Musa Kazım GÜLÇÜR
22 Şubat/2019
Din ve İlim İlişkisi Üzerine Dört Yaklaşım Giriş

22 Haziran 1633 günü yaşlı bir adam Roma Katolik Engizisyonu tarafından Kitab-ı Mukaddes’teki fikirlere aykırı inançlar oluşturmakla suçlandı. Adama atfedilen suç “güneşin merkez olduğu ve doğudan batıya hareket etmediği, dünyanın ise hareket ettiği ve merkez olmadığı” düşüncesiydi. Bu düşüncenin Kitab-ı Mukaddes’e aykırılık oluşturduğu iddia ediliyordu. Yetmiş yaşındaki bu sanık filozof Galileo Galilei idi. Önce bu suçuna karşılık hapis cezası öngörülmüş, daha sonra ev hapsi cezasına çevrilmiş, evinde iken de yedi tövbe ilahisini (12. Mezmur) üç yıl boyunca haftada bir defa okumakla günahına keffarete hükmedilmişti. Galileo, engizisyon mahkemesi reisi Aziz Lord Cardinal önünde diz çökerek üzerine atfedilen cürmü kabul etmiş, tam bir itaatle kutsal Katolik kilisesine bağlılığını ve güneş merkezli düşünceden rücu ettiğini deklare etmişti.[1]
Aslında Güneş’in merkez olduğu fikri önceleri antik Yunan filozofları, sonraları 1543’de Copernic tarafından öne sürülmüş, Galileo’ya kadar da daha çok astronomlar arasında tartışılan bir konu olarak kalmıştı.[2]
Büyük bir ihtimalle din ve ilim arasında günümüze kadar uzanan kavganın fitili de böylece ateşlenmiş oldu.
Eğer “ilim” kelimesi ile irtibatlı olarak düşünürsek, “bilmek” kelimesinin, “bilgi sahibi olmak, anlamak, okumak, görmek, hissetmek, değerlendirmek, tanımak, düşünmek, analiz etmek, pratik yapmak ya da uzmanlaşmak” gibi anlamlara geldiğini görürüz.[3]
Din ve İlim İlişkisine Yaklaşımlar

Din ve ilim ilişkisi konusunda, daha yakın zamanlara kadar çatışmacı ve ayrımcı olmak üzere sadece iki akımın düşünüldüğü görülüyor.[4] Ancak Ian G. Barbour, din ve ilim ilişkisi için dört ayrı yaklaşım tezini öne sürmüştür. Bu yaklaşımlar sırası ile şöyledir:
Çatışma, Bağımsızlık, Diyalog ve Entegrasyon. Barbour’un yaptığı bu sınıflama genellemeci, donuk ve sınırlayıcı olmakla tenkid edilmiş, Barbour ise bu tenkitlere cevaplar vermeye çalışmıştır.[5]
1. Çatışma Kuramı

Çatışma tezine göre din ve ilim birbirleri ile çatışır. Hem bilimsel materyalizm hem de dini literalizm savunucuları ilk bakışta, her ne kadar iki aşırı ucu temsil ediyor gibi görünseler de aynı safta yer almış olmaktadırlar. Çünkü her iki gruba göre de din ve ilim birbirlerinin düşmanıdır.[6]
Özellikle de on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, seküler bakışın öne sürdüğü ilmin üstünlüğü iddiası, yerleşik dini inançlara karşı zaruri ve oldukça enerjik sayılabilecek bir çatışmayı beraberinde getirmişti. T.H. Huxley, bilimsel natüralizm felsefesinin savunucularından biriydi. Ancak din ve ilim arasındaki savaş temelde, J. W. Draper’in (1882) History of the Conflict between Religion and Science (İlim-Din Çatışması Tarihi, 1874) ve A. D. White’ın (1918) History of the Warfare of Science with Theology (İlim-Din Mücadelesi Tarihi, 1896) adlı kitapları ile projelendirilmiştir. Bilimsel natüralizm temsilcileri, ilim din çatışmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyorlardı. Çünkü onlara göre din geleneksel dogmalara bağlı iken, ilim ise gerçeğe yönelen ve geçmiş fikirlerin yetersizliğini ortaya koyan yeni bir yol önermekteydi. Bu, bilimin mecburen kazanacağı bir savaştı, çünkü ilim onlara göre bilginin tek güvenilir kaynağıydı.[7]
Ancak Huxley ve Tyndall’ın bu görüşleri, hiçbir zaman geniş bilimsel topluluğun din hakkındaki temel görüşlerini yansıtmamıştır.
Bazı batılı filozofların, din ve ilim çatışmasına yönelik tezlerini İslam’a da teşmil etmeye kalkmaları üzerine, İslam dünyasında eş zamanlı olarak Namık Kemal (1888), Cemâleddin Afgâni (1897), Muhammed Abduh (1905), Hüseyin el-Cisr (1909) ve Reşid Rıza (1935) başta olmak üzere, devrin İslam uleması cevaplar kaleme almışlardır. İslam’ın, akla ve ilme verdiği önem, dünyanın oluşumu, büyük patlama, gök cisimlerinin arasındaki ilişki gibi kozmolojik meselelere kadar pek çok konu hakkında açık veya kapalı, geniş veya özet halde Kur’an-ı Kerim’de bilgiler ve işaretler olduğu anlatılmaya çalışılmıştır.[8]
2. Bağımsızlık Kuramı

Bu kurama göre, din ve ilim arasındaki çatışmadan kaçınmanın tek yolu, bu alanları birbirinden tamamen ayrı olan bölümler halinde ele almak gerekmektedir. Din ve ilim, sordukları sorular, uğraştıkları konular ve kullandıkları yöntemler açısından birbirlerinden özerk ve bağımsız olmalı, birbirlerinin işine karışmamalıdırlar. Her iki alanın da kendilerine göre sınırları vardır. Bu bölümleştirme, sadece gereksiz çatışmalardan kaçınmayı değil, aynı zamanda her iki düşünce tarzının kendine özgü hüviyetine sadık kalabilmelerini temin edecektir.[9]
Gilkey, konu ile ilgili şöyle bir izahat yapmaktadır:
1. İlim nesnel, genel ve tekrarlanabilir verileri açıklamaya çalışır. Din ise, âlemdeki düzen ve güzelliğin varlığını, iç dünyamızdaki bir taraftan suç, endişe ve anlamsızlığı, diğer taraftan da merhamet, güven ve hayırseverlik gibi tecrübeleri araştırmaktadır.
2. İlim nesnel olarak “nasıl” sorularına, din ise anlam, amaç, ilk köken ve nihai kaderimize ilişkin bireysel “niçin” sorularına odaklanır.
3. İlimde otoritenin temeli mantıksal tutarlılık ve deneysel yeterliliktir. Dinde ise nihai otorite, Tanrı ve aydınlanmış peygamberler vasıtasıyla anlaşılan, şahsi tecrübelerimizce de onaylanan vahiydir.
4. İlim, deneysel olarak denetlenebilir nicel tahminlerde bulunmaktadır. Din ise, Tanrı aşkın olduğu için sembolik ve analojik dil kullanmak zorundadır.[10]
3. Diyalog Kuramı

Diğer bir tez ise, iki farklı alan olan din ve ilim arasında birtakım benzerlikler bulunduğu farz edilerek, yöntemsel karşılaştırmalar yaparak, ilmin kendi sınırları içinde cevap bulamadığı sorulara cevap aramak veya bilimsel kavramlardan teolojik olarak yararlanarak oluşturulan diyalog biçimidir.[11]
Diyalog, bilimsel tahminler ele alınırken, bilimsel ve dini yöntemler arasındaki benzerlikler açıklanırken ya da diğer alanda karşılığı olan kavramlar çözümlenirken ortaya çıkmaktadır. Bağımsızlık kuramı, ilim ve din karşılaştırmasında tahminler, yöntemler ve kavramlar arasındaki farklılıklar üzerinde dururken, diyalog kuramı ilim ve din arasındaki benzerliklere dikkat çekmektedir.[12]
Din ve ilim arasında yapıcı ve iş birliğine dayalı bir diyalog fikri, günümüzde Yahudi, Hristiyan ve Müslüman ilim adamlarınca da onay görmektedir.[13] Filozoflar, ilim adamları ve ilim tarihçileri, din ve ilim arasında çatışmacı modelin yerini iş birliğinin alması için gayret göstermektedirler. İsveç’li filozof Mikael Stenmark, oldukça geniş ve büyük akademik çalışmalarının yanı sıra, din ve ilim iş birliği üzerine de düzinelerce farklı modeller önermiştir.[14]
4. Bütünlük Kuramı
Din ile ilim ilişkisine dair diğer bir tez ise, ilim ile dinin bütünleşmeleridir. Çünkü yüzyıllardır din ve ilim arasında devam etmiş halen de devam eden yoğun ilişki, bu her iki alanın bir bütün olduklarını göstermektedir. Günümüzde dahi hiç kimse, sadece bilimin bütün sorulara cevap verebildiğini, bütün ihtiyaçlarımızın sadece bilimde olduğunu söyleyememektedir.[15] Einstein’ın, dinsiz ilimin topal, ilimsiz dinin de kör olduğunu ifade etmesi, bu gerçeğin bir başka açıdan itirafıdır.[16]
Barbour’a göre, din ve ilim bütünleşmesinin üç şeklinden bahsedilebilir: Doğal teoloji, doğa teolojisi ve sistematik sentez.
Doğal teolojide Tanrının varlığı, bilimin bizi daha çok bilgilendirdiği alan olan tabiat düzeni delilinden çıkarılabilmektedir. Tanrının bazı özellikleri, sadece kutsal metinlerdeki vahiy aracılığı ile bilinebilse de, Tanrının varlığı tek başına akılla da bilinebilir.[17]
Doğa teolojisi ise, doğal teolojinin yaptığı gibi ilimden yola çıkmamaktadır. Tam tersine, dini tecrübe ve vahye dayalı bir dini gelenekten hareket etmektedir. Fakat buna göre bazı geleneksel doktrinler, günümüz ilmî verileri ışığında yeniden düzenlenmelidir. Bu noktada din ve ilim, kendi bağlamlarında bazı alanların örtüştüğü, fakat oldukça bağımsız düşünce kaynağı olarak görülmektedirler.[18]
Sistematik sentezde ise hem bilimin hem de dinin kapsamlı bir metafizik içinde işlenmiş bir dünya görüşü meydana getirme çabası vardır. Kavram olarak tabiat, insanın varlığı, âlem ve Tanrı hakkında kesin ahlâkî varsayımlar üzerinde duran süreç felsefesi, kapsayıcı bir metafiziğin geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Süreçci düşünürlere göre Tanrı, yenilik ve düzenin kaynağıdır.[19]
Doğal teoloji savunucuları arasında Robert Broom (1951), J. S. Haldane (1936), Oliver Lodge (1940), Lloyd Morgan (1936), E. W. MacBride (1940), William McDougall (1938) ve J. Arthur Thomson (1933) gibi isimler sayılabilir. 1930’larda, fizikteki yeni gelişmelerle birlikte bu isimlere iki yeni isim daha ilave oldu: A. S. Eddington (1944) ve James Jeans (1946). Bu durum, sahanın uzmanı olmayanlar için bilimsel topluluğun artık kendi taraflarında olduğunu göstermeye yeterliydi. İlim ile din arasında bağ kurulmasına karşı çıkan rasyonalistlere göre ise, ilim adamlarının dine sempati duymaya başladıklarını söylemek için henüz erkendi.[20]
İlim bize bir hediyedir ama ilmin güçlü ürünü teknoloji, bize daha önceden düşünülemeyen hususları gerçekleştirebileceğimizi hissettirir. Bu da henüz her şeyin tamam olmadığını, çalışılacak daha başka konular bulunduğunu hatırlatan biraz belirsiz ve muğlak bir göstergedir. Dolayısı ile insanlık, doğruyu seçip alacağı, kötüyü fark edip reddedeceği daha yüksek bir irfan ve hikmeti arama ihtiyacındadır. Çok seçkin birkaç örnek dışında, dini konulardan ziyade ahlâkî konulara ise henüz yeterince odaklanılmamıştır.[21]
Şimdi de din ve ilim konusuna, kozmik, antropolojik, kültürel ve toplumsal temellerden bakmaya çalışalım.
Pek çok ilim adamının ortaklaşa kabulüne göre, ilim çok uzun bir süre boyunca dinin arkasından gelmiş, dini düşünce modern ilme ve ilmî projelere rehberlik ve dâyelik yapmıştır. Roger Bacon (1292), Copernicus (1543), Gregor Mendel (1884) hatta Newton (1727) ve Darwin (1882) dahi, ancak önceki mevcut dini düşünceleri sayesinde etraflarındaki varlığı daha iyi anlama çabasına girebilmişlerdir. Bu bakış açısı Pascal’a (1662) hatta Augustin’e (430) kadar götürülebilir.[22]
Newton (1727), ikinci ünlü eseri Optik’in basılmamış ilk sürümünde, Tanrı’nın, bilimin ilk aksiyomu olduğunu söylüyordu. Newton’a göre ilim, Tanrı’nın varlığını kabulle başlardı, ancak bu kabul dogmatik olmazdı. Tanrı’ya ancak tümevarım metoduyla ulaşılabilirdi.[23]
Dinin, insan için en az ilim kadar hatta ondan daha fazla lüzumlu olduğunu aşağıdaki rakamlar açıkça göstermektedir.
Batıda yapılan araştırmalara göre psikiyatri (58%) ve tıbbî tedavi gören hastalar (50%), tedavileri esnasında benzer dini ihtiyaçları talep etmişlerdir. Sıklıkla dile getirilen ihtiyaçlar arasında birinci sırada başka bir insanın destek ve yardımı, ikinci olarak Allâh’ın varlığını ikrar etme duygusu, üçüncü sırada ibadet etme isteği, dördüncü sırada hayatın anlamı ve amacı, beşinci sırada da bir din adamının ziyareti ve duası olmuştur.[24]
İlim Düşüncesi

Tehânevî, ilim kelimesinin birkaç anlam taşıdığını belirterek şunları söylüyor:
“İlim kelimesi hükemâya göre, yakînî olan ya da olmayan ister tasdik isterse de tasavvur olsun mutlak idrak anlamındadır. Mütekellimîne göre ise, zihinde hâsıl olan suret veya yakîn ya da mutlak yakîn ve tasavvurdur. Tehzîb-i kelâmda idrak basamakları, ihsas, tahayyül, tevehhüm ve taakkuldür.”[25]
Nursî, “Biz Kur’an şakirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek” demektedir. [26]
Rosenthal de, İslam’da, diğer medeniyetlerdekinin tam aksine bilgi konusuna çok büyük ehemmiyet verildiğini, bilginin Müslümanların entelektüel, ruhsal ve sosyal hayatlarında her açıdan etkili olduğunu, ilmin eğitimli sınıf arasında kesinlikle muzaffer olduğunu belirtmektedir.[27]
Sonuç

Din ve ilim, bir hakikatin bölünüp parçalanamayan iki yüzü gibidir. Hz. Âdem (as)’den Efendimiz (sas)’e kadar bütün peygamberler (ase) din ve ilim bütünlüğünün en parlak temsilcileridirler. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen tefekkür, tezekkür, tedebbür, akıl, ilim, fıkıh, zikr, ulu’l-elbâb, sem’ ve basar gibi kelimelerin bulunduğu yüzlerce âyet-i kerîmede, diğer temel anlamlarının yanı sıra din ve ilim bütünlüğünün en yüksek hallerini görebilmek mümkündür. Sadece “el-âyât” kelimesinin bulunduğu âyet-i kerîmelerde, herkesçe bilinen Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinin ve peygamberler aracılığı ile inkâr-ı ulûhiyete karşı Allâh’ın izni dairesinde meydana gelen mucizelerin kastedilmesinin yanı sıra, bütün bir varlık dünyasının nazara verildiğini, insanoğlunun mevcudattaki ince hususları araştırmasının, bilgisini ilerletmesinin talep edildiği görülür. Allâh (cc)’ın mükevvenatı da “âyet” şeklinde nitelendirmesi, çok açık ve zaruri bir şekilde, mevcudatın okunması istenen büyük bir kitap olduğunu göstermektedir.
Günümüzde ve gelecekte, din ve ilim bütünleşmesinin en yüksek seviyede gerçekleşeceğini düşünüyor, bu konuda doğulusu ve batılısı, kuzeylisi ve güneylisi ile ilim insanlarının küresel anlamda doğru bir tutum geliştireceklerini ümit ediyoruz.
Notlar
Barbour, Ian G., “Response: Ian Barbour on Typologies,” Zygon 37.2 2002.
Barbour, Ian G., İlim ve Din, (Çev. N. Mehdi-M. Camal), İnsan Yayınları, İstanbul-2004.
Bentley, Alex (Editor), Edge of Reason?: Science and Religion in Modern Society, London, GBR: Continuum International Publishing, 2008.
Biçer, Ramazan & Silkin, Fatma, “Din-İlim İlişkisi Bağlamında Hüseyin El-Cisr’e Göre Yaratılış”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006.
Blackwell, Richard J., Science, Religion & Authority: Lessons from the Galileo Affair, Milwaukee, WI, USA: Marquette University Press, 1998.
Bowler, Peter J., Science, and Its Conceptual Foundations: Reconciling Science and Religion: The Debate in Early-Twentieth-Century Britain, Chicago, IL, USA: University of Chicago Press, 2001.
Coşkun, İbrahim, “Din İlim Uzlaşısı ve Kur’ân’ın Aklî Mucizeliği”, İslami Araştırmalar Dergisi, 2006.
Dixon, Thomas, Science and Religion: A Very Short Introduction, Oxford, GBR: Oxford University Press, UK, 2008.
Doko, Enis, Dâhi ve Dindar: Isaac Newton, İstanbul Yayınevi.
Einstein, Albert, Ideas and Opinions, trans. Sonja Bargmann (New York: Crown Publishers, Inc., 1954.
Et-Tehânevî, Muhammed Ali, Mevsûatu Keşşâfi Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, Beyrut 1996.
Geoffrey Cantor and Chris Kenny, “Barbour’s Fourfold Way: Problems with His Taxonomy of Science-Religion Relationships,” Zygon 36.4 2001.
Gervais Mbarga ve Jean-Marc Fleury, İlim nedir?, WFSJ ve SciDev.Net.
Gilkey, Langdon, Maker of Heaven and Earth: A Study of the Christian Doctrine of Creation (New York: Doubleday, 1959)
İskenderoğlu, Muammer, Kitap Tanıtımı, Usul Dergisi, (İlim ve Din, Ian G. Barbour, Çev. N. Mehdi-M. Camal), İnsan Yayınları, İstanbul, 2004.
Pomper, Gerald M., Exploring Reality: The Intertwining of Science and Religion, New Haven, CT, USA: Yale University Press, 2005.
Post, Stephen Garrard (Editor); Post, Stephen G.; Underwood, Lynn G., Altruism and Altruistic Love: Science, Philosophy, and Religion in Dialogue, Cary, NC, USA: Oxford University Press, 2002.
Rosenthal, F., Brill Classics in Islam: Knowledge Triumphant: The Concept of Knowledge in Medieval Islam, Boston, MA, USA: Brill Academic Publishers, 2006.
Sweet, William (Editor); Feist, Richard (Editor), Religion and the Challenges of Science, Abingdon, Oxon, GBR: Ashgate Publishing Group, 2007.
[1] Dixon, Thomas, Science and Religion: A Very Short Introduction, Oxford, GBR: Oxford University Press, UK, 2008, s. 1.
[2] Blackwell, Richard J., Science, Religion & Authority: Lessons from the Galileo Affair, Milwaukee, WI, USA: Marquette University Press, 1998, s. 24.
[3] Gervais Mbarga ve Jean-Marc Fleury, İlim nedir? WFSJ ve SciDev.Net, s. 4.
[4] Örnek için bkz. Coşkun, İbrahim, “Din İlim Uzlaşısı ve Kur’ân’ın Aklî Mucizeliği”, İslami Araştırmalar Dergisi, C. 19, s. 4, 2006, s. 545.
[5] Bkz. Geoffrey Cantor and Chris Kenny, “Barbour’s Fourfold Way: Problems with His Taxonomy of Science-Religion Relationships,” Zygon 36.4 (2001): s. 765– 781. Barbour’un cevapları için: Ian G. Barbour, “Response: Ian Barbour on Typologies,” Zygon 37.2 (2002): s. 345– 359.
[6] Barbour, Ian G., İlim ve Din, (Çev. N. Mehdi-M. Camal), İnsan Yayınları, İstanbul-2004, s. 31.
[7] Bowler, Peter J., Science and Its Conceptual Foundations: Reconciling Science and Religion: The Debate in Early-Twentieth-Century Britain, Chicago, IL, USA: University of Chicago Press, 2001, s. 10.
[8] Biçer, Ramazan & Silkin, Fatma, “Din-İlim İlişkisi Bağlamında Hüseyin El-Cisr’e Göre Yaratılış”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13 / 2006, s. 109.
[9] Barbour, a.e., s. 39.
[10] Barbour, a.e., ss. 40-41; Ayrıca bkz. Gilkey, Langdon, Maker of Heaven and Earth: A Study of the Christian Doctrine of Creation (New York: Doubleday, 1959), s. 15.
[11] Barbour, a.e., s. 45; İskenderoğlu, Muammer, Kitap Tanıtımı, Usul Dergisi, s. 210.
[12] Barbour, a.e., s. 45.
[13] Dixon, s. 2.
[14] Bentley, Alex (Editor), Edge of Reason?: Science and Religion in Modern Society, London, GBR: Continuum International Publishing, 2008, s. 18.
[15] Bentley, Alex (Editor), Edge of Reason?: Science and Religion in Modern Society, London, GBR: Continuum International Publishing, 2008, s. 20.
[16] Einstein, Albert, Ideas and Opinions, trans. Sonja Bargmann (New York: Crown Publishers, Inc., 1954), s. 46.
[17] Barbour, a.e., s. 51.
[18] Barbour, a.e., s. 55.
[19] Barbour, a.e., s. 60.
[20] Bowler, Peter J., Science and Its Conceptual Foundations: Reconciling Science and Religion: The Debate in Early-Twentieth-Century Britain, Chicago, IL, USA: University of Chicago Press, 2001, s. 247.
[21] Pomper, Gerald M., Exploring Reality: The Intertwining of Science and Religion, New Haven, CT, USA: Yale University Press, 2005, s. 147.
[22] Sweet, William (Editor); Feist, Richard (Editor), Religion and the Challenges of Science, Abingdon, Oxon, GBR: Ashgate Publishing Group, 2007, s. 3; Dixon, s. 2.
[23] Doko, Enis, Dâhi ve Dindar: Isaac Newton, İstanbul Yayınevi, s. 19.
[24] Post, Stephen Garrard (Editor); Post, Stephen G.; Underwood, Lynn G., Altruism and Altruistic Love: Science, Philosophy, and Religion in Dialogue, Cary, NC, USA: Oxford University Press, 2002. s. 376.
[25] Et-Tehânevî, Muhammed Ali, Mevsûatu Keşşâfi Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, Beyrut 1996, C. 2, s. 1219-1220.
[26] Nursi, Said, Hutbe-i Şâmiye, s. 27.
[27] Rosenthal, F., Brill Classics in Islam: Knowledge Triumphant: The Concept of Knowledge in Medieval Islam, Boston, MA, USA: Brill Academic Publishers, 2006, s. 334.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com internet sayfalarındaki yazıların, bütün olarak elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.
