Cihad ve Terörün Tasfiyesi

Musa Kâzım GÜLÇÜR

9 Ekim/2019

Vur Pençe-i Âlî’deki şemşîr aşkına, Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına,

Ey leşker-i müfettihü’l-ebvâb vur bugün, Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına,

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün, Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına,

Düşsün çelengi Rûm’un, eğilsün ser-i Firenk, Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına,

Son savletinle vur ki açılsın bu surlar, Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına,

Yâ Settâr, yâ Cebbâr, yâ Ğaffâr, Yâ Allâh.

Yahya Kemal BEYATLI

Giriş

Lügatte cihad, düşmanla yaka-paça olmak, söz ve fiili olarak güç ve kuvvetin tümünü ortaya koymaktır. Sabır ile meşakkatlere tahammül etmektir. Malı harcamaktır. Top, tüfek, tank, uçak vb. kendisiyle cihad edilebilecek her şeyle her zaman ve her yerde teröristleri kovalamaktır. Tüm bunlar Kur’an ve Sünnet’te en güzel şekliyle açıklanmıştır.

Cihad, Müslümanın Allah’a kulluk ve O’nun rızasını temin için İslam esaslarını öğrenme, öğretme, ferdi ve içtimai planda yaşama, yaşanmasına çalışma, İslam’ı tebliğ ve bu hususlarda içte ve dışta karşılaşacağı engelleri aşma konusunda içinde bulunması gereken şuurlu ve sürekli gayret ve aksiyon halini ifade eder.

Cihadı konu edinen ayet-i kerimelerde “iman, hicret, Allah yolunda malla ve canla cihad” unsurları zikredilmekte ve bu hasletlere sahip bulunanların Allah ile olan dostluklarına sadık kaldıkları, ebedi mutluluğa ve her şeyin üstünde Allah rızasına ulaşacakları beyan edilmektedir.

Allah (cc.) şöyle buyuruyor:

وَجَاهِدُوا فِى اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِهٖ

“Allah yolunda hakkıyla cihad edin.” (Hac, 22/78)

Bu âyet-i kerîme, cihadın yukarıda vermeye çalıştığımız kapsamlı anlamını içermekte, Allah (cc) kendisiyle cihad edilecek şeyleri müphem bırakmayıp, böylece tüm cihad araç ve gereçlerini bu ayetin kapsamına dahil etmektedir.

Cihad savunma değildir. Bu, İslam’ın evrenselliğine aykırıdır. İslam, Allah’ın dinidir ve onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya Allah’ın toprağıdır- yaymak Müslümanın hakkıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur, her şeyden önce yapılması gereken budur. Veya anlamıyorlarsa teröristlerin tasfiye edilmesi ve teslim alınmalarıyla olur.

Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl garipsenen şey, onları taklit eden, İslam’ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve elân, cihadın savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavırlarıdır. Bundan daha garibi, Kur’an’dan bazı ayetleri getirip, taşımadıkları anlamları bu âyet-i kerîmelere yüklemeleridir.

Mesela, “barış esastır” deyip, arkasından da bu düşüncenizin temelini Kur’ân-ı Kerîm’deki “sulh en hayırlı bir iştir” (Nisa, 4/128) ayet-i kerimesinin oluşturduğunu söylerseniz, o hep eleştirdiğiniz ayet-i kerimeyi bağlamından koparma, nüzul dönemi ile ilişkilendirmeme vb. büyük hatalara bilinçsizce girmiş ve dalmış olursunuz. Peki “bu ayet-i kerimenin tam meali daha doğrusu bahsettiği konu nedir?” derseniz, ayet-i kerime karı-koca arasındaki anlaşmazlıkların mümkünse anlaşma ile çözümlenmesini talep etmektedir. Bu ayet-i kerimenin, “savaş” gibi oldukça yıkıcı sonuçları olabilen bir fenomenle ne tür bir ilgisi vardır da bu sözüm ona İslamcı yazarlar bu ilginç hataya düşmektedirler? Ayet-i kerimenin tam meali şu şekildedir:

Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa, bir anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde karı-koca üzerine günah yoktur. Sulh en hayırlı bir iştir.” (Nisa, 4/128)

Dinî anlamda savunma, düşmanların bizim ülkemize girmelerini beklememiz değildir. Onları önce barışa davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul etmezlerse onları tasfiye ederiz. Çünkü onlar İslam’ı kabul etmez, teslim olmayı da kabul etmezlerse o zaman onlar muharip konumundadırlar. Bu bizlere karşı silah kaldırıp terörü başlatmaları ile olur.

Cihad, İslam ülkesini ve Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda, bütün unsurlarla mücadeleye kadar kapsamlı bir anlam taşımakta olup, kalp, dil, el ve silah gibi beşerî aksiyonun ortaya konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir.

Cihad neredeyse İslâm’ın altıncı şartı gibidir. Cihad hükmü, mücadelenin büyüklüğüne göre değişkenlik gösterir. Düşman grubun gücüne bağlı olarak, bir taburumuzun ifa edebileceği durumlarda cihad farz-ı kifayedir. Yine düşman grubun gücüne bağlı olarak, bir taburumuzun gücünün kifayet etmeyeceği veya seferberlik durumlarında bu görev yaygınlık kazanır ve herkesin bu göreve katılması farz-ı ayn olur.

Terörü Elimine Etmenin Faydaları

Allah (cc) Kitabında şöyle buyuruyor:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسٰى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

“Kıtâl, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216)

Şu anda bir kıtâl gerçeği, hoş görünmüyor olabilir. Halbuki söz konusu kıtâl, gelecekte önemli birtakım faydalara sebep olabilecektir. Terörün tasfiyesini terk edip mücadeleye katılmamak, her ne kadar kişiyi nefsin öldürülme tehlikesinden, malının da harcanmasından korunmasını sağlarsa da ne var ki terörün tasfiyesinin terk edilmesinde daha fazla zararlar mevcuttur.

Düşman, rahatlık içinde yaşamaya bir temayülünüzün bulunduğunu bildiğinde, yurtlarınıza yönelir ve sizi öldürmeye çalışır, mallarınızı yağmalar. Böyle bir durumda herhangi bir silâh ve teçhizat hazırlığında bulunmaksızın, terörle mücadele etmek zorunda kalırsınız. İşin neticesinde, meşakkatlerin kat kat fazlasına yüklenme durumu hasıl olur. Bu açıdan bakıldığında terörle mücadele etmek, emniyetin tahakkuk etmesi için önemli bir sebeptir.

Cihâd yapan kimse, Allah’a yaklaşmak ve bir ibâdet gayesiyle cihâd eder, doğruluk yoluna girer ve durumunu da bozmazsa, bu kimse için büyük mükâfatlar meydana gelir. Cihâd yapılmazsa, düşmanların, malları yağmalamasından korkulur. Allah’ın rızasını elde etmek için terörle mücadeleye girişen kimse, Allah’ın rızasını elde etmek sebebiyle, terör mücadelesinin acılarına katlanmış olur. Cenab-ı Hakk’ın bu yöndeki emirleri şöyledir:

وَقَاتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ

“Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Bakara, 2/244)

وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمٖينَ

“Eğer Allah’ın insanların bir kısmı ile bir kısmını engellemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl ve ihsan sahibidir.” (Bakara, 2/251)

فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكٖينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَبٖيلَهُمْ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

“Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Tevbe, 9/5)

Bu âyet-i kerîmeler, Müslüman olmayanlarla harp etmeyi, herhangi bir tecavüze karşılık verme şartına bağlamaksızın mutlak şekilde emretmekte ve harp sebebinin küfür olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber’in (sas), “İnsanlarla, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ demelerine kadar mukatele ile emrolundum.” [1] mealindeki hadis-i şerif de gayri Müslimlerle mücadele sebebinin onların küfrü olduğunu göstermektedir. Çünkü burada ancak onların Müslüman olmaları ile sulha girileceği belirtilmiştir.

قَاتِلُوا الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدٖينُونَ دٖينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ

“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 9/29)

وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فٖيهَا اسْمُ اللّٰهِ كَثٖيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَزٖيزٌ

“Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Hac, 22/40)

لَا يَسْتَوِى الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ غَيْرُ اُولِى الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِدٖينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدٖينَ دَرَجَةً وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰى وَفَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِدٖينَ عَلَى الْقَاعِدٖينَ اَجْرًا عَظٖيمًا دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

“Müminlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah (müminlerin) hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nisa, 4/95-96)

وَمَنْ يُقَاتِلْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتٖيهِ اَجْرًا عَظٖيمًا

“Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa, 4/74)

اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فٖيهَا نَعٖيمٌ مُقٖيمٌ خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ اَجْرٌ عَظٖيمٌ

 “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükâfat vardır.” (Tevbe, 9/20-22)

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ

“Hiç şüphesiz Allah müminlerden karşılığında onlara mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler veya öldürülürler. Bu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu hâlde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe, 9/111)

Hadîs-i Şerîflerde Cihadın Önemi

Numan b. Beşir’den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Resülullah’ın (sas) minberinin yanındaydım. Bir adam:

“Ben Müslüman olduktan sonra hiçbir amel işlememiş olmama aldırış etmem, yalnız hacıları sulamam müstesna.”

Bir başkası:

“Ben Müslüman olduktan sonra hiçbir amel işlememiş olmama aldırış etmem, yalnız Mescid-i Haram’ı tamir etmem müstesna.”

Başka biri;

“Hayır, Allah yolunda cihad etmek sizin söylediğinizden daha efdaldir dedi.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) kendilerini tartışmaktan men etti ve:

“Bugün cuma günüdür. Resülullah’ın (sas) minberi yanında seslerinizi yükseltmeyin. Lakin ben Cuma namazı kılındıktan sonra içeriye girer, sizin ihtilaf ettiğiniz hususu ona sorarım.” dedi.

Hemen arkasında Allah azze ve celle şu ayeti indirdi:

اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَوُنَ عِنْدَ اللّٰهِ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ

Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı Allah’a ve Ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin yaptıkları gibi mi saydınız? Bunlar Allah katında aynı seviyede işler değildirler. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe, 9/19)[2]

Amr b. Abese’den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam;

“Ey Allah’ın Resulü, İslam nedir?” diye sordu. Resülullah (sas) şöyle buyurdu:

“Kalbinin Allah’a teslim olması, Müslümanların da dilinden ve elinden emin olmalarıdır.” Adam:

“Hangi İslam daha efdaldir?” deyince:

“İmandır” buyurdu.

“O zaman iman nedir?” dedi. Resülullah (sas):

“Allah’a, meleklere, kitaplara, resullere ve ölümden sonra dirilmeye iman etmendir.” buyurdu. Adam:

“Hangi iman daha efdaldir?” diye sorunca:

“Hicrettir” dedi. Adam:

“Hicret nedir?” diye sorunca:

“Kötülüklerden uzaklaşmandır.” dedi.

“Peki hangi hicret daha efdaldir?” diye sorunca:

“Cihaddır” buyurdu. Adam:

“Cihad nedir diye sordu?”

“Karşılaştığında kafirlerle savaşmandır” buyurdu. Adam:

“Hangi cihad daha efdaldir?” diye sorunca:

“Atı boğazlanan ve kanı akıtılan kişinin cihadıdır.” buyurdu.[3]

Ebu Hüreyre’den (ra) şöyle denildiği rivayet edilmiştir: Nebi’ye (sas):

“Allah yolunda cihad etmeye denk ne vardır?” denildi.

“Sizin ona gücünüz yetmez” buyurdu.

Bu sözü kendisine iki veya üç defa tekrarladılar. Hepsinde:

“Sizin ona gücünüz yetmez” buyurdu.

Daha sonra:

“Allah yolunda cihad eden kimsenin misali oruç tutan, namaz kılan, Allah’ın ayetlerine bağlı kişi gibidir ki, ta Allah Teala’nın yolundaki mücahid dönünceye kadar ne oruçtan gevşer ne namazdan.” [4]

Ebu Hüreyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

Resülullah’ın (sas) ashabından biri, içinde tatlı su bulunan bir ovadan geçti. “İnsanlardan el etek çekip buraya gelip, bu ovada ikamet etsem? Ancak Resülullah’tan (sas) izin almadan bunu yapmam” dedi. Bunu Resülullah’a (sas) anlatınca Resülullah (sas) şöyle buyurdu:

“Bunu yapma, şüphesiz birinizin Allah yolundaki cihad dönemindeki ikameti, evinde kılacağı yetmiş yıllık namazdan daha efdaldir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve Cennete koymasını sevmez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Kim iki süt sağma arası kadar dahi Allah yolunda cihad ederse Cennet ona vacip olur.” [5]

Enes b. Malik’ten Resülullah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Hayra sebep olan, onun faili gibidir. Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Bu ümmetin ruhbanlığı da şüphesiz Allah azze ve celle yolunda cihaddır.” [6]

Ebu Hüreyre’nin (ra) naklettiğine göre Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

“Nefsim elinde bulunan Allah’a yemîn ederim ki, şayet kendilerini yükleyecek binekler bulamadığım zamanda, cihâddan benim ardımda geri kalmalarını kerîh görmeyecek birtakım adamlar olmasaydı, Allah yolunda cihâda giden hiçbir seriyyemden geri kalmazdım. Nefsim elinde bulunan Allah’a yemîn ederim ki, ben Allah yolunda cihad edip öldürülmemi, sonra diriltilip tekrar öldürülmemi, sonra tekrar diriltilip öldürülmemi, daha sonra tekrar diriltilmemi ne kadar isterdim!” [7]

“Mümin kılıcı ve diliyle cihad eder.” [8]

“Müşriklere karşı mallarınız, nefisleriniz ve dillerinizle cihad edin.” [9]

Hz. Aişe (r.anha);

“Ey Allah’ın Resulü! Görüyoruz ki cihad amellerin en faziletlisidir, öyleyse biz de cihad etmeli değil miyiz?” diye sorması üzerine, Resülullah (sas)

“Sizin için cihadın en faziletlisi makbul hacdır.”

şeklinde cevap vermesi [10], cihadın Hac’dan daha faziletli olduğunu ortaya koymaktadır.

Hak ile batıl arasındaki mücadelenin kıyamete kadar süreceğini beyan eden Efendimiz (sas); [11]

“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan afiyet (esenlik ve barış) dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.” [12]

mealindeki hadis-i şerîfiyle de hem sulh ve sükunun değerini, hem de gerektiğinde batıla karşı fiili mücadelede sabır ve sebatın gerekliliğine işaret etmiştir.

Sonuç

Ülkemize yönelik yıkıcı siyasi ya da terörist oluşumların, daima potansiyel bir saldırı ve tahrip riski taşımaları, ordunun her zaman teröristlerin saldırılarına karşı hazırlıklı bulunması zaruretini doğurmaktadır. Türkiye, bugünü ve geleceği bakımından tarihi ve hayati bir mücadele içerisindedir. Tarih boyunca hep işgallere, zulümlere maruz kalmış bu coğrafyada, mücadeleden geri durulur, millet olarak birlik ve beraberlik içerisinde olunmazsa çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalma tehlikesi bulunmaktadır.

Türkiye haklı mücadelesinden hiçbir zaman geri durmayacaktır. İlahi bir emanet olan vatanın korunması, vatandaşların hayatının arızasız bir şekilde sürdürülmesi, milletin huzur ve refahının korunması ve Yaratanın rızası amacıyla yapılan teröristleri tasfiye hareketi bir ibadettir. İslam’da ifadesini bulan, bütün yönleriyle ilahi mesajı insanlığa duyurma amacını güden ve bu sebeple de her devirde canlı tutulması zorunlu olan defi mefâsid prensibinin günümüz şartlarında da devam ettirilmesi gereği açıktır.

Terörizmle mücadelesinde kapsamlı, etkin ve kararlı bir strateji izleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, proaktif tedbirler almaya başlamıştır. Askerî harekâtlarımız, insanî krizlerin yaşandığı ve savaşın hayatı durma noktasına getirdiği Suriye’nin ve bulunduğumuz coğrafyanın yeniden istikrara kavuşması adına büyük önem taşımaktadırlar. Askerî harekâtlarımızın amacı, güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzuru getirmek, ülkemize yönelik terör ve vatan topraklarının hedef alınma tehditlerini bertaraf etmektir. Askerî harekâtlarımız, Suriye’nin toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmeye, tüm bölge halkını terörün pençesinden kurtarmaya matuftur.

Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinden; Devletimize, Milletimize, Hükümetimize ve erinden generaline kadar askerî harekâtlarımızda görev alan şanlı Silahlı Kuvvetlerimiz personeline açık bir zafer lütfetmesini, komutan, er ve erbaşlarımıza sabırlar yağdırmasını, ayaklarını sabit tutmasını, kâfir topluluklarına karşı Ordumuza yardım etmesini, tüm Mehmetçiklerimizi korumasını ve muzaffer eylemesini dileriz.

Kalbimiz ve dualarımız Mehmetçiklerimizle.

Sefer bizden, zafer Allah’tandır.


[1] Buhari, İman, 18; Ebu Davud, Cihad, 104.

[2] Müslim, İmaret, 29.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/114.

[4] Müslim, İmare, 29.

[5] Tirmizi, Cihad, 17.

[6] Müslim, İmaret, 38.

[7] Buhari, Temennî, 1.

[8] Müsned, 3/456.

[9] Müsned, 3/124; Ebu Davud, Cihad, 17.

[10] Buhari, Cihad, 1.

[11] Ebu Davud, Cihad, 33.

[12] Buhari, Cihad, 112, 156; Müslim, Cihad, 19, 20; Ebu Davud, Cihad, 89.

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.