
“Fâsık erkekler, gece dışarı çıkan kadınlara eziyet veriyorlardı. Üzerinde baş örtüsü olan bir kadın gördüklerinde ise ‘bu hür kadın’ diyorlar ve eziyet etmekten uzak duruyorlardı. Dolayısı ile bu âyet-i kerîme nazil oldu.[1]
Tesettürde Aranan Şartlar
Tesettür mevzuu, bazı şartları ihtiva etmektedir. Meselâ elbisenin süslü olmaması, şeffaf olmaması, kadının dışarı çıkarken koku sürmemesi ve erkek elbisesine benzer elbiseler giymemesi gibi.
Şimdi bunları ayrı ayrı başlıklar halinde incelemeye çalışacağız inşallah.
a. Süs ve Güzelliği Göstermeme
Süs ve güzelliği yabancı erkeklere göstermeme konusundaki emir, hususi ile Efendimiz’in (sas) muhtereme eşleri ve annelerimiz için olmakla birlikte, umumi manada Müslüman kadınlar içindir. Ayet-i kerime şu şekildedir:
وَقَرْنَ فٖى بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُولٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰتٖينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ اِنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهٖيرًا
“Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının süs ve güzelliklerini teşhir ettikleri gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab, 33/33)
Ayet-i kerimedeki (تَبَرُّجْ) “teberrüc” kelimesi, kadınların tabii ya da suni güzelliklerini ve çekiciliklerini erkeklere karşı sergilemeleri, güzellikleri ve süsleri konusunda kendilerinden yararlanma hakkı olmayanların dikkat ve ilgilerini çekmeleri anlamına gelmektedir.
Buradaki hitap, her ne kadar Hz. Peygamber’in (sas) hanımlarına yönelik ise de mana itibariyle Müslüman hanımlar bu hitabın kapsamına girmektedir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm, bu yöndeki emir ve yasakları ile zaten bu kapsamı oluşturmuş, nezih ve iffetli bir toplumun esasları daha önce de zikrettiğimiz diğer ayet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle perçinlenmiştir.
Ancak yaşlı kadınların açılıp saçılmadan dış elbiselerini çıkarabileceklerine ilişki ruhsat da bulunmaktadır ve bu ruhsat ayet-i kerimede şu şekilde yer almaktadır:
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ الّٰتٖى لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزٖينَةٍ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ
“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nur, 24/60)
İbn-i Abbas radıyallahu anhe göre, böyle bir kadın gömlek, başörtüsü ve etekle iktifa edebilir. Açılmadan, üzerindeki dış örtüyü bırakabilir. Ancak kasten süs göstermeye çalışmaz. Çünkü Allah böyle yapmalarını hoş karşılamamakta ve “sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır” buyurmaktadır.[2]
1. Kadınların süs ve güzelliklerini yabancı erkeklere göstermelerinin doğru olmadığını ikaz eden Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Fudâla İbnu Ubeyd radıyallahu anh rivayeti ile şöyle buyuruyor:
“Şu üç (kısım) kimseden sorulmaz (bunlar sorgusuz sualsiz cehenneme atılırlar): İmamına isyan ederek cemaatten ayrılan ve asi olarak ölen; efendisinden kaçan ve bu hali ile ölen köle veya câriye; kocası kendisinden ayrıyken dünya geçimi uğruna kocasının ardından süs ve güzelliklerini yabancı erkeklere gösteren kadın.”[3]
Yukarıda geçen hadîs-i şerifin Ahmed b. Hanbel’deki versiyonunda şu şekilde bir ziyade bulunmaktadır:
“Üç kişi daha vardır ki bunlara da sorulmaz (Cehennem’e atılırlar): Kibriya (büyüklük) Allâh’ın ridâsı, İzzet de izârı olmasına rağmen O’na (cc) karşı büyüklük taslayan kimse, Allâh’ın emirlerine karşı şüphede olan kimse, Allâh’ın rahmetinden ümit kesmiş kimse.”[4]
2. Abdullah ibnu Amr radıyallahu anhin rivayetine göre Ümeyye binti Rakika Resülullah sallallahu aleyhi ve selleme İslâm üzere biat etme maksadı ile geldiğinde Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem onun biatini şu şartlarla kabul ettiğini ifade etti:
“Allah’a şirk koşmaman, hırsızlık yapmaman, zina etmemen, kendi aranızda oluşturduğunuz iftiralarla çıkıp gelmemen, ölülerin arkasından bağırıp çağırmaman ve cahiliyedeki gibi süs ve güzelliğini yabancı erkeklere göstermemen şartıyla biatini kabul ediyorum.”[5]
Bu hadis-i şerifler, kadının kocasından başkalarına karşı açılıp saçılmasının haram olduğunu ifade ediyor. Şunu da hemen belirtelim ki Hz. Aişe radiyallahu anhânın rivayeti ile bu tür biatler esnasında Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem elini kadın eline kesinlikle dokundurmamıştır.[6]
b. Şeffaf Giyinmeme
1. Alkame radıyallahu anhden:
Abdurrahman İbnu Ebî Bekr’in kızı Hafsa’yı, yan taraflarını gösteren ince bir baş örtüsü ile Aişe’nin yanına girerken gördüm. Aişe, bu ince başörtüsünü yırttı ve:
“Allah, Sure-i Nûr’da ne indirdi bilmiyor musun?” dedi.
Sonra bir başka baş örtüsü getirtti ve ona giydirdi.[7]
2. Abdullah îbnu Ebî Seleme radiyallahu anhden;
Ömer İbnu’l-Hattâb radıyallahu anh, insanlara kubâtî (ketenden yapılmış Kıptîlere ait) elbisesi dağıtıyordu:
“Kadınlarınız onu gömlek yapıp giymesin” dedi. Bu sırada bir adam:
“Yâ emire’l-müminin, ben onu hanımıma giydirdim ne arkadan ne de önden hiçbir şey belli olmuyordu.” dedi. Ömer:
“Bir şey belli etmese dahi bedenini belli eder” dedi.[8]
Bu naslar kadının bedenini belli edecek tipte elbiseler giymesinin haram olmasa da tahrimen mekruh olduğuna işaret ediyor. Erkeklerin de böyle bir kadına tesettürlü olsa dahi bakmaları caiz değildir.
3. Ebu Hüreyre radıyallahu anhden
Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ateş ehlinden iki sınıf ki öyle zelil bir topluluğa hiç rastlamamıştım. Bir topluluk, ellerindeki inek kuyruğu gibi kamçılarla;
1) Giyinik (ama hakikatte) çıplak,
2) Meyleden, meylettiren ve saçlarını deve hörgücü gibi başlarında toplayan kadınlara vuruyorlardı.
Bu kadınlar ne cennete girebilecek ne de kokusunu duyabileceklerdir. Halbuki onun kokusu çok uzak yerlerden hissedilir.”[9]
Şevkânî, Neylü’l-Evtar’ında bu hadis için şunları zikrediyor:
“Ateş ehlinden iki sınıf” cümlesiyle bu iki sınıfın zemmi, aşağılanması vardır. Nevevî diyor ki: Bu hadis Peygamber Efendimizin mucizelerinden biridir. Bu iki sınıf ortaya çıkmış ve hâl-i hazırda mevcutturlar.
“1) Giyinik (ama hakikatte) çıplak” cümlesi bir yoruma göre, Allah’ın nimetleriyle çepeçevre kuşatılmış oldukları halde onun şükründen çıplak olduklarını belirtir. Yani şükretmezler.
Diğer bir yoruma göre, bedeninin bir kısmını örter bir kısmını da güzelliğini ortaya çıkartmak için örtmez.
Başka bir yoruma göre de bedenin rengini ortaya koyacak biçimde elbise giyer.
“2) Meyleden” kelimesi ise onların, Allah’ın itaat dairesinden çıkıp, onu muhafazaya yanaşmadıklarını ifade ediyor.
“Meylettiren” kelimesi de başkalarına bu kötü fiilde örnek olurlar manasını ifade ediyor.[10]
“Meylettiren” kelimesinden, günümüzde sârî bir illet halini alan “modanın yayıcılığını yaparlar” manası da anlaşılabilir. Ayrıca başıboş, heva ve hevesi peşinde koşan bilgisiz ve cahil gençleri peşlerine düşürürler. Onların kendilerini rahatsız etmelerine sebep olurlar gibi bir mananın da anlaşılması mümkündür.
Şevkanî’nin bu hadisi, kadının bedenini belli eder biçimde elbise giymesinin kerâhiyetine delil olarak alması, yapılmış açıklamalardan bir tanesidir. İkaz, kim bu işi yaparsa ateş ehlinden olacağı ve kokusu beş yüz senelik bir mesafeden duyulabildiği halde cennetin kokusunu hissedemeyeceği şeklindedir. Aynı zamanda bu şiddetli tehdit bu iki sınıfın, hadiste anlatılan sıfatlar üzere bulunmasının haram olduğuna delâlet eder.[11]
c. Dar Giyinmeme
1. Aişe radıyallahu anhâ şöyle diyor:
“Kadın için namaz kılarken şu üç elbise şarttır: Gömlek, başörtüsü ve (bedeninin tamamını örten) örtü.” Aişe radıyallahu anhâ, izârını çözüyor ve ona bürünüyordu.[12]
2. İbn-i Ömer radıyallahu anhden:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Haya (utanma duygusu) ve îman beraberdir. Onlardan biri kaldırılınca diğeri kalkar” buyurdu.[13]
3. Ümmü Cafer radiyallahu anhden:
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kerimeleri Hz. Fâtıma (r. anha) şöyle demiştir:
“Ya Esma! Erkeklerin, kadınlarına bedenlerini belli edecek şekilde elbise giydirmeleri hiç hoşuma gitmiyor.”[14]
4. Üsâme İbn-i Zeyd radiyallahu anh rivayet ediyor:
Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine Dıhyetu’l-Kelbi’nin hediye etmiş olduğu sık örülü bir kubtiyeyi bana verdi. Ben de onu giymesi için hanımıma verdim. Bir gün Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem sordu:
“Kubtiyeyi niçin giymiyorsun? Ben de:
“Ya Resulallah onu (giymesi için) hanımıma verdim” dedim. Efendimiz (sas) şöyle buyurdu:
“Ona söyle, kubtiyenin altından entari giysin. Çünkü vücut hatlarını belli etmesinden endişe ediyorum.” [15]
Şevkânî, şöyle diyor:
“Hadis, kadının beden hatlarını ortaya koymayacak bir şekilde örtünmesinin gerekliliğine delâlet ediyor. Bu, tesettürün de bir şartıdır. Aleyhisselatu vesselamın, “altından etek giymesini söyle” buyurması, kubtiye’nin ince bir elbise olup cildi tam örtmediğinden dolayıdır.[16]
d. Koku Sürmeme
1. Abdullah ibnu Ömer radiyallahu anhden:
Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mescitlere gitmek için izin istediklerinde Allah’ın kadın kullarını menetmeyin.”[17]
Bu hadis-i şerifin Ebu Davud’daki versiyonunda, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin, kadının mescide gideceği zaman güzel koku kullanmaması ile ilgili uyarısı, Ebu Hüreyre radiyallahu anh rivayeti ile şu şekildedir:
“Mescitlere gitmek için izin istediklerinde Allah’ın kadın kullarını menetmeyin. Fakat kadınlar mescide geldiklerinde süslenmiş ve koku sürünmüş olmasınlar.”[18]
Aişe validemiz radıyallahu anhâ de; “Şayet Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınların (süs, koku, güzel elbise vs. adına) yaptıkları şeyleri görmüş olsaydı, Benî İsrail’in kadınlarının menedildiği gibi, mescitlere girmelerini yasaklardı” diyor.[19]
2. Ebû Musa el-Eş’ari radıyallahu anh rivayeti ile Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Bir kadın koku sürünür, sonra da bir topluluğun önünden geçer, bu topluluk da onun kokusunu hissederse o kadın şöyle şöyledir.”[20]
Bazı hadis-i şeriflerde ise Efendimiz’in (sas), kadınların güzel koku sürmüş oldukları halde yatsı namazına gelmemelerini istediği Zeynep es-Sakafî’den şu şekilde rivayet edilmektedir:
“Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem bize şöyle söyledi:
“Kadınlar! Sizden biriniz yatsı namazına çıkarsa o gece koku sürünmesin.”[21]
3. Münavî, Feyzu’l-Kadir’de Tirmizî ve Taberânî’nin Ebu Hüreyre’den tahric ettiklerini belirterek şu hadisi naklediyor:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Erkeğin süreceği koku, kokusu hissedilen, rengi belli olmayandır. Kadının süreceği koku ise rengi belli olan, ama kokusu hissedilmeyendir.”[22]
4. Ebu Hüreyre bir gün koku neşrederek geçen bir kadına rastladı:
“Yâ emete’l-Cebbâr, mescide mi gidiyorsun?” diye sordu. Kadın:
“Evet” dedi.
“Mescid için mi koku sürdün?” diye tekrar sordu. Kadın yine:
“Evet” dedi. Ebu Hüreyre:
“Geri dönsen iyi olur. Çünkü ben Resülullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:
“Allah, kokusunu yayarak mescide giden kadının namazını, ancak dönüp de yıkandığında kabul eder.”[23]
Bu hadisi şeriflerden de anlaşılacağı üzere kadının mescide giderken bile olsa koku sürünmesi nehyedilmiştir. Kokunun bedene veya sadece elbiseye sürülmesi de durumu değiştirmez. Kadının koku sürünmesindeki nehyin sebebi ise açıktır. Çünkü güzel koku, dikkatlerin kadın üzerine çekilmesine sebep olur. Alimlerin dikkati çekecek derecede güzel ve lüks elbiseyi mekruh saymaları da bu yüzdendir. Yine bu sebeple kadınların erkekler arasına karışması da uygun görülmemiştir.
e. Erkek Giyimine Benzememe
1. Abdullah ibnu Ömer babasından rivayet ediyor:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Üç sınıf vardır ki bunlar Cennete giremezler: Anne ve babasına isyan eden kişi, karısına karşı kıskançlığı olmayan erkek ve (giyim, kuşam, tavır, eda vb. ile) erkeğe benzemeye çalışan kadın.”[24]
Hakîm diyor ki: Bu, isnadı sahih bir hadistir. Hadisin sonu diğer nüshalarda “erkeğe benzemeye çalışan kadınlara lanet etti” şeklindedir.
2. Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den:
“Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem erkek elbisesi giyen kadına ve kadın elbisesi giyen erkeğe lanet etti.”[25]
Hâkim “bu hadis Müslim’in şartı üzere sahihtir” diyor.
Kadının ilim ve fikirde erkeğe benzemesi ise övülmüştür. Aişe radıyallahu anhâ fikir ve akılda erkeğe benzerdi.[26]
3. Hüzeyl kabilesinden bir adam rivayet ediyor:
Abdullah İbnu Amr’in Hill’deki menzilini ve haremdeki mescidini gördüm. Abdullah, Ebu Cehl’in kızı Ümmü Saîd’i dar bir elbise giymiş ve erkeğimsi bir şekilde yürürken gördü. Abdullah:
“Bu kim?” diye sordu.
“Bu, Ebu Cehl’in kızı Ümmü Saîd’dir” dedim.
Bunun üzerine Abdullah, “Resülullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle söylerken işittim” dedi:
“Erkeklere benzemeye çalışan kadınlar ve kadınlara benzemeye çalışan erkekler bizden değildir.” [27]
Heysemî de Mecma’ında bu rivayeti naklediyor. Ancak Hüzelî’yi tanımadığını, Taberani’nin Hüzeli’yi zikretmeyerek muhtasaran aldığı bu hadisteki bütün râvilerin Taberani’deki şekli üzere sika (güvenilir) olduğunu belirtiyor.[28]
f. Namazı Evde Kılma
1. İbn-i Ömer radıyallahu anhden:
Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kadınlarınızı mescitlerden menetmeyiniz. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır.”[29]
Bu hadis-i şerif; kadınların evlerinde kıldıkları namazların, mescitlerde kıldıkları namazdan daha faziletli olduğuna delâlet ediyor.
2. Ebu’l-Ahves, Abdullah’dan rivayet ediyor:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Kadının odasındaki namazı evinin sahnında kıldığı namazdan, küçük odasında kıldığı namazı da büyük odasında kıldığı namazdan daha hayırlıdır.”[30]
Bu hadis-i şerif, kadının daha çok gizlenme imkânı bulduğu yerde kıldığı namazın daha sevaplı olduğunu, kadının evinde kıldığı namazın mescitte kıldığı namazdan, hatta Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin mescidinde kıldığı namazdan daha hayırlı olduğuna delâlet ediyor.
Ahmed İbnu Hibban’ın Ebû Humeyd es-Saîdî’nin karısı Ümmü Humeyd’den rivayet ettiği şu hadis-i şerif de bu manayı teyit ediyor:
“Ümmü Humeyd Resülullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek:
“Ya Resulallah! Seninle namaz kılmayı çok seviyorum” dedi. Resülullah (sas) şöyle buyurdular:
“Biliyorum benimle namaz kılmak hoşuna gidiyor. Ama; küçük odanda kıldığın namaz büyük odanda kıldığın namazdan, büyük odanda kıldığın namaz evinin salonunda kıldığın namazdan, evinin salonunda kıldığın namaz semtinin mescidinde kıldığın namazdan, semtinin mescidinde kıldığın namaz da benim mescidimde kıldığın namazdan daha hayırlıdır.”[31]
Peygamber Efendimiz ekmelu’t-tahâyâ Hazretlerinin “kadınlarınızı mescidlerden alıkoymayınız” emri fitne korkusu olmadığı zamandır. Kadınlara bakma ve fitne korkusu yoksa kadınlar mescitlerden menedilmezler.
Sonuç
Buraya kadar yapılan izahlardan şu neticeleri çıkarabiliriz:
a) Allah (cc) mümin erkeklerin ve kadınların harama nazar etmemelerini emretmiştir.
b) İnsan, kendisini ve nazarını haramlardan korumakla, toplumda yerleşebilecek olan ahlaksızlık ve fuhşiyatın önünü almakta, kötülüklere karşı adeta manevi bir set çekmektedir.
c) Müslüman erkeğin ve kadının tesettüre riayeti ve hassasiyeti, Allah’ın emrini tutmak ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin aydınlık yolunda yürümek isteyen, kutlu nebilerin ve mürsellere tabi olmak isteyen kimselerin yoludur.
d) Erkeklerin kadınların dikkatini çekecek tarzda giyinmeleri, kadınların da dışardaki yabancı erkeklerin dikkatini çekecek şekilde süslenmeleri ve açılmaları, belirtmiş olduğumuz nasslar ışığında yanlıştır.
e) Bütün mümin erkek ve kadınların, Allâh Teâla’nın emirlerini yerine getirmeleri ve âdâb-ı İslâmiyye ile mücehhez olmaları, sağlam bir toplumun oluşmasına sebeptir. Ayrıca emre ittibadaki bu durum, dünya ve ahiret saadetinin de teminatı olmaktadır.
f) İslam’ın gösterdiği çizgide olan bir toplum yapısında düzensizlik, fitne ve kargaşa unsurlarının barınamayacağı gayet açıktır.
Allah, doğrusunu bilendir.
[1] Ebü’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsir, C. 6, s, 422, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut-1984.
[2] İbnu Cerir, Camiu’l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, C. 17, s. 360, (Tahkik: Abdulmuhsin et-Türkî), Dâru Hicr, Kahire-2001.
[3] Hâkim, Müstedrek, C. l, s. 119 (411).
[4] Ahmed İbnu Hanbel, Müsned, C. 6, s. 19 (24441).
[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, s. 196 (6850).
[6] Buharî, Ahkâm, 49 (7214).
[7] İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zühri (v. 230/845), Kitâbü’t-Tabakati’l-Kebir, (Tahk. Dr. Ali Muhammed Ömer), Mektebe Hancı, 1. Baskı, Kahire-2001/1421, C. 10, s. 71.
[8] Beyhakî, Es-Sünenu’1-Kübrâ, C. 2, s. 234-235, Haydarabad-1346.
[9] Beyhâkî, Es-Sünenu’1-Kübrâ, C. 2, s. 234.
[10] Şevkânî, Neylü’l-Evtar, C. 2, s. 130.
[11] Şevkânî, age, C. 2, s. 131.
[12] İbn-i Sa’d, Tabakât, C. 10, s. 70.
[13] Hâkim, El-Müstedrek, C. l, s. 22 (58).
[14] Beyhakî, Es-Sünenü’l-Kübra, C. 4, s. 34
[15] Şevkânî, Neylü’l-Evtar, C. 2, s. 129; Ebu Davud, Libas, 39 (4116).
[16] Şevkânî, age, C. 2, s. 129-130; Beyhâkî, Es-Sünenu’1-Kübrâ, C. 2, s. 234.
[17] Müslim, Salât, 30 (135, 136, 137); Buhari, Cuma, 13 (899, 900); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/76 (5471); Beyhakî, Es-Sünenü’l-Kûbrâ, C. 3, s. 132.
[18] Ebu Davud, Salât, 53 (565).
[19] Buhârî, Ezân, 163 (869); Müslim, Salât, 30 (144); Ebu Davud, Salât, 54 (569); Beyhakî, Es-Sünenü’l-Kûbrâ, C. 3, s. 133.
[20] Ebu Davud, Tereccül, 7 (4173); Hâkim, El-Müstedrek, C. 2, s. 396 (3497); Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, s. 400 (19807).
[21] Müslim, Salât, 30 (141); Muvatta, Salât, 129 (531).
[22] Münavî, Feyzu’l-Kadir, C. 4, s. 284 (5318); Tirmizi, Edeb, 36 (2787); Taberani, Mucemu’-Evsat, C. 1, s. 215 (698).
[23] Ebu Davud, Tereccül, 7 (4174); Beyhakî, Es-Sünenü’l-Kûbrâ, C. 3, s. 133-134.
[24] Hâkim, El- Müstedrek, C. l, s. 72 (244); Beyhakî Es-Sünenü’1-Kübra, C. 10, s. 226 (21025).
[25] Hâkim, El-Müstedrek, C. 4, s. 194 (7415); Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, s. 325 (8292); Buhari, Libas, 61 (5885); Ebu Davud, Libas, 31 (4097).
[26] Ahmed es-Sehârenfurî, Bezlü’l-Mechûd, C. 16, s. 427, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut, trsz.
[27] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, s. 200 (6875).
[28] Heysemî, Mecmau’z-Zevâîd, C. 8, s. 130 (13196).
[29] Ebu Davud, Salât, 53 (567).
[30] Ebu Davud, Salât, 54 (570).
[31] Es-Sübkî, El-Menhelü’l-Azbi’l-Mevrûd, C. 4, s. 270, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut-1394.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.