Musa Kâzım GÜLÇÜR
2 Nisan/2019
İçindekiler
أعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بِـــــــــــــــــــــــــــــــــسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ اللَّهُمَّ صَلِّ وسلـم عَلَى الْأَوَّلِ فِي الْإِيجَـادِ وَالْـجُـودِ وَالْوُجُودِ، اَلْفَاتِـحِ لِكُلِّ شَــاهِدٍ وَمَشْـهُودٍ، حَضْرَةِ الْمُشَـاهَـدَةِ وَالشُّهُودِ، اَلـسِّــرِّ الْبَـاطِـنِ وَالنُّـورِ الظَّاهِرِ الَّذِي هُـوَ عَيْنُ الْمَقْصُودِ، مُمَيِّزِ قَصَبِ السَّـبْقِ فِي عَالَمِ الْخَلْقِ الْمَخْصُوصِ بِالْعُبُودِيَّةِ، اَلرُّوحِ الْأَقْدَسِ الْعَلِيِّ وَالنُّـورِ الْأَكْمَلِ الْبَهِيِّ، اَلْقَائِمِ بِكَمَالِ الْعُبُودِيَّةِ فِي حَضْرَةِ الْمَعْبُودِ، اَلَّـذِي أُفِيضَ عَلَى رُوحِي مِـنْ حَضْرَةِ رُوحَانِيَّتِهِ، وَاتَّصَلَتْ بِمِشْكَاةِ قَلْبِي أَشِـــعَّةُ نُـورَانِيَّتِهِ، فَهُوَ الرَّسُـــولُ الْأَعْظَمُ وَالنَّبِيُّ الْأَكْـرَمُ وَالْوَلِيُّ الْمُقَرَّبُ الْمَسْـعُودُ، وَعَلَى أٰلِـهِ وَأَصْحَابِهِ خَزَائِنِ أَسْـرَارِهِ، وَمَعَارِفِ أَنْوَارِهِ، وَمَطَالِـعِ أَقْمَارِهِ، كُنُوزِ الْحَقَائِقِ، وَهُدَاةِ الْخَلَائِقِ، نُجُومِ الْهُدَى لِمَنِ اقْتَدَى، وَسَلَّمَ تَسْلِيماً كَثِيراً كَثِيراً
Evlilikle arzu edilen gayeler, ince noktalar ve önemli konular bulunmaktadır. Şimdi bu gayeler ve önemli konulardan bir kısmına işaret etmeye çalışacağız.
1. İnsan Nevi

Evliliklerle hedeflenen en önemli gayelerden bir tanesi insan nevi/türünün devamıdır. İnsan nevi/türünün en mükemmel bir şekilde devamı ise ancak meşru nikâhlarla temin edilebilir. Bu açıdan evlilikteki temel hedeflerden belki de en önemlisi meşru nikâhların korunmasıdır. Âlemin medenileşmesi, insan türünün nesil olarak devamı ancak meşru nikâh müessesesinin korunması iledir. Kişinin ahlâken mazbut kalması, insan nevi/türünün yok olmaktan korunması, insan neslinin bekası, neseplerin muhafazası, toplum nizamının en temel rüknü olan ailenin devamı ancak meşru evlilikler yolu ile mümkündür. Evlilik vasıtası ile karı–koca arasında yardımlaşma, toplumlar arasında da sevgi ve dayanışma bağı kurulur. Aile ve toplum bağlarını kuvvetlendiren meşru evlilikler, insan nevi/türünün devamının sağlanmasında en önemli bir unsurdur.
Kur’ân–ı Kerîm bu toplumsal hikmetin ve insani maslahatın kadrini yücelterek şöyle buyuruyor: “Allah sizlere kendi cinsinizden eşler verdi ve eşlerinizden size oğullar ve torunlar sundu. Sizleri pak ve helal gıdalarla rızıklandırdı. Buna rağmen hala batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl, 16/72)
Evlilik yaratılışın gereğidir. Hayatın en güzel bir şekilde devam etmesi buna bağlıdır. Aile kurumunu koruyan milletlerin her bakımdan sağlıklı, insan yetiştirmede daha başarılı, sosyal ilişkilerinde kaliteli, çocuklarının ve gençlerinin nitelikli yetişmeleri açısından daha üstün oldukları bir gerçektir. Ailesi çöken toplumlar, her açıdan çökmeye mahkûmdur. Aile kurumunu yücelten ise nikâh bağıdır. Nesiller, meşru nikâh yolu ile çoğalır, devam eder. İnsan türü de mazbut aile müessesesi ile korunabilir. İslâm’ın amaçlarından biri de nesli korumak ve yüceltmektir.
Allah’ın meşru kıldığı evlilik müessesesiyle, çocuklar kendilerini dede ve babalarına nispet etmekle gurur duyar, iftihar ederler. Şüphesiz ki bu nispette onların kişisel itibarı, ruhsal istikrarı ve insan olma şeref ve yüceliği vardır. Eğer Allah’ın meşru kıldığı evlilik müessesesi olmasaydı toplum hiçbir keramet, asalet ve şeref duygularını tadamaz, toplum soyu olmayan çocuklarla dalgalanır ve nesiller birbirine karışırdı. Bu durumda da fazilet ölçülerine dayalı ahlak ağır bir darbe yer, bozgunculuk ve her şeyi mubah sayma yaygınlaşırdı.
Kur’ân–ı Kerîm bu olguya dikkat çekerek şöyle buyurur: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini meydana getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten, O’na saygısızlıkta bulunmaktan ve akrabalık (bağlarını) koparmaktan sakının. Şüphesiz ki Allah üzerinizde (kusursuz) bir gözeticidir.” (Nisa, 4/1)
2. Toplum Ahlâkı

Evlilik kurumuyla toplum ahlaki çözülme ve çöküntüden uzakta kalır. Fertler toplumsal kokuşmadan, bozukluktan kurtulup güvene kavuşur. İdrak ve anlayış sahibi her kişi açıkça bilir ki, diğer cinse karşı meyil, ancak meşru evlilikler yolu ile asli mecrasını bulur. Helal ile bağlantı kuran fert ve toplum, adabın, terbiyenin ve güzel ahlakın zirvesine ulaşır. Böylece görevlerini yerine getirmeye layık, sorumluluk alanlarını Allah’ın murat ettiği şekilde düzenlemeye müsait hale gelir.
Bu açıdan evliliğin, bireyleri koruduğunu görürüz. Kur’ân–ı Kerîm bu hususta da: “Fuhşa girmeden, gizli dost da edinmeyerek, namuslu kadınlar olmak üzere onları, sahiplerinin izniyle nikâhlayın. Mehirlerini güzellikle kendilerine verin” buyurur. (Nisa, 4/25)
Kur’ân-ı Kerîm, neslin devamı, zinanın ve fuhşun önlenmesi, düzenli bir aile hayatının kurulması için meşru yoldan evlenmeyi emretmiştir. Hz. Peygamber (sas) kurulacak yeni yuvanın zarurî ihtiyaçlarını karşılayacak malî imkânların bulunmasına özellikle parmak basmış ve evliliği malî imkânla işaretlemiş, böyle bir imkâna sahip olmayanların da sabretmesini tavsiye ederek kendileri lehine bu durumun hayırlı bir sonuç vereceğini belirtmiştir: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlilik yükümlülüklerine gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü ve ırzı harama karşı daha fazla koruyucudur. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır”[i] “Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Evlenme gücü bulamayan da oruca devam etsin. Çünkü oruç, onun için (harama karşı) bir kalkandır”[ii]
Bir kadını sıkıntıya sokup her gün ayrı bir huzursuzluk çıkmasına neden olmaktansa, bir erkeğin bekâr yaşaması daha hayırlıdır. Bu, bir bakıma kadına ve dolayısıyla insan unsuruna gösterilen saygının ve ona tanınan hakların bir belirtisidir.
3. Toplum Düzeni

Evlilik ve yuva kurmak, toplumun bekası, düzeni ve yüksekliğinde önemli bir rol oynamakta, ahlâkın yücelmesi ve toplum mutluluğunun ortamını hazırlamaktadır. Çünkü meşru evlilikler, cinsel kontrolsüzlüklerin, nesep ve kimlik karmaşalarının önünü alır. Gençleri belirli kurallar ve usuller içerisinde hareket etmeye, dini ve toplumsal kuralları kabule zorlar. Evlilik kurumu, toplumdaki düzenin, dini hayatın, müstahsen örf, adet, kültür ve geleneklerin sürekliliğini, yeni nesillerin bakım ve eğitim sorumluluğunu üstlenen çok önemli bir kurum olarak ilk peygamber Âdem (as)’den günümüze kadar süregelmektedir.
Gençlerin bu sorumluluk duygusuyla hareket edebilmesi ve yeni temel beceriler kazanabilmesi, ancak dini kurallara, aile ilkelerine ve değerlerine bağlılıkla gerçekleşebilir. Genç insanları eğitmekten sorumlu olan kişiler, gençlerin başarılı bir biçimde toplumla bütünleşebilmeleri ve onların örnek aileler haline gelebilmeleri için, temel ahlâkî ilke ve değerler üzerinde önemle durmalıdırlar. Ahlaki değerleri arka plana atmanın, toplumsal düzeni bozabileceği, huzurlu yaşama ortamını zayıflatabileceği, üzerinde herkesin mutabık olduğu bir husustur.
4. İç Huzuru

Evliliğin, bireyin iç huzurunu sağlamada da önemli bir rolü bulunmaktadır. Allah’a karşı farz, vacip ve sünnet türünden sorumluluklar yerine getirilirken meşru evlilikler daha bir önem kazanır. Bu anlamdaki iç huzurunun yine İslami naslardan hareketle vacip hatta farz mesabesinde olduğu söylenebilir. Mesela “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler” (Mü’minûn, 23/1–3) ayet–i kerimesinde en temel rükünlerden sayılan “huşûa”, yani bir yönü ile insanın “iç huzuruna” dikkat çekilmektedir. Bireyin ibadetlerini “iç huzuru” ya da “sükûnet” içerisinde yapabilmesinin temel vesilelerinden birisi de meşru evliliklerdir. “Kendisiyle sükûnet bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O`nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum, 30/21) âyet–i kerimesi bir yönü itibarı ile bu hususu vurgulamaktadır. Bu huzur ve sükûnet arzusu, erkeği ve kadını birlikte bir yuva kurmaya götürmektedir. Yine bu arzu, aileleri ve kabileleri oluşturmakta, insan için sosyal hayatı ve sosyalleşmeyi mümkün kılmaktadır. Toplumsal hayatın gelişmesinde insanın sosyalleşmesinde asıl itici güç, kadın ve erkeğe Allâh (cc) tarafından yerleştirilen ve onları bir “yuva” kurmaya zorlayan “iç huzuru” arzusudur. Âyet-i kerimede, söz konusu “iç huzurunun” insanda ayrıca “merhamet” duygusunu netice verdiği de anlaşılmaktadır.
“Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 2/187) âyet-i kerimesinde de eşlerden her biri diğerini helâl olmayan unsurlardan muhafaza ettiği için, birbirlerinin elbisesi olarak vasıflandırılmışlardır. “Kim evlenirse, dininin üçte ikisini korumuş olur”[iii] hadis-i şerifinde de beyan edildiği üzere eşler, yanlışlık ve haramlardan muhafaza hususunda birbirlerine adeta birer örtü gibidirler. Çünkü insan, elbisesi vasıtasıyla soğuktan, sıcaktan veya birtakım zararlardan korunduğu gibi, Allah Teâlâ karısı vasıtasıyla, olabilecek birçok kötü durumdan kocasını, kocası vasıtası ile de eşini korumaktadır. Bu da insanda bir “iç huzuru” meydana getirmektedir. Hâlbuki kadın ya da erkek birbirlerini bu şekilde tamamlamamış olsalardı, bazı problemlerin ortaya çıkması da neredeyse kaçınılmaz olacaktır.[iv] Dolayısı ile bu âyet–i kerîmeler, evliliğin ana amaçlarından birinin aynı zamanda ferdin iç huzuru ve sükûnetinin temini olduğunu bizlere göstermektedir.
5. Neslin Korunması

Dinin getirdiği hükümlerin “nihai gayesi” (makâsıdu’ş–şerîa) insanların “maslahatlarını gerçekleştirmek” yani yararlı sonuçların elde edilmesini ve zararlı olanların yok olmasını sağlamaktır. Bu açıdan “makâsıd” ile “mesâlih” arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Hatta makâsıd, mesâlihi kuşattığı için her iki kavram birbirinin yerine kullanılmıştır.[v]
Şari’in geçerli saydığı maslahatlar “zaruri, hâcî ve tahsînî” olmak üzere üç kısımdır:
Bunlardan birincisi olan “zaruri maslahatlar” şu beş temel ilke olarak belirlenmiştir:
1. Dinin korunması
Dini hayatın, dini eğitimin, dini anlayışın ve dinden doğan örf ve adetlerin korunması milletlerin bekası adına temel bir gereksinimdir.
2. Nefsin (canın) korunması
Canın korunması, insan hayatının, sağlık, sıhhat ve âfiyetinin korunması ve sürdürülmesi, onun bireysel ve toplumsal huzuru ve mutluluğunun korunup kollanması demektir ki neredeyse en temel hususlardan birisidir.
3. Aklın korunması
Aklın bozulmaktan ve görevini yapamaz duruma gelmekten korunmasıdır. Bir anlamda aklı gideren, uyuşturucu ve sarhoşluk verici maddelerden toplumu ve bireyleri korumak demektir.
4. Malın korunması
Malların hem zayi olmaktan hem de insanlar arasında haksız yollarla el değiştirmesinin önlenmesidir.[vi]
5. Neslin korunması
İnsan nevi/türünün toplumsal manada devam ve bekasının sağlanması, kadın ve erkek cinsinde karışıklığın, nesepte bozukluğun önlenmesi demektir. İslam, insanın bireysel korunmasını daha anne rahminden itibaren garanti altına alır. Geçerli sıhhî bir sebep olmadan cenine müdahale edilmesine izin vermez. “Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyiniz. Sizi de onları da biz rızıklandırırız.” (En’âm, 6/151) ayeti bu durumu hatırlatır.
Asrımızda en önemli suçlardan biri, çocukların daha cenin halinde iken anne karnından alınmasıdır. “Onların Allah’a koştukları ortakları, ortak koşanların çoğuna, çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi ki hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile baş başa bırak!” (En’am, 6/137.) Bir diğer ayet–i kerimede de “Bilgisizlik yüzünden, beyinsizce çocuklarını öldürenler muhakkak ki ziyana uğradılar.” (En’âm, 6/140) buyrulmaktadır.
Kişileri bu suça iten belli başlı sebepler rızık korkusu, nüfus planlaması ve gizli ilişkiler neticesinde oluşan çocukların istenmeyişidir. Hâlbuki rızkı veren Allah’tır. “Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de geçici olarak durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hud, 11/6.) Yüce Allah dünyaya gelmesi gereken canlıları ilmi ezelisinde takdir etmiştir. Başka birinin bunu engellemesi mümkün değildir.
İslam, hem evliliği kolaylaştırmakta hem de meşru evliliklerin önündeki engelleri kaldırmakta ve gizli ilişkilerin her türlüsünü yasaklamaktadır.
Bu toplam beş esas ile ilgili olarak İmam Gazzali hazretlerinin sözleri ile konuyu bağlayalım. Şöyle diyor: “Bu beş esasın ortadan kaldırılması dinen yanlıştır, haramdır.”[vii]
[i] Buharî, savm 10; nikâh 2,3; Müslim, nikâh 1, 3
[ii] İbn Mâce, nikâh 1.
[iii] Suyûtî, el-Câmi’u’s – Sağir, 11/168.
[iv] Râzi, a.g.e.,4/388–389.
[v] Ertuğrul Boynukalın, “Makasıdu’ş–Şeria”, DİA, 27/424.
[vi] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Şatıbi, el–Muvafakat, 1/30–31.
[vii] Gazzali, el–Mustasfâ, 1/417.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.