Musa Kâzım GÜLÇÜR
7 Kasım/2019
İçindekiler
Öfkenin Adaletsizliğe Sevk Etmesi 2
Kin ve Öfkenin Etkisizleştirilmesi 2
Öfkeli İken Allâh’a Sığınmanın Önemi 5
Öfkeli Halde İken Hüküm Vermeme 7
Kin ve Öfke

Kin, öç almak için fırsat kollamak, intikam hissi ile dolmak demektir. Öfke ise haksızlık, incinme, karşı koyma vb. duyguların doğurduğu, insanı saldırganlığa götürebilen şiddetli duygu, hiddet, kızgınlık ve gazaptır. Kin ve öfkenin zıttı ise sakinlik ve hilimdir. Türlü nedenlerle hırsla kirlenen insan nefsi kalbinin karardığını, akıl ve fikir melekelerinin yalnız intikam alma hissi ile dolmaya başladığını görür. Bu duygu onu daimî bir öfke halinde tuttuğundan, içten sevgi ve gerçek iman ile Cenâb-ı Hakk’a kulluk etmesinin önünde adeta bir heyula ve engel haline gelir.
Bazı insanlar kin ve öfkeleri üzerinde çok az kontrole sahiptirler ve zararlı şekillerde ifade edebilirler. Mesela kin ile oturur kalkar, öfke ile patlayabilirler. Kin ve öfke, şiddete neden olur. Öfkesini kontrol edemeyen bir kişi, kendisini ailesi ve arkadaşlarından izole edebilir. Öfke içinde yaşayan bazı insanların özgüvenleri düşüktür ve öfkelerini başkalarını manipüle etmenin ve kendilerini daha güçlü hissetmenin bir yolu olarak kullanırlar.
Bazı insanlar da öfkenin uygunsuz ve kötü bir duygu olduğunu düşünür ve bastırmayı seçer. Ancak, bastırılmış öfke genellikle depresyona ve endişeye dönüşür. Bazı insanlar, bastırılmış öfkelerini çocukları veya evcil hayvanlar üzerinde kullanır.
Stresli ve kinlenmiş insanların öfke yaşama olasılığı genelde yüksektir. Ancak öfkenin ve kinin insan zihni ve bedeni üzerinde bazı negatif neticeler oluşturduğu da bir gerçektir. Kızgınlıkla gelen bir öfke patlaması, kalbinizi büyük bir riske sokabilir. Kontrolsüz öfke, ilk başta öfkeyi tetikleyen sorunlardan daha büyük sorunlara yol açabilir. Bazılarını sıralamak istersek öfke; inme riskinizi arttırır, bağışıklık sisteminizi zayıflatır, endişelerinizi daha da kötüleştirebilir. Kötü yönetilen stres ve öfke, depresyon oluşturabilir, öfkenin ve stresin yönetimi zorlaşabilir, içten içe hissedilen kin ve öfke ciğerlerinize zarar verebilir, hayatınızı kısaltabilir.
Kin ve Öfkenin Adaletsizliğe Sevk Etmesi

Cenâb-ı Hak, insanlarda kin ve öfkenin adaletsizliği tetikleyici potansiyel bir tehlike olduğunu bildirerek, bu duygunun yanlış kullanılması halinde özellikle de topluluklara karşı bir adaletsizlik vasıtası haline gelebileceği uyarısında bulunmaktadır. Ayrıca adaleti gerçekleştirmede kin ve öfke duygusunun, belli bir uğraş ve gayret sonucu ancak yok edilebileceğine de şu şekilde dikkat çekilmektedir:
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰى اَلَّا تَعْدِلُوا اِعْدِلُوا هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰى وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sizi asla adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide, 5/8)
Her tür kin ve öfke, zihni tırmalar ve bedenin hasta olmasına sebep olur. Samimi bir şekilde af ve bağışlama yapılmazsa tam iyilik ve şifa gerçekleşmez. Nefret, öfke, eleştiri, serzeniş, hışım, hesaplaşma arzusu, başkalarının eziyetini görme isteği vb. olumsuz duygular, insanın ruh dünyasını kirletir, zihnini karmaşaya sürükler ve sağlığını kısmen de olsa bozar.
Kin ve Öfkenin Etkisizleştirilmesi

Başkalarına yardım duygu ve düşüncesinin diri tutulması, çeşitli vesileler meydana getirerek insanların yardımına koşulması ve ben merkezli bir hayattan ziyade diğerkâmlık özelliğinin geliştirilmesi için çaba harcanması, öfkenin önüne geçebilecek temel unsurlardır. Allâh Teâlâ şöyle buyurur:
اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمٖينَ الْغَيْظَ وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ
“O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.” (Al-i İmran, 3/134)
İnsan yaratılışı itibarı ile hem iyilik hem de kötülük uçları arasında gidip gelebilecek bir mahiyettedir. Bu münasebetle o, iyiliği Allâh’tan, kötülüğü ise sırf bir yokluk sebebi olduğu için nefsinden bilmek mecburiyetindedir. İşte bu iyilik ve kötülük dereceleri arasında gitme ve gelmeye müsait insanî donanımların, hayasız ve çirkin işlerden uzak tutularak, büyük günahlardan tam bir kaçışla temiz, duru ve arı bir şekilde muhafazası gerekmektedir. Bu durumun öfkeyi kontrol edebilme adına temel bir dinamik olduğu şimdi zikredeceğimiz âyet-i kerîmeden anlaşılmaktadır:
وَالَّذٖينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ
“Onlar öyle kimselerdir ki büyük günahlardan ve hayâsız çirkin işlerden kaçınırlar, kızdıkları zaman öfkelerini yutar, karşıdakinin kusurlarını affederler.” (Şura, 42/37)
Ayrıca, insanın hem kendisi hem de daha önceki salih geçmişlerinin günahlarının bağışlanmasını istemesinin, inanan insanlara karşı içinde kin ve öfke tohumlarının yeşermemesini Cenab-ı Hak’tan talep etmesinin, kin ve öfkeden kurtulmada güçlü dayanaklar olduğu şu âyet-i kerîmeden anlaşılmaktadır:
وَالَّذٖينَ جَاؤُ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذٖينَ سَبَقُونَا بِالْاٖيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فٖى قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحٖيمٌ
“Onlardan sonra gelenler (kıyamete kadar gelecek bütün müminler): “Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! Kalplerimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen Raûf’sun (her mahlukunun bütün ihtiyaçlarını gören ve onu düşmanlarından emin kılacak maddi ve manevi her türlü cihazlarla donatan, bol ihsan eden, çok esirgeyensin), Rahîm’sin (çok merhametlisin ve şefkatlisin).” (Haşir, 59/10)
Kin ve Öfkenin Kontrolü

Efendimiz (sas)’in hayat-ı seniyyelerinde de kin ve öfkenin nasıl kontrol edilebileceğine dair önemli işaret taşları bulunmaktadır. Şimdi de bu uyarı ışıklarını beraberce değerlendirmeye çalışacağız.
Peygamber (sas), henüz gelişme çağında bir çocuk olan Enes b. Malik’e, ruhunda meydana gelebilecek olan öfke kirlerini yıkamasını, kendisine kötülük eden kimseleri affetmesini, kin ve öfkenin kalıntılarından temizlemesini tembihlemiştir. Enes (ra), Resülullah’ın (sas) kendisine şöyle tavsiyede bulunduğunu rivayet eder:
“Yavrucuğum! Hiçbir kimseye kin ve düşmanlığın olmadığı halde sabahla ve akşamla. İmkânın varsa, bunu yap. Yavrucuğum! Bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi hayata geçirirse, gerçekten beni sevmiş olur. Beni seven kimse de Cennet’te benimle olur.”[1]
O halde Allah’ın Resulü ile birlikte olma ve cennete ulaşma, ancak gönlü kıskançlık, kin ve düşmanlıktan temizlenebilen kimseler için söz konusudur.
Nefsin yıkıcı sıfatlarından olan öfke, kalbin intikam hissi ile harekete geçmesidir. Bazı insanlar olur olmaz her şeye hiddetlenir, kızar. Haşin, sert ve acımasızdırlar. Bazıları da hemen öfkelenmekle birlikte çabucak da öfkelerinden kurtulurlar. İşte Peygamber Efendimiz (sas) insanların, öfkelenmeleri ve öfkelerinin sönmesi açısından temelde dört gurupta ele alınabileceğini ve bunlardan hangisinin daha faziletli olduğunu bizlere göstermiştir.
Ebu Said el-Hudrî’nin yapmış olduğu bir rivayette Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor:
“Haberiniz olsun kimisi vardır;
A. Yavaş öfkelenir, öfkesinden yavaş döner.
Kimisi de vardır ki;
B. Hızlı öfkelenir, öfkesinden hızlı döner.
İşte bu ikisi birbirlerini dengeler.
Haberiniz olsun bir kısmı da vardır ki;
C. Hızlı öfkelenir, öfkesinden yavaş döner.
Bilesiniz en hayırlı grup;
D. Yavaş öfkelenen, fakat öfkesinden hızlı dönendir;
Bu grupların en şerlisi ise (C), hızlı öfkelenip, öfkesinden yavaş dönendir.
Bilesiniz! Öfke âdemoğlunun kalbinde bir kordur. Gözlerinin kızarmasını, avurtlarının şişmesini görmüyor musunuz? Kim, öfkeden bir başlangıç hissederse, yere (toprağa) temas etsin.”[2]
Efendimiz (sas) öfkesini yenebilen insanları gerçek bir pehlivana benzetmiştir. İbnu Mesud’un (ra) rivayetine göre Resülullah (sas) bir gün şöyle sordu:
“Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?”
Ashab (ra): “Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!” dediler. Resülullah (sas) şöyle düzeltti:
“Hayır, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.”[3]
Öfkenin azaltılması ve yok edilmesinde toprakla temas faydalı olduğu gibi, öfke anında suya temasın da öfkeyi söndürme ve gidermede önemli unsur olduğu şu rivayetten anlaşılmaktadır. Ebu Vâil anlatıyor: Urve İbnu Muhammed es’Sadi’nin yanına girdik. Bir zat Urve’yi kızdırdı. Urve kalkıp abdest aldı ve: “Babam, dedem Atiye (ra)’den anlatır ki, o, Resülullah’ın (sas) şöyle söylediğini nakletmiştir:
“Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir. Öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın.”[4]
Öfkenin giderilebilmesindeki diğer bir çözüm ise öfkelenen kişinin şayet ayakta ise yere oturmasıdır. Bu davranış neticede toprağa temasa benzerlik göstermektedir. Ebu Zer’den: Resülullah (sas) bize buyurmuştu ki:
“Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala, geçmezse yanı üzere yatsın.”[5]
Öfkeli İken Allâh’a Sığınmanın Önemi

Buraya kadar öfkenin giderilebilmesi için daha çok pratik çözümler üzerinde durmuş olduk. Ancak konunun bir değişik boyutu daha bulunmaktadır ki o da öfke hisseden kişinin Allâh’a sığınmasıdır. Muaz ibnu Cebel anlatıyor: İki kişi Resülullah’ın (sas) huzurunda kabalaştılar. (Öyle ki) birinin yüzünde (diğerine karşı) öfkesi gözüküyordu. Resülullah (sas):
“Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde zuhur eden öfke giderdi. O kelime ‘Euzu billahi mineşşeytanirracim’dir!” buyurdular.[6]
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! Bana kısa bir nasihatte bulun, uzun olmasın ki nasihatini unutmayayım” demiş ve bunu birkaç kere tekrar etmişti. Aleyhissalatu vesselam (bir kelimeyle) şu cevabı verdi:
“Öfkelenme!”[7]
Öfkelenen kişiye doğruluk ve hakkaniyetle nasihatte bulunulduğu zaman, o kişilerin nasihatleri görmezden gelinmemeli, güzel ve doğru tavsiyeler öfke saikası ile kulak ardı edilmemelidir. Şimdi, bu hususu gösteren bir rivayete yer vermek istiyoruz.
İbnu Abbas (ra) anlatıyor:
Uyeyne İbnu Hısn (Medine’ye) gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays’ın yanına indi. Hürr İbnu Kays Hz. Ömer’in yakınlarındandı. Hz. Ömer’in meclisinde yaşlı veya genç bir kısım kurra ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Üyeyne İbnu Hısn, İbnu Kays’a:
— “Ey kardeşimin oğlu! Emirül-mü’mininin yanına girebilmem için ondan benim için randevu talep et!” dedi. O da Hz. Ömer’den izin istedi. Ancak İbnu Hısn Hz. Ömer’in yanına girdiğinde:
— “Yeter artık Ey İbnu’l-Hattab! Sen bize yeterli vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!” dedi. Hz. Ömer (ra) pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki Hürr (ra) atılıp:
— “Ey Emir el-Müminin, Allah Teala Hazretleri Resulüne: “Affı esas tut, marufu emret ve cahillerden de yüz çevir.” (A’raf, 199) emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir” dedi. Vallahi, Hürr bu ayet-i kerîmeyi okuyunca Hz. Ömer olduğu yerde kaldı ve hiçbir şey yapamadı. Hz. Ömer (ra) Kur’ân-ı Kerîm âyetleri okunduğunda derhal durur, aldırmazlık etmezdi.[8]
Öfkeli Halde İken Hüküm Vermeme

İnsanı öfke hisleri kaplayıp bürüdüğünde sıhhatli kararlar veremeyeceği açıktır. Böyle durumlarla ilgili bir yasaklama da bulunmaktadır. Ebu Bekre, Sicistan’da kadılık yapan oğlu Abdullah’a şöyle yazmıştır:
“İki kişi arasında, öfkeli olduğun zaman hüküm verme. Zira ben Resülullah’ın (sas) şöyle söylediğini işittim:
“Kimse, öfkeli iken iki kişi arasında hüküm vermesin.”[9]
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır:
وَلَا تَسْتَوِى الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذٖى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِىٌّ حَمٖيمٌ وَمَا يُلَقّٰیهَا اِلَّا الَّذٖينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقّٰیهَا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظٖيمٍ
“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş! Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti, ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır.” (Fussilet, 34-35)
İbnu Abbas (ra) hazretleri, ayet-i kerîmede ( اِدْفَعْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ ) “O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak” kısmı ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır:
“Ayette kastedilen en iyi yol, öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur.”[10]
Sonuç

Kalbin kin ve öfkeden temizlenmesi, insanda kalp ve zihnin, madde ve ruhun uyum ve denge içerisinde çalışmasını gerçekleştirir. Kin ve öfkesini kontrol altına almış bir fert, topluma faydalı olma ve iyilik yapma duygusunun zirveye çıktığını müşahede eder.
İyi yönetilen öfke, sizi olumlu değişiklikler yapmaya motive eden yararlı bir duygu olabilir. İnsandaki öfke mekanizması oldukça güçlü bir duygudur ve eğer uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa, siz ve çevreniz için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Kontrolsüz öfke tartışmalara, fiziksel kavgalara, saldırıya ve hatta kendine zarara dönüşebilir.
Öfke duyan bir kimsenin ayakta ise oturması, abdest alması, istiğfara ve çevresine yardım faaliyetlerine yönelmesi öfkeyi kontrol altında tutabilmenin temel dinamikleridir. Bütün bunlara da gücü yetmiyorsa, düzenli egzersizlerin insanın ruh halini iyileştirebileceği ve stres düzeyini azaltabileceğini bilmesinde fayda bulunmaktadır. Düzenli egzersizlerin öfkeyi azaltmasının iki nedeni, fiziksel eforun stres kimyasallarını yakması, ayrıca beyindeki endorfin ve böbrek üstü bezi medullasında üretilen katekolamin hormonları dahil olmak üzere, kişinin ruh halini düzenleyici nörotransmiterlerin üretimini arttırması olabilir.
Yönetilemeyen öfke ile bağlantılı kısa ve uzun vadeli sağlık
sorunlarından bazıları; baş ağrısı, sindirim sorunları, uykusuzluk hastalığı,
artan endişe, depresyon, yüksek tansiyon ve egzama gibi cilt problemleri, daha
nihayette ise kalp krizi ve felce kadar varan ağır rahatsızlıklardır.
[1] Tirmîzi, İlim, 16 (Hadis no: 2678).
[2] Tirmizi, Fiten, 26 (Hadis no: 2191)
[3] Buhari, Edeb, 76 (Hadis no: 6114); Müslim, Birr, 30 (Hadis no: 2608, 2609); Ebu Davud, Edeb, 3 (Hadis no: 4779)
[4] Ebu Davud, Edeb, 4 (Hadis no: 4784)
[5] Ebu Davud, Edeb 4, (Hadis no: 4782)
[6] Buhari, Edeb, 76 (Hadis no: 6115); Tirmizi, Daavat, 52 (Hadis no: 3452); Ebu Davud, Edeb, 4 (Hadis no: 4780)
[7] Buhari, Edeb, 76 (Hadis no: 6116); Tirmizi, Birr, 73 (Hadis no: 2020).
[8] Buhari, İ’tisam, 2 (Hadis no: 7286); Tefsir, A’raf, 5 (Hadis no: 4642).
[9] Buhari, Ahkâm, 13 (Hadis no: 7158); Müslim, Akdiye, 7 (1717); Tirmizi, Ahkâm, 7 (1334); Ebu Davud, Akdiye, 9 (3589); Nesai, Kudat, 17, (8, 337, 238).
[10] Buhari, Tefsir, Ha-mim es-Secde (41-Fussilet), 1.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.