Musa Kâzım GÜLÇÜR
1 Muharrem 1447
26 Haziran 2025 Perşembe
İkinci Kısmın Özeti

Antik Mezopotamya’da, ‘Rüzgarın efendisi’ anlamına gelen, Enlil. Adaletin ve ilahi düzenin koruyucusudur. Sıklıkla ışık saçan başı ve elinde sembolik nesnelerle betimlenmiştir. Tanrının gücünü, kralların tanrı tarafından kutsandığını ve toplumun ilahi düzenle yönetildiğini göstermek için yapılmıştır. Büyük figürün elinde tuttuğu nesne, genellikle güç, adalet veya kutsama anlamına gelmektedir. Tanrısal otoriteyi ve korumayı simgelemekte, alt kısımda dizilmiş insanlar ise, kralın ve yardımcılarının tanrıdan kutsama aldığı sahneyi ve ilahi güce itaati betimlemektedir. Bu tür kabartmalar, antik Mezopotamya’da tanrının yüceliğini ve kralların ilahi meşruiyetini vurgulamak için kullanılmıştır.
Kıymetli okuyucu. Çalışmanın bu ikinci kısmı, Hz. Nuh’un (as) tufan kıssasını mukayeseli kutsal metinler, arkeolojik bulgular, tarihsel kaynaklar ve sembolik-anlamsal çerçeveler ışığında çok boyutlu bir şekilde ele almaktadır.
Bu ikinci kısımda, Tevrat, Sümer tabletleri, Enok Kitabı, Göbeklitepe buluntuları ve Kur’ân-ı Kerîm’deki beyanlar karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. Tufan olayının farklı kültür ve inanç havzalarında nasıl anlatıldığı, benzerlik ve farklılıkların hangi sembolik, teolojik ve mitolojik zeminlere oturduğu detaylı analizlerle sunulmaktadır. Tevrat’taki teknik ve ritüelistik ayrıntılar, Sümer metinlerindeki mitolojik figürler ve Enok Kitabı’ndaki sembolik ögeler, Kur’an-ı Kerîm’in daha arı ve evrensel mesajları ile karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirilmektedir.
Bu kısımda, tufan kıssasının psikolojik, sosyolojik ve ahlâkî boyutları derinlemesine ele alınmış, Hz. Nuh’un (as), sadece bir kurtarıcı değil, aynı zamanda yeniden kurucu olduğu, sabır, tevhîd ve aile merkezli şekilde, toplumunu yeniden inşası ve eğitim yolu ile insanlığa yön vermesi detaylandırılmıştır. Bu bağlamda tufan, bir felaket olmanın ötesinde, bireysel ve toplumsal dönüşümün, ilahî adaletin ve ahlâkî arınmanın evrensel bir retoriği olarak yorumlanmıştır.
Çalışmanın son bölümünde, arkeolojik bulgular ışığında tufanın tarihsel izleri değerlendirilmiş, bu kutsal anlatının edebî, kültürel ve çağdaş yansımaları irdelenmiştir. Bu metin, yalnızca tarihsel bir olayın aktarımı ve yorumlanması değil, aynı zamanda bireyin kendi tufanı ile yüzleşmesine dair ahlâkî ve tefekkürî bir davet niteliği taşımaktadır.
Hz. Nuh (as) kıssası, ilahi adaletin yerine gelmesi ve insanlığın yeniden doğuşunun evrensel bir anlatısıdır. Kutsal metinler ve mitolojilerdeki ortak temalar, insanlığın ahlâkî sınavını vurgularken, arkeolojik ve edebî analizler, bu mesajın çağlar üstü etkisini ispatlamaktadır. Hz. Nuh’un (as) gemisi, sadece geçmişin değil, aynı zamanda modern insanın karşılaşabileceği ‘tufanlara’ karşı, iman ve aklın rehberliğinde ayakta kalabilme mücadelesinin parlak bir sembolüdür.
Abstract of ‘Prophet Noah (pbuh): From the Call to the Flood II’
Dear reader. This study, which is the second part of the ‘Prophet Noah [pbuh]: From the Call to the Flood’, examines Prophet Noah’s (pbuh) flood in a multidimensional way in light of comparative sacred texts, archaeological findings, historical sources, and symbolic-semantic frameworks. This second part of the series comparatively examines the statements in the Torah, Sumerian tablets, Book of Enoch, and Holy Qur’an.
In this study, how the flood event is narrated in different cultures and belief basins, and on what intellectual, theological, and mythological grounds the similarities and differences are based, are presented with a detailed analysis. In the second part, the Torah, Sumerian tablets, Book of Enoch, and Göbeklitepe findings are evaluated by comparing them with the purer and more universal messages of the Holy Qur’an.
In addition, the psychological, sociological, and moral dimensions of the flood story are discussed in depth. It is emphasized that Prophet Noah (pbuh) was not only a savior but also a re-founder; he guided humanity through patience, monotheism, family-centered society construction, and education. In this context, floods, beyond being a disaster, are interpreted as a universal rhetoric of individual and social transformation, divine justice, and moral purification.
In the final part of the study, the historical traces of the flood are evaluated considering archaeological findings, and the literary, cultural, and contemporary reflections of the sacred narrative are examined. This text is not only a reconstruction of a historical event but also a moral and contemplative invitation to humanity to confront its own floods.
The story of Prophet Noah (pbuh) is a universal narrative of divine justice, patience, and rebirth. Common themes in sacred texts and mythologies emphasize the moral test of humanity, while archaeological and literary analyses have proven the impact of this message across time. The ark of Prophet Noah (pbuh) is a brilliant symbol of the struggle to survive, guided by faith and reason, against the ‘floods’ that not only the past but also modern man may face.
İçindekiler:
Abstract of ‘Prophet Noah (pbuh): From the Call to the Flood II’
IV. Tufanın Tevrat’taki Anlatımı
A. Tevrat’ta Tufan ile İlgili Yer Alan Önemli Unsurlar
B. Kur’an-ı Kerîm / Tevrat Karşılaştırması (Özet)
V. Sümer Tabletlerindeki Anlatım
B. Sümer Tabletlerinin Kur’ân-ı Kerim’e Benzerlikleri / Farklılıkları
VI. Tufanın Enok Kitabı’ndaki Anlatımı
A. Tufanın Enok Kitabı, Tevrat ve Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Analizi
3. Hz. Nuh’a (as) Uyarı ve Gemi İnşası
4. Hz. Nuh’un (as) Soyu ve Sonrası
6. Enok, Tevrat ve Kur’ân-ı Kerîm Karşılaştırmalı Tablo
VII. Tufan Hadisesinin İnsanlık Üzerindeki Etkileri ve Sonuçları
A. Tufan Hadisesinin Alegorik (Sembolik) Anlamları
4. Bireysel Psikolojik Dönüşüm
5. Evrensel Kanunlar (Sünen) ve İlahi Müdahale
VIII. Tufandan Sonra Hz. Nuh Peygamberin (as) Görevi
A. Tufandan Sonra Hz. Nuh Peygamberin (as) Yeni Bir Dünya Kurması
1. İlk Temel: Ahlâkî ve Tevhidî Yeniden Başlangıç
3. Tecrübeye Dayalı Hikmet Aktarımı
B. Hz. Nuh Peygamberin (as) Eğitim Şekli, İnsanlığa Verdiği Yeni Ahit ve Yasalar
3. Toplumsal Bilinç ve Ahlâkî Seçim
4. Aile İçinde Eğitim Zorlukları
C. Hz. Nuh Peygamberin (as) İnsanlığa Verdiği Mesajın Önemi
D. Hz. Nuh Peygamber’in (as) Son Yılları: Sükûnet ve Miras
IX. Arkeolojik Bulgular ve Tufan Hadisesi
A. Tufan Hadisesini Destekleyen Arkeolojik Bulgular
1. Mezopotamya Katmanlarında Bulunan Sel Kalıntıları
2. Sümer, Akad ve Gılgamış Tabletleri
3. Yüksek Rakımlarda Deniz Canlılarına Ait Fosillere Rastlanması
B. Tufan Hadisesinin Farklı Kültürlerdeki Yansımaları
C. Tufan Kıssasının Psikolojik, Sosyolojik ve Teolojik Yorumları
X. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Edebî Analizi
A. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Edebi Tarzı ve Anlatım Teknikleri
5. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Evrensel Edebiyat Üzerindeki Etkileri
7. Kıssadaki Dil ve Üslup Analizi
1. Parataktik (Basit) Anlatım ve Elliptik Yapı
4. Ritim, Uyak ve Ses Ahenkleri
5. İlâhî Söz ve Peygamber Sözü Arasındaki Ayrım
6. Öğretici ve İbret Odaklı Dil
XI. Tufan Kıssasında Yer Alan Maddî Unsurlar
A. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Kültürel Etkileri
B. Popüler Kültürde Hz. Nuh Peygamber (as)
C. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesi ve Günümüz Toplumu
IV. Tufanın Tevrat’taki Anlatımı

Tevrat, el yazması sahife, British Museum
Tufan hadisesi, Tevrat’ta Tekvin / Yaratılış (Genesis) kitabının 6 ila 9. bölümleri arasında ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır.
Tevrat’a göre tufanın sebebi, insanların dünyada çoğalması ile kötülüklerin artmış olmasıdır. Yeryüzü, şiddet ve yozlaşma ile dolmuştur. Tanrı (YHWH/Elohim), insanların kötülüğüne üzülür ve onları yok etmeye karar verir: ‘Rab, yeryüzünde insanı yarattığına pişman oldu, yüreği sızladı.’ (Tekvin, 6:6)
Tanrı, yalnızca Hz. Nuh’un doğru ve kusursuz olduğunu görür. Hz. Nuh ile bir ahit (sözleşme) yapar: Hz. Nuh, Tanrı’nın sözünü dinleyecek, Tanrı da onu kurtaracaktır.
Tanrı, Hz. Nuh’a bir gemi (Tevrat’ta ‘Teva’) yapmasını emreder. Gemi, Gopher ağacından yapılacak, içine kat kat bölmeler konulacak, dış ve iç yüzeyi ziftle kaplanacaktır. Gemi ölçüleri: Uzunluk 300 arşın (~137 metre), Genişlik 50 arşın (~23 metre), Yükseklik 30 arşın (~14 metre) şeklinde olacaktır.
Tevrat’a göre tufandan kurtulacaklar, Hz. Nuh (as) ve ailesidir (karısı, üç oğlu ve onların eşleri). Her hayvan türünden birer çifti gemiye alır. Temiz hayvanlardan yedişer çift alınması emredilir. Bu detay, daha sonra kurban sunusu için önemlidir.
‘O gün geldiğinde, büyük derinliğin tüm kaynakları fışkırdı ve göklerin penceresi açıldı.. Sular öylesine yükseldi ki göğün altındaki bütün dağlar örtüldü. Tam yüz elli gün boyunca.’ (Tekvin, 6:13)
Yağmur, 40 gün 40 gece yağar. Yeryüzü tümüyle sular altında kalır. En yüksek dağlar bile suyun 15 arşın (~7 metre) altına gömülür.
Daha sonra Tanrı, bir rüzgar gönderir ve sular çekilmeye başlar. Hz. Nuh (as) sırasıyla; bir kuzgun gönderir, ama o geri dönmez. Ardından bir güvercin gönderir, fakat o dönüp gelir. Bir hafta sonra bir daha gönderir. Bu defa güvercin ağzında bir zeytin dalı ile döner. Bir hafta sonra ise gönderdiği güvercin hiç dönmez. Çünkü yeryüzü artık kurumuştur.
Tevrat’a göre gemi, Ararat dağına oturmuştur. Günümüzde Ararat, Türkiye’nin Ağrı Dağı olarak yorumlanmaktadır.
Hz. Nuh (as), Tanrı’ya bir kurban sunar. Tanrı, insanlığı bir daha suyla yok etmeyeceğine dair söz verir. Bu antlaşmanın ya da ahdin işareti, gökkuşağıdır. Tevrat’ta bu husus şöyle belirtilir: ‘Gökkuşağımı bulutlara koyacağım, insanlarla yeryüzü arasındaki antlaşmamın belirtisi olacak.’ (Tekvin, 9:13)
A. Tevrat’ta Tufan ile İlgili Yer Alan Önemli Unsurlar
| Unsur | Tevrat’taki Anlatım |
| Tufanın Süresi | Yağmur 40 gün 40 gece, toplam tufan süreci ~1 yıldır. |
| Kurtarılanlar | Hz. Nuh, eşi, 3 oğlu (Sâm, Hâm, Yâfes) ve onların eşleri. |
| Gemideki Hayvanlar | Her türden birer çift (bazı yerlerde temiz hayvanlar 7 çift). |
| Gemi Konumu | Ararat Dağları. |
| Ahit ve İşaret | Gökkuşağı. |
B. Kur’an-ı Kerîm / Tevrat Karşılaştırması (Özet)
Tufan için moral bir gerekçe, yani kötülüğün artışı söz konusudur. Tanrısal pişmanlık vurgulanır. Ancak bu vurgu Kur’an-ı Kerîm’de bulunmamaktadır. Hz. Nuh’un (as) aile boyu kurtuluşu esas alınır. Tevrat’ta, gemi ölçülerine yönelik detaylı teknik tasvirler yapılmıştır. Ayrıca Tufan ile ilgili, gökkuşağı ve zeytin dalı gibi sembolik unsurlar bulunmaktadır.
| Konu | Tevrat | Kur’an-ı Kerîm |
| Tufanın Sebebi | İnsanların kötülüğü. | İnsanların inkâr ve zulmü. |
| Tanrısal Pişmanlık | Var. | İntikam-ı İlâhî var. |
| Gemi Detayları | Ölçüler ayrıntılı verilmiş. | Genel tasvir var. |
| Geminin Konduğu Yer | Ararat Dağları. | Cudi Dağı. |
| Gökkuşağı Sözleşmesi | Var. | Yok. |
V. Sümer Tabletlerindeki Anlatım

Gılgamış Destanı’nın bir parçası olan Tufan Tableti, K.3375, MÖ. 7. yüzyıl, Yeni Asur, 15,24 x 13,33 x 3,17 cm, Kuzey Irak’taki Ninova’dan, British Museum
İnsanlık tarihini inceleyenler, 20. yüzyıla kadar medeniyetlerin başlangıcı olarak eski Yunan medeniyetini göstermekteydiler. Ancak 20. yüzyılın başlarında, Sümer ve Babil tabletlerinin tasnif edilerek okunmaya başlanması ile, dünya medeniyetlerinin beşiği denilince, artık Mezopotamya ve Sümerler öne çıkmaktadır.[1]
Asurolog George Smith’e (v. 1876) göre de uygarlığının ve tarihinin eskiliği bakımından Babil’in Asya’da rakibi yoktur ve dünyada bu bakımlardan onunla kıyaslanabilecek tek ülke Mısır’dır.[2]
Sümerler (Sümerce: 𒅴𒄀 eme-gi veya 𒅴𒂠 eme-g̃ir), Mezopotamya’da MÖ. 3500’lü yıllarda ortaya çıkan ve yazılı bir kültüre sahip olan önemli bir uygarlık ve en eski medeniyettir. Kurmuş oldukları medeniyet ve teknoloji, dil, örf, adet ve inanç sistemleri oldukça girifttir. Ancak Sümerlerin nereden geldiği sorusu bugün bile yanıtsızdır.[3] Zira bu insanların ne yerli halkla ne de komşu ülkelerle herhangi bir kültür ya da dil bağı bulunmamaktadır. Bu insanlara hala nereden geldikleri bilinmeyen, ‘nobody’s people / kimsesizlerin halkı’ denmektedir.
Tufan, özellikle Sümer, Akad ve Babil metinlerinde karşımıza çıkar. Büyük Tufan’ın kahramanı, Sümer kaynaklarında ‘Uzun ömürlü’ anlamında ‘Ziusudra’ (𒍣𒌓𒋤𒁕), Akadca versiyonlarda ‘En bilge’ anlamında ‘Atra-hasis’, Babil versiyonunda ise yine ‘Uzun ömürlü’ anlamında Utanapiştim’dir [Uta-na’iştim] (𒌓𒍣). Sümer krallar listesine göre Gılgamış, İkinci Erken Krallık Döneminde (MÖ. 3000 civarı), Fırat’ın setlerinde bir kent devleti olan Birinci Uruk Hanedanı’nın (Tevrat’ta Erek olarak geçer) beşinci kralıdır.[4] Bu karakter, Kur’an-ı Kerîm’deki Hz. Nuh’a (as) tekabül eder.
Britanyalı Asur bilimci George Smith, 19. yüzyılda British Museum’da çalışırken 1872 yılında, Ninova’daki (Musul yakınları) kazılardan getirilen çivi yazılı tabletler arasında, tufan anlatısı içeren bir tablet keşfetti.
Bundan sonra olanları kendi sözlerinden dinleyelim:
‘Bu parçalar arasında istikrarlı bir arama başlatarak, başlangıçta altı sütun metin içerdiği açıkça görülen ilginç bir tabletin yarısını buldum. Bunlardan ikisi (üçüncü ve dördüncü sütunlar) hala neredeyse mükemmeldi. Diğer ikisi (ikinci ve beşinci sütunlar) kusurluydu, yaklaşık yarısı vardı. Kalan sütunlar (birinci ve altıncı) ise tamamen kaybolmuştu. Üçüncü sütuna baktığımda, gözüm, geminin ‘Niṣir’ (𒉌𒍣𒅕) dağlarında durduğu ifadesini yakaladı. Ardından güvercinin gönderilmesi ve dinlenme yeri bulup geri dönmesiyle ilgili açıklama geldi. Burada, en azından Keldanilerin Tufan anlatımının bir kısmını keşfettiğimi hemen fark ettim. Daha sonra belgeyi okumaya devam ettim ve Tufan kahramanının, adı Izdubar gibi görünen birine yaptığı bir konuşma biçiminde olduğunu gördüm. Izdubar K. 231, karşılaştırma yapıldığında aynı seriye ait olduğu ortaya çıktı ve sonra tabletlerin eksik kısımlarını aramaya başladım.’[5]
Şu anda British Museum’un koleksiyonunda yer alan ve katalog numarası K.3375 olarak geçen bu tablet, Asurbanipal Kütüphanesi kalıntılarında bulunmuştur ve Neo‑Asur dönemine ait Gılgamış Destanı’nın 11. (Tufan) Tablet’i ile ilişkilidir. Tablette, tufanın nasıl başladığı, Utanapiştim’in (𒌓𒍣) gemiyi inşa edişi ve tufan sonrası kurban ibadeti gibi sahneler yer almaktadır. Bu tablet, Sümer-Babil tufan anlatısının en etkileyici versiyonunu sunmaktadır.
‘Utanapiştim’ (𒌓𒍣) kelimesi Akadça orijinalde, ‘Uta-na’iştim’ (𒌓𒍣) → ‘Hayat bulan’ veya ‘Ömrü uzayan’ anlamına gelirken, Sümerce karşılığı ise ‘Ziusudra” (𒍣𒌓𒋤𒁕), ‘Uzun ömürlü’ demektir. Tufan anlatısının Babil varyantlarında, ‘Atra-hasis’ (En bilge) ile de özdeşleştirilir.
Gılgamış Destanı’nda, Utanapiştim kendi öyküsünü anlatırken, tufanı yaşadığını ve kurtarıldığını aktarır. Gemiden bir güvercin, sonra bir kırlangıç, sonra bir karga salıverir. Karga dönmeyince karanın göründüğü anlaşılır. Bu detaylar, Tevrat ve Kur’an-ı Kerîm’deki tufan kıssasıyla paralellikler taşımaktadır. ‘Utanapiştim’ ile kast edilen de ‘Hz. Nuh (as)’ olmalıdır.
Gılgamış Destanı’nı ilk keşfeden ve çeviren George Smith, 11. Levhanın ihtiva ettiği Asurca metni, 1.873 yılında ‘Chaldean Account of Genesis’ adı altında neşretmiştir. Eser, Ahmet Çelik tarafından ‘Babil Tarihi’ adı altında Türkçeye çevrilmiştir.[6]
Bu eserdeki nakle göre, Utanapiştim, kendisine ebedî hayat sırrını öğrenmek için gelmiş olan Gılgamış’a hadiseyi şöyle aktarıyor:
‘Şuruppak sitesi Prensine (Hz. Nuh), gelmekte olan felaket haber verildi. Bu yok oluştan kurtulması için bir gemi yapması, ailesini, akrabalarını, dümencisini, her neviden hayat tohumlarını, ehlî olan ve olmayan hayvanlardan seçilecek birer çift canlıyı içine doldurup, sonucu beklemesi istendi. Utanapiştim (𒌓𒍣) bu emri yerine getirdi. Büyük bir gemi yaptı. Nihayet, mukadder olan zaman geldi, tufan başladı. Tan yeri ağarırken göklerin derinliklerinden bir kara bulut belirdi. Kasırga ortalığı inletmeye başladı. Kasırga ve bora her şeyi korkunç bir karanlığa gömüyordu. Artık, kardeş kardeşi görmüyor, göklerde bile bir şey görünmüyordu. Bu suretle başlayan tufan, altı gün altı gece devam etti. Kasırga, bütün ülkeleri kapladı. Yedinci gün bora dindi. Sular, sükunet buldu. Korkunç rüzgarlar kesildi. Nihayet tufan bitti. Sulara baktım. Bütün beşeriyet çamurlara munkalip olmuştu. Sular, henüz geminin çatısına kadar yüksek bulunuyordu. Pencereyi açtım. Güneş yüzüme çarptı. Yerime yığıldım, ağlıyordum. Gözyaşlarım yanaklarımdan akıyordu. Dünyaya, denizin ufkuna baktım. Uzakta, sular içinde bir adacık görünüyordu. Gemi buraya, Nişir dağına doğru ilerliyordu (Nişir Dağı, Dicle ile Küçük Zap Suyu arasındadır). Nihayet dağın tepesine oturdu. Suların çekilip çekilmediğini anlamak için bir güvercin gönderdim. Güvercin, konacak yer bulamadığı için geri geldi. Ertesi gün bir kırlangıç salıverdim. O da konacak toprak bulamadığından geriye döndü. Üçüncü gün salıverdiğim karga, sular çekilip de topraklar meydana çıkmış olduğundan, kendisine yiyecek (leş) bulduğundan geri dönmedi. Bundan suların çekilmiş olduğunu anladım. Gemiden çıktım. Dağın tepesinde kurbanlar takdim ettim.’[7]
K.3375 kodu ile kaydedilen bu 11. Tablet, 1872 yılında, Ninova’daki (Musul yakınları) kazılarda bulundu. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, tabletin İngilizce çevirisi 1876 yılında, ‘Chaldean Account of Genesis’ adı altında George Smith’in çalışması olarak neşredildi. Dolayısı ile ilim dünyası, bu tabletin içeriğinden 1876 yılından önce haberdar değildi. Fakat bu tabletin Tufan anlatısı, Hz. Nuh (as): Çağrıdan Tufana I yazımızda, İbn Abbas (ra) hazretlerinden aktardığımız (37 numaralı dipnot) Tufan anlatısına oldukça benzemektedir.
Ayrıca Gılgamış anlatısında, bu denli etkileyici biçimde betimlenmiş olan tufan, kuşkusuz Eski Ahit’in (Tevrat’ın) yazılmasından çok önceleri taş tabletlere kazınmıştı. George Smith, bu tabletlerin gerçek bir temeli olduğuna kesinlikle inanmaktaydı. Konuyla ilgilenen birçok arkadaşının ısrarı ve cevap bekleyen okuyucular için Daily Telegraph’ın editörüne, 4 Mart 1875 tarihinde yayınlanan şu notunu gönderdi:
‘The Daily Telegraph’ın sahipleri tarafından British Museum’a sunulan koleksiyonun bir parçası olan dikkate değer metinler arasında, Yaratılış Kitabı ile ilgili bir dizi önemli keşifte bulunduktan sonra, Asur konularını bir kez daha okuyucularınızın önüne getirmeyi göze alıyorum.’[8]
Ne yazık ki Smith, bu sözünü tutamadı. 1876 yılında Ninova’ya üçüncü yolculuğunda, çöl güneşi altında ter dökerken, ödünç aldığı mataradan kapmış olduğu öldürücü bir virüse yenik düştü. George Smith, otuz altı yaşında öldü.[9]
A. On Kral Yönetici

Er Sülaleler 1 (ES-1) Sümer Krallar Listesi Kil Tablet WB-444 (Weld-Blundell Koleksiyonu), Oxford Ashmolean Müzesi
1932 yılında Irak’ın Horsabad (antik Dur-Šarrukin) kenti çevresinde, Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü’nün yürüttüğü kazıların dördüncü sezonunda (kazı başkanları: H. Frankfort & G. Loud), başka bir tablet daha bulunmuştur.[10] Arkeologlar tarafından ‘WB-444’ koduyla envantere kaydedilen bu kil tablet, 20,5 cm kalınlığındadır ve Er Sülaleler 1 (kısaca ‘ES-1’, bu kısaltma özellikle Türkçe akademik yayınlarda kullanılmaktadır. İngilizce kaynaklarda ‘SKL’ kısaltması daha yaygındır) başlığı altında sınıflandırılan bir antediluvian (tufan öncesi) krallar listesini içermektedir.[11]
Aşağıda numaraları verilen kil tabletler ve metinler, Sümer Krallar Listesi’nin ‘antediluvian’ döneme ait ‘on kral / yönetici’ geleneğini – yani Hz. Adem’den (as) Hz. Nuh’a (as) kadar uzanan on antediluvian hükümdarı – bizzat sayılı biçimde vermektedirler:
1. WB 62
‘WB’ kısaltması, Herbert Weld‑Blundell’in bağışladığı koleksiyondaki Sümer Kral Listesi kopyalarına aittir. Yaklaşık MÖ. 2000 yılına ait, Larsa kazısından çıkmış tek yüzlü küçük bir tablettir. Bu tablet, antediluvian kralları geleneğini ‘bağımsız bir ünite’ olarak sunmakta ve on kralı sıralamaktadır.[12]
2. WB 444 (Weld-Blundell Prism)
MÖ. yaklaşık 1817‑1827’ye tarihlenen, dikdörtgen prizma biçimli daha kapsamlı, en iyi korunmuş ve tam metin veren versiyondur. Tufandan önceki on krala, uzun saltanat yıllarıyla birlikte yer vermektedir.[13]
3. UCBC 9-1819 (California Tablet)
University of California müzesindeki bu tablete antediluvian kral listesi başlı başına işlenmiştir, on kral adıyla kayıtlıdır.[14]
4. Dynastic Chronicle (ABC 18) ve kopyaları (K 11261+, K 12054)
Üç parçaya bölünmüş (A, B, C) ve mevcut haliyle birleştirilememiş kral listesiyle, bütünleşik olmayan antediluvian bölümdür. On kralı doğrudan isimleriyle içerir. K 11261⁺ ve K 12054 gibi Neo‑Asur dönemi kopyaları, Asurbanipal Kütüphanesi ve Uruk kazılarında bulunmuştur.[15]
5. Babyloniaca (Berossus)
MÖ. 3. yüzyılın başlarında yaşamış ‘Keldani Tarihi’ yazarı, Bel Marduk’un rahibi ve gökbilimci Berossus’un aktardığı on antediluvian kral listesi, Grekçe çevirilerde de bu onlu düzeni korumaktadır.[16]
George Smith, Keldani Tufan anlatısının en az MÖ. 2000 yılına ait olduğunu söylemektedir.[17] Ancak yine Smith’in keşfi ile biliyoruz ki, ‘Gılgamış Destanı’nın tufan anlatısı, daha önceki tarihlere sabitlenmektedir. Dolayısı ile, Gılgamış Tufan Anlatısı’nın, Hristiyanlık döneminden en az üç bin yıl, Hz. Musa’nın (as) yaşadığı düşünülen dönemden (kesin bir tarih vermek zor olmakla birlikte genellikle MÖ. 13. yüzyıl veya 14. Yüzyıl olarak kabul edilir) bin beş yüz yıl öncesine ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Özetle, on antediluvian hükümdar geleneğini fiilen sayılı biçimde sunan Sümer Kral Listesi versiyonları: WB 62, WB 444, UCBC 9-1819, Dynastic Chronicle (ABC 18) ve kopyaları, Berossus’un Babyloniaca’dır.
Bulunan tablet metinlerinin temel özellikleri şunlardır:
1. Tufan öncesi dönemde dünyada on farklı yönetici-kral vardır.
2. Onuncu ve son kral Hz. Nuh’tur (as).
3. Listelenen yöneticiler, aynı zamanda din adamı / rahip kimliğine sahiptirler.
4. ‘Ehnuh / Enok’ olarak geçen yedinci yönetici, hem Sümer dilinde hem de İslâm kaynaklarında Hz. İdrîs (as) olarak tanınmaktadır.
Tevrat’ta Yaratılış (Genesis) 5:1–32’de, Hz. Adem’den (as) Hz. Nuh’a (as) kadar ‘on kuşak’ tek tek sayılır. İsimler şu şekildedir:
1. Adem, 2. Şit (Seth), 3. Enos (Enosh), 4. Kenan (Kenan), 5. Mahalalel (Mahalalel), 6. Yared (Jared), 7. Enok (Enoch), 8. Metuşelah (Methuselah), 9. Lemek (Lamech) ve 10. Nuh (Noah).
Bu sıralama, her bir ‘kuşağın’ (neslin) başındaki, kimi zaman yaşayıp soy bağını devam ettiren atayı işaret eder. ‘On kuşak’ ifadesi burada ‘on farklı birey / nesil’ demektir, ‘on kral’ veya ‘on dönem’ anlamında değildir. Genesis 5’te geçen ‘on kuşak’ ifadesi, kelime anlamıyla ‘on nesil’ ya da ‘on kuşaktan oluşan soy çizelgesi’ demektir. Burada söz konusu olan – kral saltanatları ya da dönemleri değil – Adem’den başlayıp Nuh’a kadar olan on ardışık atadır.
Yüce Nebi (sas), bu on kuşağa şu şekilde değinmektedir:
Ebû Zer (ra) anlatıyor: Resulullah’a (sas): ‘Ey Allah’ın Resulü! Peygamberlerin ilki kimdir?’ diye sorduğumda, Hz. Peygamber (sas), ‘Âdem’dir’ cevabını verdi. Ben: ‘O peygamber miydi?’ diye sorduğumda ise Resulullah (sas), ‘Evet, Allah’ın kendisiyle bizzat konuştuğu peygamberlerdendir’ buyurdu. Ben, ‘Sonra kim?’ diye sorunca Resulullah (sas), ‘Ondan sonraki peygamber Nuh’tur ve ikisi arasında on nesil (kuşak) vardır’ buyurdu.[18]
Smith’in ifadeleri ile, ‘Babillilere göre de Tufan’dan önce on Kral vardı. Bu on kral, 432.000 yıl boyunca hüküm sürmüşlerdir. Bu kralların dokuzuncusu Ubara-tutu’dur ve konum olarak Hz. Nuh’un (as) babası Lemek’e karşılık gelmektedir.’[19]
B. Sümer Tabletlerinin Kur’ân-ı Kerim’e Benzerlikleri / Farklılıkları

K.3375, Flood Tablet, British Museum
| Konu | Sümer Metinleri | Kur’ân-ı Kerîm |
| Peygamberin Adı | Ziusudra / Atra-hasis / Utanapiştim. | Hz. Nuh (as). |
| Tufan Nedeni | Tanrıların rahatsızlığı. | İnsanların zulmü, şirk ve isyanları. |
| Gemi İnşası | Tanrı Enki tarafından gizlice emredilir. | Allah’ın emri ile açıkça yapılır. |
| Gemiye Alınanlar | Aile, hayvanlar, tohumlar. | Aile, inananlar, her hayvan türünden ikişer çift. |
| Tufan Süresi | Genelde 7 gün (bazen daha fazla). | Kesin süre verilmez, ancak uzun ve kapsamlıdır. |
| Dağa Oturuş | Nişir Dağı (Dicle ile Küçük Zap Suyu arasında). | Cudi Dağı. |
| Kuşlarla Deneme | Güvercin, kırlangıç, karga. | Hz. Nuh’un (as) kuş göndermesi Kur’an-ı Kerîm’de geçmemektedir. |
Gılgamış Destanı ve Atrahasis Destanı gibi Sümer metinlerinin kopyaları, farklı müzelerde ve kütüphanelerde bulunmaktadır. Örneğin, British Museum, Pennsylvania Üniversitesi Müzesi ve Louvre Müzesi’nde bu destanların kopyaları sergilenmektedir. Bu müzeler, Sümer tabletleri ve çivi yazısıyla yazılmış diğer belgeleri de koleksiyonlarında bulundurmaktadırlar. Ayrıca, Sümer metinlerinin kopyaları günümüzde dijital olarak da erişilebilirdir. Oxford Üniversitesi’nin Cuneiform Digital Library Initiative gibi dijital arşivleri, bu metinlerin kopyalarını ve çevirilerini yayınlamaktadır.
C. Göbeklitepe Buluntuları ile Hz. Nuh’un (as) Tebliğ Dönemi ve Tufan Arasında Tarihsel Senkronizasyon
Bazıları, Göbeklitepe buluntularının tarihi ile, Hz. Nuh (as) ve Hz. Şit (as) gibi peygamberler arasında tarihsel bir bağ kurulamayacağını düşünerek, bu peygamber kıssalarının asılsız olduğu gibi temelsiz bir sonuca varabilmektedir.
Yazımızın bu kısmı, Göbeklitepe buluntuları, Hz. Nuh’un (as) tebliğ dönemi, tufan kıssası, Mezopotamya mitolojisi ve kutsal metinler ışığında tarihsel ve teolojik bir senkronizasyon girişimidir.
Tarih öncesi bir tapınak kompleksi olan Göbeklitepe, insanlık tarihinin bilinen en eski anıtsal yapısıdır ve MÖ 9.600-9.500 yılları arasına tarihlendirilmektedir. 1995’te Prof. Dr. Klaus Schmidt’in başlattığı kazılar, Şanlıurfa’nın gözlerden uzak bir tepesinin, insanlık tarihini baştan yazabileceğini göstermiştir. T-biçimli dikili taşlar, hayvan kabartmaları ve soyut semboller, avcı-toplayıcı bir toplumun, kutsal mimariyi organize edebilecek düşünsel seviyeye ulaştığına dair işaretler sunmaktadır. Bu durum, ‘önce tarım, sonra din’ şemasını tersyüz etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. Nuh (as), kavmi içinde ‘bin yıl eksi elli yıl’ (950 yıl) kalmıştır (Ankebût 29/14). Bu süre, peygamberliğindeki tebliğ dönemini ifade etmektedir. Toplam yaşamı ise muhtemelen daha uzundur. Tevrat’ta da benzer şekilde Hz. Nuh’un (as) 950 yıl yaşadığı ifade edilmektedir (Tekvin, 9:29).
Buzul Çağı’nın bitimi (MÖ. yaklaşık 9.700), deniz seviyelerinde hızlı yükselmeye yol açmış, çeşitli kıyı ve ova topluluklarını olumsuz şekilde etkilemiştir. Bu ani değişiklikler, Mezopotamya ve Orta Doğu mitolojilerinde de yer alan ‘Büyük Tufan’ anlatılarının jeolojik karşılıkları olabilir. Hz. Nuh (as) Tufanı, bu büyük iklimsel / geofiziksel olayın bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Konuyla ilgili zamansal yaklaşımımız ve tarihsel senkronizasyon önerimiz şu şekildedir:
| Dönem/Olay | Önerilen Zaman Aralığı (MÖ.) |
|---|---|
| Hz. Âdem (as) | 11.000-10.000 |
| Göbeklitepe İnşası | 9.600-9.500 |
| Hz. Nuh’un (as) Tebliğ ve Tufan Dönemi | 9.500-8.500 |
| Tufan Sonrası Yeni Topluluklar | 8.500 ve sonrası |
Bu yaklaşımda, Hz. Nuh’un (as) dönemi ile Göbeklitepe uygarlığı arasında zamansal bir örtüşme olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. Hz. Nuh (as), arkeolojik olarak tespit edilmiş en eski toplumsal inşa faaliyetlerinden biri olan Göbeklitepe ile aynı çağı paylaşıyor olabilir. Bu durum, kutsal metinlerdeki anlatılar ile bilimsel verilerin birbirlerine temas ettiği nadir noktalardan birisidir.
Göbeklitepe’nin temsil ettiği zihinsel ve ruhsal miras, Hz. Nuh’un (as) kavminin politeist yaşam tarzını yansıtıyor olabilir. Dolayısı ile tufan öncesi dini inanca ait metafiziksel bir temel olarak görülebilir.
Göbeklitepe’nin, Hz. Nuh kavminin helâki öncesindeki metafiziksel uygulamaların ve inançsal tutumların sembolü olabileceği yorumumuz, kutsal metinlerle arkeolojik bulgular arasında anlamlı bir köprü kurma çabasıdır.
Metnimizdeki bu senkronizasyon girişimimiz, bilimsel temellere dayanan bir hipotez olarak görülmelidir.
VI. Tufanın Enok Kitabı’ndaki Anlatımı

Enok Kitabından el yazması bir sahife
Enok (Hanok), İslam kaynaklarındaki rivayetlere ve Yahudiliğin mukaddes metni Tevrat’a göre, Hz. İdris (as) ile aynı zattır. Enok, Hz. Adem’in (as) oğlu Hz. Şit’in (as) neslindendir. Hz. Nuh’un (as) atası Yared’in oğlu ve Metuşelah’ın da babasıdır. Tevrat’a göre, Enok 365 yıl yaşamış, Tanrı onu aldığı için yok olmuştur (Yaratılış, 5:21-24, Kral James Versiyonu).
Enok’un, Tanrı tarafından yukarıya alınması İncil’de de geçer: ‘İman sayesinde Enok, ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı. Çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce, Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.’ (İbraniler, 11:5)
Kur’ân-ı Kerîm, bu hususu şu şekilde doğrular:
‘Kitap’ta İdris’i de an. Gerçekten o, çok doğru sözlüydü. Bir peygamberdi. Biz onu pek yüce bir mekâna yükselttik.’ (Meryem, 19/56-57)
MS. 1’inci yüzyıla tarihlenen Enok Kitabı, 1772 yılında İngiliz gezgin ve yazar Kinnaird J. Bruce (ö. 1794) tarafından bir Habeş manastırında bulunmuştur. Daha sonraları ‘Enok Sırlar Kitabı’ Rus manastırında ve Slav dilinde muhafaza edilmiş halde de bulunmuştur. Enok Kitabı, I. Konstantin hükümeti tarafından Birinci İznik Konsili’nde (MS. 325) Tevrat’tan tamamen çıkarılmış, apokrif kabul edilmiş, kanonik kutsal metinlerden sayılmamış ve kitabın izi kaybettirilmiştir.
İskoç gezgin ve mason Kinnaird J. Bruce, Kuzey Afrika ve Etiyopya’da on yıldan fazla zaman geçirmiş, Etiyopya el yazmalarından oluşan seçkin bir koleksiyonu bulmuş ve Avrupa’ya getirmiştir. Bu koleksiyon içerisinde ‘Enok Kitabı’nın üç nüshası bulunmaktaydı. ‘Enok Kitabı’na ait metinler, apokrif kabul edildiği için Orta Çağ’dan beri Avrupa’da kaybolmuş, adeta yok edilmişti. 16. yüzyılın ortalarından beri tam metnin Etiyopya’da varlığı bilinmesine rağmen, el yazmasını elde etme girişimleri başarısız olmuştu.
Bruce, üç nüsha elde ederek, birini 1773’te Fransız Ulusal Kütüphanesi için Paris’e gelişinde Kral XV. Louis’e sundu. İkinci nüsha bir yıl sonra Oxford Üniversitesi’ndeki Bodleian Kütüphanesine verildi. Üçüncü nüsha ise, Bruce’un kendisi tarafından saklandı ve 1794’teki ölümünden sonra o da Bodleian koleksiyonlarına eklendi.
Kitap 1821 yılında İbranice profesörü ve Anglikan kilisesi mensubu Richard Laurence (ö. 1838) tarafından İngilizce’ye tercüme edildi. Kitabın Türkçe çevirisi ise Günyüz Keskin tarafından yapılmış ve Hermes Yayınları tarafından ‘Peygamber Enok’un Kitabı’ başlığı ile 2011 yılında basılmıştır.
‘Enok Kitabı’ndaki ‘Tufan’ anlatımı, genel olarak şu şekildedir:
10. Bölüm:
1. Sonra, En Yüce (Allâh) konuştu.
2. Arsayalalyur’u (Tanrının Hz. Nuh’a, tufanın vuku bulacağını haber vermesi için gönderdiği melek) Lemek’in oğluna (Nuh’a) yolladı.
3. Dedi ki: Git ona, benim adımla de ki: ‘Kendini sakla!’
4. Ve ona gelen sonu göster. Çünkü dünya yıkılacak. Tufanın suları, tüm dünyaya gelmek üzere ve dünya üzerindeki her şeyi yok edecek.
5. Nuh’a bu tufandan nasıl kurtulacağını öğret ki, dünyanın gelecekteki tüm nesilleri için tohumu korunabilsin.[20]
53. Bölüm:
7. O günlerde Ruhların Tanrısından ceza gelecek ve göklerin üzerindeki su hazneleri ve dünyanın altındaki su çeşmeleri açılacak.
8. Ve sular, sularla birleşecek.
9. Göklerin üzerindeki su eril,
10. Dünyanın altındaki su dişildir. Ve o zaman dünyada yaşayan herkes ve göklerin uçlarının altında yaşayanlar yok edilecek.
11. Bu yolla, dünyada yaptıkları adaletsizlikleri bitecek, bu şekilde yok edilecekler.[21]
64. Bölüm:
1. O günlerde Nuh[64] dünyanın suya gömüldüğünü ve yıkımın yakın olduğunu gördü.
2. Ve oradan ayrılıp dünyanın uçlarına gitti. Büyükbabası Enok’a seslendi.
3. Acı bir sesle üç kere: “Duy beni! Duy beni! Duy beni!” dedi. Ona dedi ki: “Bana dünyaya dökülenin ne olduğunu, dünyanın neden bu kadar kötü bir durumda olduğunu ve sallandığını söyle. Yoksa sanırım ben de onunla birlikte yok olacağım!”
4. Dünyada büyük bir karmaşa vardı. Göklerden bir ses duyuldu ve yüzüstü düştüm.[65] Büyükbabam Enok gelip yanımda durdu
5. Ve dedi ki: “Neden bu kadar acı ve feryat içinde bana seslendin?
6. Tanrı’dan dünyada yaşayan herkese bir buyruk geldi. Sonları yakın…
9. Bunun ardından büyükbabam Enok elimden tuttu, kaldırdı ve dedi ki: “Ruhların Tanrısına dünyanın bu durumunu sordum. Adaletsizlikleri nedeniyle onların kararları verildi ve bu karar asla geri alınmayacak. Araştırıp öğrendikleri büyücülük faaliyetleri nedeniyle dünya ve üzerinde yaşayanlar yok edilecek. Onlar için sonsuza kadar hiçbir sığınak da olmayacak
10. Çünkü onlar gizli olanı açığa çıkardılar ve yargılanacaklar. Ama senin durumunla ilgili olarak oğlum, Ruhların Tanrısı senin saf olduğunu ve bu sırlarla ilgili suçlardan münezzeh olduğunu biliyor.
11. Senin adının ulular arasında olmasını planladı. Dünyada yaşayanlar arasında seni koruyacak ve senin adalet tohumuna güç ve şan verecek. Ve tohumun sonsuza kadar sadıkların ve uluların çeşmesi olacak.[22]
66. Bölüm:
1. O günlerde Tanrı’nın sesi bana ulaştı, dedi ki: “Nuh, senin hayatında suç yok; senin hayatın bir sevgi ve adalet hayatı.
2. Şimdi melekler ahşap bir araç yapıyorlar [Gemiyi melekler yapıyor]. İşlerini bitirdiklerinde elimi onun üzerine koyup koruyacağım.
3. Ondan hayat tohumu çıkacak. Dünya boş kalmasın diye bir değişiklik yapacağım. Senin tohumunu sonsuza kadar güçlendirip seninle birlikte yaşayanları tüm dünya üzerine yayacağım ve tohumun dünyada Tanrı’nın adıyla kutsanacak ve çoğalacak.[23]
105. Bölüm:
14. (Burada konuşan, Metuşelah’a bir vizyon olarak gelen Hz. Nuh’un büyükbabası Enok’tur) Dünyada büyük bir yıkım olacak. Büyük bir tufan meydana gelecek ve bir yıl boyunca büyük bir yıkım gerçekleşecek.
15. Oğluna doğan bu çocuk (Nuh) hayatta kalacak, üç çocuğu da onunla birlikte kurtarılacak. Dünyadaki tüm insanlar öldüğünde o ve oğulları kurtarılacak.
16. Onun soyundan, ruhsal değil ancak ete bürünmüş devler olacak. Dünya’da büyük bir cezalandırma olacak ve dünya kötülüklerden arınacak. Şimdi oğlun Lemek’e de ki, ona doğan onun gerçek oğludur. Adını Nuh koyun. Çünkü o hayatta kalacak. O ve oğulları, günah ve sadakatsizlik nedeniyle dünyada meydana gelecek olan büyük yıkımdan kurtarılacak.[24]
A. Tufanın Enok Kitabı, Tevrat ve Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Analizi
1. Tufanın Sebebi
Enok Kitabına göre tufanın nedenleri, insanların büyücülükle ve gizli ilimlerle uğraşmaları, devlerle (melez varlıklarla) ilişkileri ve adaletsizlikleridir. Özellikle, ‘gizli olanı açığa çıkaranlar’, yani meleklerle iş birliği yapıp yasak bilgileri kullananlar hedef alınır. İlahi ceza, hem fiziksel bir yıkımı hem de ahlâkî düzenin bozulmasını temizleme içindir.
Tevrat’a göre tufanın nedeni, yeryüzünde insanların kötülüğünün artması, yüreklerinin ve düşüncelerinin hep kötü olmasıdır (Yaratılış, 6:1–13). ‘Tanrının oğulları insan kızlarıyla evlendi’ ifadesi ile, melek-insan ilişkisi iması vardır. Devlerin (Nephilim) varlığı ve Tanrının insanların kötülüğünden pişmanlık duyması tufanı tetikler.
Kur’ân-ı Kerîm’de ise, Hz. Nuh’un (as) kavminin inkârı, zulmü ve toplumdaki ahlâkî bozulma nedeniyle Yüce Allah Hz. Nuh’a (as) gemi yapmasını emretmektedir. Tevhîd düşüncesinden sapma, inkarcılık, zulüm ve Hz. Nuh’un yalanlanması tufan için temel sebeplerdir. Meleklerle evlilik veya ‘devler’ gibi kavramlar yoktur (Hud, 11/36-37; Şuara, 26/105-122; Nuh Suresi tamamı).
Tevrat ve Enok Kitabı, ‘melek-insan ilişkisi’ ve ‘devler’ temalarında buluşurlarken, Kur’an-ı Kerîm bu tür mitolojik unsurlardan arındırılmış temiz bir anlatım sunmaktadır. Kur’an-ı Kerîm’de, ahlâkî ve teolojik mesaj ön plana çıkmaktadır.
2. Tufanın Şekli ve Kaynağı
Enok Kitabına göre tufan, ‘göklerdeki eril su’ ile ‘yeraltındaki dişil suyun’ birleşmesiyle oluşur. Yani yukarıdan ve aşağıdan gelen kozmik bir su birleşimi söz konusudur (Bkz. 53. bölüm). Tufan bir yıl sürer (Bkz. 105. bölüm).
Tevrat’a göre tufanın şekli, göklerin kapaklarının açılması, yerin kaynaklarının fışkırmasıdır. Tufan, hem gökten hem yerden gelen sularla oluşmaktadır. Yağmur 40 gün 40 gece devam eder. Tufan, toplamda yaklaşık 1 yıl sürer (Yaratılış, 7:11–12).
Kur’an-ı Kerîm’de ise tufanın şekli şöyledir:
‘Biz de, göğün kapılarını, dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. Yeri kaynaklar halinde fışkırttık. Derken (yerden fışkıran ve gökten indirilen) sular, takdir edilmiş bir işin olması için birleşti.’ (Kamer, 54/11-12; Hud, 11/44)
Dolayısı ile Kur’an-ı Kerîm’e göre tufan, hem gökten indirilen hem yerden fışkırtılan sular ile oluşmuştur. Gökten inen su ile yerden fışkıran sular birleşmiş, inkârcıların sonunu hazırlamıştır. Tufan’ın süresi açıkça belirtilmemekle birlikte, büyük, kapsamlı ve dehşetli bir afet olduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere her üç kaynakta da tufan, gökten ve yerden gelen suların birleşimiyle anlatılmaktadır. Enok Kitabı bu birleşimi eril / dişil sembolizmiyle mitolojik düzeyde işlerken, Kur’an-ı Kerîm ve Tevrat daha yalın ve doğrudan bir dil kullanmaktadır.
3. Hz. Nuh’a (as) Uyarı ve Gemi İnşası
Enok Kitabına göre, Melek Arsayalalyur, Allah’ın emriyle Hz. Nuh’a tufanı haber verir. Gemiyi melekler inşa eder. Hz. Nuh’un korunması ilahi planın bir parçasıdır (Bkz. 66. bölüm). Hz. Nuh, ‘suçsuz ve adaletli’ bir şahsiyettir. Tohumu (nesli) korunacaktır (Bkz. 64. bölüm).
Tevrat’a göre, tufanda Tanrı doğrudan Hz. Nuh’a (as) konuşur ve ona gemi yapmasını emreder. Gemi planı çok ayrıntılıdır (ölçüler, malzeme vs.). Hz. Nuh (as), ‘doğru kişi’ olarak tanımlanır (Yaratılış, 6:9). Tevrat, Kur’an-ı Kerîm’e yakın ifadeler içermekle birlikte, daha ritüelistik ve ayrıntıcıdır.
Kur’an-ı Kerîm’de ise, Yüce Allah Hz. Nuh’a (as) doğrudan, ‘Gemiyi, gözetimimiz altında yap..’ (Hud, 11/37) buyurur. İnşa süreci Hz. Nuh’a (as) aittir, meleklerin devreye girmesinden bahsedilmez. Ancak İslam Tarihi kaynakları, gemi yapımının ve gemiye canlıların sevk edilmesinin Hz. Cebrail’in (as) idaresinde gerçekleştiğini belirtmektedir.[25] Kur’ân-ı Kerîm, hem Enok Kitabı hem de Tevrat’ta olduğu gibi, Hz. Nuh’un (as) sadık kullardan olduğunu vurgular. Kur’an-ı Kerîm’de daha yalın bir aktarımın öne çıktığı görülmektedir.
4. Hz. Nuh’un (as) Soyu ve Sonrası
Enok Kitabı’na göre Hz. Nuh’un (as) üç oğlu kurtulur. Onların soyundan, ‘ete bürünmüş devler’ doğar. Hz. Nuh’un (as) nesli, ‘Tanrı’nın adıyla kutsanacaktır’ (Bkz. 66. bölüm). Adalet tohumu ondan çıkacaktır (Bkz. 64. bölüm).
Tevrat’a göre, Hz. Nuh (as) ve üç oğlu (Sâm, Hâm, Yâfes) tufandan kurtulur. İnsanlık, onların soyundan türemiştir. Sonraki bölümlerde soy ağaçları verilir (Yaratılış, 10. bölüm).
Kur’an-ı Kerîm’e göre ise, Hz. Nuh’un (as) iman eden ailesi ile iman eden az bir topluluk kurtulur (Hud, 11/40). ‘Oğlun, senin ailenden değildir..’ (Hud, 11/46) ayet-i kerimesi, ‘aile’ kavramında iman bağını öne çıkarmaktadır. Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, Hz. Nuh’un (as) neslini devam ettireceğini (Saffât, 37/77), sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktığını beyan etmekte (Saffât, 37/78) ve ‘Âlemler içinde Nuh’a selam olsun..’ buyurmaktadır (Saffât, 37/79). Tevrat’ta olduğu gibi uzun soy ağaçları yoktur.
Kur’an-ı Kerîm, biyolojik değil manevi soy kavramını ön plana çıkarırken, Enok Kitabı ve Tevrat ise, nesep (biyolojik soy) vurgusu yapmaktadır. Enok’ta, ‘devlerin tekrar dönüşü’ iması dikkat çekmektedir.
5. Ahlâkî ve Teolojik Yorum
Enok Kitabı’na göre tufan, büyücülük, meleklerle ilişki ve yasak bilginin ifşası yüzünden gelir. Tanrı’nın yargısı, insanlık dışı bir şeye dönüşen varlıkların yok edilmesini amaçlamaktadır.
Tevrat’a göre tufan, genel ahlâkî çöküşün cezasıdır. Ancak anlatımda, bazı mitolojik izler kalmıştır (devler, Tanrı’nın pişmanlığı gibi).
Kur’an-ı Kerîm beyanında ise, tufan, inkâr, şirk ve zulüm yüzünden meydana gelmektedir. İlahi ceza, adaletin ve ilahi sünnetin bir gereğidir. Tufan gerçeği beyan edilirken, Yüce Allah’ın pişmanlığı gibi antropomorfik ifadeler yoktur. Dolayısı ile Kur’an-ı Kerîm, daha arı, soyut ve teolojik bakış açısıyla, vahiy mesajının özü olan iman, adalet ve ahiret inancı temelinde tufan hadisesini aktarmaktadır. Kur’an-ı Kerîm, Hz. Nuh (as) kıssasını, daha çok ahlâkî, imânî ve uyarıcı yönüyle vurgulamakta, detaydan çok mesajı esas almaktadır.
6. Enok, Tevrat ve Kur’ân-ı Kerîm Karşılaştırmalı Tablo
| Başlık / Tema | Enok Kitabı | Tevrat | Kur’ân-ı Kerîm |
| Tufanı Haber Veren | Melek Arsayalalyur, Tanrının emriyle Hz. Nuh’a (as) bildirir. | Tanrı doğrudan Hz. Nuh’a (as) konuşur. (Yaratılış, 6:13-14; 7:1-4) | Yüce Allah doğrudan Hz. Nuh’a (as) vahiy ile bildirir. (Hud, 11/36, Şuara, 26/105-117) |
| Tufanın Sebebi | Adaletsizlik, büyücülük ve gizli sırların ifşası. | İnsanların kötülüğü, şiddet ve ahlâkî yozlaşma. | Toplumun ve elit kesimin inkârları, zulme devamları, şımarıklıkları ve nübüvvete karşı isyanları. |
| Kurtarılacak Olanlar | Hz. Nuh (as) ve ‘tohumu’ (soyu), saf ve günahsız olarak belirtilir. | Hz. Nuh (as), ailesi ve hayvan türlerinden çiftler. (Yaratılış, 8:15-17) | Hz. Nuh (as) ve iman eden az sayıdaki kişiler. (Hud, 11/40) |
| Geminin Yapımı | Melekler tarafından yapılır. Tanrı koruyucu elini geminin üzerine koyar. | Hz. Nuh (as) tarafından yapılır. Tanrı detaylı talimat verir. (Yaratılış, 6–9) | Hz. Nuh (as) gemiyi Yüce Allah’ın gözetiminde ve vahiy ile yapar. (Hud 37–38) |
| Tufan’ın Detayı | Göklerin eril suyu ve yerin dişil suyu birleşir, evrensel kozmik yıkım söz konusudur ve bir yıl sürer. | Göklerin ve yerin suları birleşir. Tüm yeryüzünü kaplar. Yağmur 40 gün sürer. (Yaratılış, 7:19-23) | Yeryüzü kaynar, gökten su iner. Topraktan sular fışkırır. (Kamer, 54/11–12) |
| Tufanın Süresi | Bir yıl boyunca yıkım sürer. | Yağmur 40 gün, sular ise 150 gün kalır. Toplam süreç yaklaşık 1 yıldır. (Yaratılış, 7:12, 8:13) | Süre verilmemiştir. Hadisede, kudret-i ilâhî ve kurtuluş yönü ön plandadır. |
| Kurtuluşun Amacı | Hz. Nuh’un (as) soyu aracılığıyla ‘adalet tohumu’nun korunmasıdır. | İnsan neslinin devamıdır. | İman edenlerin kurtuluşu ve azgınların da ibretle helâkidir. |
| Tufandan Sonra | Hz. Nuh’un (as) tohumuna ‘güç ve şan’ verilecek, onun soyu ‘uluların çeşmesi’ olacaktır. | Tanrı Hz. Nuh (as) ile ahit yapar, gökkuşağı bu ahde yönelik işaret olur. (Yaratılış, 8: 13-17) | Hz. Nuh’a (as) selâm edilir. Soyu mübarek kılınır. Yüce Allah Hz. Nuh’u (as) nimetlere gark eder. (Saffat, 37/75–82, Hud, 11/48) |
| Diğer Unsurlar | Metatron, Enok’un torunu olan Nuh’un kurtuluşunu önceden bilir. Enok ruhlar âleminden rehberlik eder. | Hz. Nuh’un (as) sarhoş olması gibi insani zayıflıklar yer alır. (Yaratılış, 9:20-21) | Peygamberler (ase) hep vakar sahibidir. Hz. Nuh’un (as) hikmeti ve sabrı öne çıkar. (Nuh Suresi tamamı) |
VII. Tufan Hadisesinin İnsanlık Üzerindeki Etkileri ve Sonuçları

İnsan başlı kanatlı boğa, Khorsabad, Paris Louvre Müzesi
Tufan hadisesi, insanlık tarihinde yeni bir ‘ahlâkî eşik’ oluşturmuştur. Tufan, sadece yaşandığı dönemi değil, sonraki yüzyılların düşünce biçimini, inanç sistemlerini ve kültürel yapısını da derinden etkilemiştir. Tufan, ister kutsal metinlerin bir mesajı olarak, ister mitolojik bir anlatı ya da doğal bir afetin hafızadaki yankısı olarak değerlendirilsin, insanlığın ortak bilincinde silinmez izler bırakmıştır.
Neredeyse tüm milletlerde ve kabilelerde Tufan hikayeleri keşfedilmiştir. Asya anakarasında, güneyindeki komşu adalarda, Kuzey Amerika kıtası dahil olmak üzere tüm kıtalarda tufan anlatısı ile karşılaşılmıştır. Şimdiye kadar kaydedilen tufan anlatılarının toplam sayısı yaklaşık 270’tir. Tufan anlatılarının bu derecede yaygın oluşu, bütün bir insanlığın tufan ile yok edildiğinin, insan ırkının Hz. Nuh (as) ve ona inanan az sayıdaki insan topluluğundan yayıldığının çok açık ispatıdır.
1. Kur’an-ı Kerîm’de, Hz. Nuh’un (as) kavmiyle olan uzun mücadele süreci, inancın zulme karşı sabırla örneklik dolu bir direnişi olarak beyan edilmektedir (Hud, 11/25–49). Tevrat’ta ise, insanlığın kötülüğe meyletmesi karşısında Tanrı’nın müdahalesi vurgulanmaktadır (Tevrat, Tekvin / Bereşit, Bölümler 6–9). Bu yönüyle Tufan, ilahi adaletin ve uyarının adeta canlanmış bir sahnesidir.
Hz. Nuh’un (as) inşa ettiği gemi, sadece kendisine sığınmış mümin ve müminelerin bir kurtuluş aracı değil, aynı zamanda sorumluluk, iman ve sadakatin sembolüdür. Geminin dışında kalanlar sadece suya değil, aynı zamanda kendi inkârlarının ve zulümlerinin karanlık sonuçlarına gark olmuşlardır. Bu bağlamda tufan, insanlığın kötülükle mücadelesinde bir yüzleşme anıdır.
2. Sosyolojik olarak tufan, bir ‘yeniden doğuş’tur. Sular çekildiğinde geriye kalan sadece toprak değil, yeni toplumsal düzendir. Bu hadise, pek çok kültürde yeni bir başlangıcın metaforu olarak işlenmiş, Sümerlerde Ziusudra, Babil’de Utanapiştim, Hindu mitolojisinde Manu, Yunan mitolojisinde Deukalion olarak karşımıza çıkmıştır.[26]
3. Bireysel düzlemde tufan, psikolojik bir sembole dönüşmektedir. ‘Arınma, yeniden yapılanma ve içsel dönüşüm’ün simgesidir. İnsan, kendi içinde yaşadığı fırtınalarla mücadele ederken, Hz. Nuh’un (as) gemisine binmek istemektedir. O gemi, umutla ilahi rahmetin buluştuğu noktadır. Tasavvufi yorumlarda ise tufan, nefsin azgınlıklarına karşı kalbin istikameti ile yürünen bir mücadele olarak ele alınmaktadır.
Carl Gustav Jung (ö. 1961) gibi düşünürlerin bakış açısı ile değerlendirirsek, tufan insanlığın ortak bilinçaltında yer alan bir arketiptir. Bu zaviyeden tufan, her bireyin ve toplumun yaşadığı kriz anlarını ve o krizlerden sonra gelen saflaşmayı temsil edecektir.[27]
Dolayısı ile tufan, sadece geçmişe ait bir afet değil, günümüz insanı için de ahlâkî, manevî ve düşünsel bir uyarı olmaktadır. Bugünün insanı kendi tufanlarını yaşarken, geçmişin bu büyük anlatısından ders almalı, inancı, sabrı ve sorumluluğu temsil eden gemiye binmeyi unutmamalıdır. Çünkü tufan bir sondan çok, yeni başlangıcın adıdır.
A. Tufan Hadisesinin Alegorik (Sembolik) Anlamları
Tufan hadisesi, yalnızca tarihsel ya da mitolojik bir olay değil, aynı zamanda derin alegorik (sembolik) anlamlar içeren anlatı olarak da değerlendirilebilir. Farklı gelenekler ve disiplinler, bu anlatıya metaforik katmanlar yüklemiş, insanın içsel yolculuğuna, toplumsal dönüşüm süreçlerine ve manevi arınma çabalarına dair güçlü yorumlar geliştirmişlerdir.
1. Arınma ve Yeniden Doğuş
Tufan, genellikle bir tür ‘ilahi temizlik’ olarak görülebilir. Sular, insanlığın işlediği günahları, yozlaşmayı ve adaletsizliği temizlemek üzere gönderilmiştir. Bu bakımdan tufan, bir arınma ve ardından gelen yeniden doğuşun simgesidir. Jung’un arketipler kuramında su, bilinçdışının ve içsel dönüşümün temel simgelerinden birisidir.[28]
Hristiyanlıktaki vaftiz geleneği de, tanrıya bağlılık sayesinde ‘tufandan kurtuluş’ ve ‘yeniden doğuş’ olgularının simgesel bir tezahürüdür. Vaftiz suyu ile arındırmaya, bir kutsallık atfedilmektedir. Bu simgesellik, Hristiyanlıkta geleneğe dönüşmüş, sembolik bir ritüel olarak günümüze kadar gelmiştir.
Başka bir açıdan tufan, bireyin karanlık yönleriyle yüzleşmesi ve o mücadeleden sonra saflaşarak yeni bir benlikle hayata dönmesini temsil etmektedir.
2. Kurtuluş Gemisi
Hz. Nuh’un (as) gemisi, fiziksel anlamının ötesinde manevi kurtuluşun, ilahi rehberliğe sığınmanın ve hakikate sadakatin sembolüdür. Gemi, kalbi temsil ederken, tufan ise nefsin azgınlığıdır. Bu şekildeki yorumlarda kurtuluşa erenler, selim bir kalp ile Yüce Allah’a (cc) gelenlerdir (Şuara, 26/89). Selim kalp, şüphe ve şirkten temizlenmiş kalptir. Gemi ise, kutsal bilgiye (hikmete) ulaşmanın yoludur. Yalnızca bilgiyi ve sadakati taşıyanlar, tufandan kurtulabilir.
3. Toplumsal Yeniden İnşa
Tufan, toplumsal düzlemde çürümüş bir yapının çöküşü ve yerine adil bir düzenin kurulmasını netice vermiştir. Bu açıdan tufan, bir uygarlık eleştirisi olarak okunabilir.[29]
Bu anlatı, günümüz toplumları için de sürekli bir yeniden değerlendirme çağrısı taşır.
4. Bireysel Psikolojik Dönüşüm
Carl Jung, tufanı bireyin ‘gölgesi’ ile yüzleştiği bir içsel kriz anı olarak yorumlamaktadır. Bu kriz, kişinin kendi bilinçaltı korkularıyla, arzularıyla ve karanlık yönleriyle hesaplaşmasıdır. Bu hesaplaşma, kimi zaman ruhsal bir çöküş (tufan) ile başlar. Ancak ardından, bilinçlenme ve ruhsal olgunluk (geminin karaya oturması ya da karanın görülmesi) gelmektedir.[30]
5. Evrensel Kanunlar (Sünen) ve İlahi Müdahale
‘Tufan’ kıssasında önemli bir unsur da ilahi kudretin müdahalesidir. İnsanlık kendi ahlâkî sınırlarını onulmaz bir şekilde aşmış, bu noktada ilahi müdahale devreye girmiştir. Bu müdahale, yalnızca yıkım değil, aynı zamanda düzenleyici bir role sahiptir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’inde, gönderdiği Peygamberler ve onların toplumları hakkında kendisinin kanunları (sünen) olduğunu (Ali İmran, 3/137; İsra, 17/77; Mümin , 40/85; Ahzâb, 33/38, 62) bildirmektedir. Ayrıca, bu kanunların önceden beri devam ettiğini (Ahzâb, 33/38) ve hiçbir şeyin O’nun (cc) kanunlarını değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini (İsra, 17/77; Ahzâb, 33/62; Fatır, 35/43; Fetih, 48/23), geçmiş toplumların kalıntıları üzerine yapılacak arkeolojik gözlemlerin bu kanunları göstereceğini (Ali İmran, 3/137) beyan etmektedir.
Bu kanunların Kur’an’da açıklandığını (Nisa, 4/26), her toplumun yaşadığı olayların ve sosyal davranışların birbirine benzediğini ve bu benzerliklerin devam edeceğini (Bakara, 2/118, 214; Enam, 6/148; Enfal, 8/38; Hicr, 15/13) haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim, toplumsal olaylarda yürürlükte olan ilahi kanunların ve olaylar arasındaki determinizmin Allah tarafından takdir edildiğini açık bir şekilde bildirmektedir.[31]
VIII. Tufandan Sonra Hz. Nuh Peygamberin (as) Görevi
A. Tufandan Sonra Hz. Nuh Peygamberin (as) Yeni Bir Dünya Kurması
Kur’an-ı Kerîm ve Tevrat, tufanın insanlığın büyük ahlâkî sapkınlıklarının ardından gelen ilahi bir temizlik, yeni bir başlangıç olduğunu belirlemektedir. Hz. Nuh Peygamber (as), sadece bir kurtarıcı değil, aynı zamanda yeniden kurucudur. Tufan sona erdiğinde artık eski dünya yoktur. İnsanlık, ahlâk, sosyal yapı, aile ilişkileri, hatta doğa bile yeni bir düzene evrilmiştir. Bu yeni dünyanın temellerini atan kişi ise Hz. Nuh’tur (as).
Babil anlatılarına göre, tufandan sonra Hz. Nuh (as) ile birlikte kurtulanlar, Babil’e tekrar geri dönmüşlerdir.[32]
1. İlk Temel: Ahlâkî ve Tevhidî Yeniden Başlangıç
Hz. Nuh Peygamber’in (as) yeni dünya kurmadaki en temel yöntemi tevhîdi merkeze alma olmuştur. O, tufandan önceki dünyada insanların şirk, zulüm ve fısk içinde yaşadıklarına şahit olmuştu. Bu nedenle tufan sonrası dünyada yalnızca Allah’a kulluk eden, şirkten arınmış bir toplumun inşası onun temel hedefiydi.
Dolayısı ile yeni dünya, tevhîd inancıyla yoğrulmuştur. İlk inananlar ve gemideki az sayıdaki kurtulmuşlar bu tevhîd bilinciyle eğitilmişlerdir.
2. Yeni Toprak, Yeni Yaşam
Tufandan sonra gemi, Kur’an-ı Kerîm’e göre Cudi dağına, Tevrat’a göre ise Ararat’a (Ağrı Dağı çevresi) oturmuştur. Bu da yeni hayatın doğayla yeniden ilişki kurularak başladığını göstermektedir.
Tarım, hayvancılık, zanaatkârlık gibi temel üretim biçimleri yeniden öğrenilmiş ya da devam ettirilmiştir.
İnsanlar doğayla yeniden dost olarak yaşamak zorundaydı. Bu, aynı zamanda ilahi düzenin yeniden okunmasıdır.
3. Tecrübeye Dayalı Hikmet Aktarımı
Kur’an-ı Kerîm’de, Hz. Nuh Peygamber’in (as) çok uzun bir ömür yaşadığı, 950 yıl kavmini tevhîd inancına davet ettiği bildirilmektedir (Ankebut, 29/14). Bu uzun ömür, ona çok derin bir tecrübe ve hikmet kazandırmıştır.
Tufandan kurtulanlara bu hikmetin aktarıldığı, geçmişteki hataların tekrar edilmemesi için uyarıldıkları rahatlıkla anlaşılabilir. Böylece yeni kuşaklar geçmişi öğrenerek ve ibret alarak yetiştirilmiştir.
4. Sözlü ve Fiilî Eğitim
Yeni dünyanın inşasında, Hz. Nuh’un (as) yöntemi yalnızca teorik bir anlatım değil, bizzat yaşayarak örnek olma temellidir.
Tufan öncesinde de gemiyi sabırla yaparken fiilî tebliğde bulunmuş, tufan sonrasında da bu yöntemi sürdürmüş olmalıdır. Söz ile tebliğ etmiş, eylem ile de örneklik sergilemiştir.
Tufan sonrası dünya, sadece fiziki olarak yeniden kurulmamış, aynı zamanda, inanç, ahlâk, aile yapısı ve toplumsal bilinç yönünden de köklü bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Hz. Nuh Peygamber (as) bu inşanın hem mimarı hem de öğretmenidir.
İlahi mesajla, sabırla, aileyi merkez alan bir yöntem ve tecrübeyle yoğrulmuş bir dünya kurmuştur. O yüzden bazı kaynaklarda ‘ikinci Âdem’ denmesi boşuna değildir.
B. Hz. Nuh Peygamberin (as) Eğitim Şekli, İnsanlığa Verdiği Yeni Ahit ve Yasalar
Hz. Nuh (as) kıssasının eğitsel yönleri ve tufan sonrası ortaya çıkan yeni ahit ve ahlâkî düzen, insanlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu kıssa, sadece geçmişi anlatmamakta, aynı zamanda bugüne ve geleceğe seslenen evrensel eğitim ilkelerini ve ilahi değerler sistemini taşımaktadır.
Şimdi bu hususlara kısaca değinmeye çalışalım.
1. Sabır ve Süreç Eğitimi
Hz. Nuh’un (as) 950 yıl boyunca insanları tevhide çağırması (Ankebut, 29/14), sabrın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Bu durum bizlere, eğitimde başarının anlık sonuçlarla değil, istikrarlı emek ve uzun vadeli hedefler ile ölçülmesi gerektiğine işaret eder.
Herkesin aynı hızda anlamayacağını ve eğitimin sabırla, kişisel farklılıklara saygı duyularak yapılması gerektiğini gösterir.
2. Sözle ve Davranışla Eğitim
Hz. Nuh (as), sadece sözlü bir davetçi değil, bizzat gemi inşa ederek, eylemiyle de örnek olan bir eğitimcidir.
Bu açıdan eğitim, yalnızca söylemek değil, aynı zamanda yaşayarak gösterme sanatıdır.
Hz. Nuh’un (as) gemi yaparken uğradığı alaylara rağmen çalışmaya devam etmesi, değerlerin içselleştirilmiş davranışlara dönüştürülmesi gerektiğini öğretir.
3. Toplumsal Bilinç ve Ahlâkî Seçim
Hz. Nuh’un (as) kıssasında insanlar, hak ile batıl arasında seçim yapmak zorunda olduklarını açık bir şekilde görmüşlerdir.
Bu durum bizlere, her insanın ahlâkî kararlar ile yürümesi gerektiğini, alacağı kararların sonuçlarının hem dünyada hem ahirette karşısına çıkacağını öğretir.
Bu açıdan, kıssanın merkezinde bireysel sorumluluğun önemi yer almaktadır. Bu genel ilke Kur’an-ı Kerîm’de şu şekilde beyan edilir:
‘Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.’ (Müddessir, 74/38)
4. Aile İçinde Eğitim Zorlukları
Hz. Nuh’un (as) eşi ve oğullarından biri (Kur’an’da ismi verilmez ama rivayetlerde Kenan denir) ona iman etmemiştir.
Bu durum, bir peygamberin bile, ailesini zorla inanca getiremeyeceğini, hidayetin bütünüyle Allâh’tan olduğunu gösterir.
Aile bağları, imanın yerleşmesi için temel bir rükün yerine geçemez. ‘Allah buyurdu: ‘Ey Nuh! O, senin ailenden değildir. Çünkü yaptığı kötü bir iştir. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmayasın diye öğüt veriyorum.’ (Hud, 11/46) Bu, inanç konusunda bireylerin bütünüyle kendi iradeleri ile baş başa kaldığını, fakat diğer taraftan da sabır ile irade eğitime devam etmenin önemini vurgular.
Nuh kıssası, bir ahlâk okulu, bir eğitim manifestosu, bir insanlık tazelenmesi örneğidir. Bizlere genel anlamda şu hususları öğretir:
a. Eğitim sabır ve örneklik istemektedir.
b. Ailede, itikadî hususlarda dahi özgür irade söz konusudur.
c. Ahlâkî yasalar, sadece bireyler için değil, aynı zamanda topluluklar için de gereklidir.
d. Yeni bir dünya, ancak tevhîd, adalet, merhamet ve sorumluluk rükünleri üzerine kurulabilir.
C. Hz. Nuh Peygamberin (as) İnsanlığa Verdiği Mesajın Önemi
Tufan sonrası Hz. Nuh Peygamber’e (as) verilen görev, sadece bir kurtarıcı olmak değil, aynı zamanda insanlık ile Yüce Allah arasındaki yeni ilişkinin temelini atmak idi.
Bu ahdin temel unsurları şunlardı:
1. Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine imanın korunması, tevhîd anlayışının sürekliliği.
2. İnsan hayatının, adalet ve sorumluluğa dayalı şekilde yürütülmesi gerektiği.
3. Zulüm, şirk ve fıskın terk edilmesi.
4. Emanet bilincine riayette hassasiyet.
5. Yüce Allah ile yapılan sözleşmeye sadakatin güçlü bir yansıması olan ahde vefa.
Bu yönler itibarı ile Hz. Nuh Peygamber’in (as) getirdiği ahit, adeta ilahi nizamın yeniden yapılandırılmasıdır. Ve bu yapı, sonraki bütün peygamberlerin mesajlarına temel teşkil edecektir.
Mesela Hz. İbrahim Peygamber (as), Kur’an’da ‘halilullah’ yani Allah dostu olarak anılır (Nisa, 4/125). Bu şekildeki adlandırmanın muhtemelen en temel sebeplerinden birisi, Hz. İbrahim Peygamberin (as), Hz. Nuh’un (as) tevhîd temelli mirasını, bireysel bilinç ve başarılı imtihanla daha da derinleştirmiş olmasıdır. Putperestliğe karşı mutlak tavır almış, Hz. Nuh (as) dönemindeki şirkin kendi zamanına sarkan hali ile çetin bir şekilde mücadele etmiştir.
Daha sonra Hz. Musa Peygamberi (as) görürüz. Hz. Musa (as), çok güçlü bir şekilde Hz. Nuh’tan (as) gelmiş olan ahit çizgisini, toplumsal hukuk ve yazılı yasa boyutuna taşımıştır. Bu yönüyle ilahî nizamın sistematik hale gelmesi Hz. Musa (as) ile daha yüksek bir zirveye ulaşmıştır. Bilhassa insanlar arası ilişkilerin düzenlenmesi, adalet, hak, helal-haram, cezalar gibi düzenlemeler, bu dönemde oldukça ayrıntılı hale gelmiştir. Ahit, artık toplumsal bir anayasa halindedir. Din, sadece ibadetlerle ilgili kuralları yerleştirmemiş, hukuk, ekonomi, ahlâk ve siyasete yönelik kapsayıcı düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir.
Sonrasında ise, Hz. İsa Peygamber (as), Hz. Musa (as) ile somutlaşan yasayı, ahlâkî öze ve kalbî saflığa döndürmek için gönderilmiştir. O, bilhassa yozlaşmış din adamları sınıfına karşı, ahdin iç yüzünü hatırlatmıştır.
Ve son olarak Hz. Muhammed (sas), tüm bu peygamberlerin getirdiği ilahi ahitlerin nihai taşıyıcısı ve tamamlayıcısı olmuştur.
Hz. Muhammed (sas) ‘Hatemü’n-nebiyyîn’ yani peygamberlerin sonuncusudur (Ahzab, 33/40). Peygamberlik zincirinin nihai halkasıdır ve ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Getirdiği din İslam, önceki dinlerin hükmünü kaldırmış, kıyamete kadar geçerli ve en mükemmel din olmuştur (Maide, 5/3).
Hz. Muhammed (sas), sadece kendi döneminin değil, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın rehberidir (Sebe, 34/28). Bu evrensellik, onun mesajının şumüllü kapsamını ve zirvedeki önemini benzersiz hale getirmektedir. O (sas), insanları tek Yaratıcı Yüce Allah’a iman, adalet, merhamet, eşitlik ve kardeşlik temelinde yeni bir toplumsal düzen kurmuştur.
Hz. Muhammed (sas), ilahi ahdin son ve en mükemmel temsilcisidir. Hz. Nuh’un (as) tevhîd temelli ahdini, Hz. İbrahim’in (as) samimi tevekkülünü, teslimiyetini ve Yüce Allah’a dostluğunu, Hz. Musa’nın (as) toplumsal hukuk ve ilahi nizama dayalı sistematik yasalarını, Hz. İsa’nın (as) kalbi arındıran, ahlâkî derinlik ve ruhani saflığını, en yüksek seviyede temsil ve icra etmiştir.
Hz. Muhammed (sas), Kur’an-ı Kerim rehberliğinde, sadece bireysel ibadetleri değil, aynı zamanda kıyamete kadar gelecek insanların hukuk, sosyal adalet, ekonomi, eğitim, siyaset ve ahlâk gibi tüm alanlarında düzenlemeler geliştirmiş, hayatın her boyutunu kapsayan eksiksiz bir ilahi nizamı insanlığa sunmuştur. Onun (sas) getirmiş olduğu ilahî mesaj Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş peygamberlerin mirasını tamamlayan ve insanlık tarihine çok geniş ufuk açan evrensel bir çağrıdır.
Bu çağrı, insanları sadece Yüce Allah’a ibadete değil, aynı zamanda kardeşlik, eşitlik, merhamet ve adalet temelinde yeni bir sosyal düzene davet etmektedir. Hz. Muhammed (sas), zulme ve haksızlığa karşı koymayı, bireysel hakların korunmasını ve toplumsal barışın tesisini emretmiş, insanları hem dünya hayatında hem de ahiret yolculuğunda en yüksek mutluluğa eriştirecek bir yol haritası çizmiştir.
O’nun risaleti, geçmiş peygamberlerin getirdiği ilahi mesajların zirvesi, ilahi ahdin son ve kapsamlı yorumu olarak, insanlık tarihinin en parlak dönüm noktalarından biridir. Hz. Muhammed (sas), sadece kendi kavmine değil, bütün insanlığa gönderilen rahmet ve hidayet ışığı olarak, ilahi nizamın kemale ermesini temin etmiş ve insanlığın ebedi kurtuluşu için sönmez bir rehberlik yapmıştır.
Kur’an-ı Kerîm, evrensel bir ahit metnidir. Önceki bütün mesajların doğrulayıcısıdır (Maide, 5/48). Hz. Nuh’un (as) ailesinden gelen soylar, artık tek bir ümmet altında ümmet-i Muhammed (sas) olarak birleşmişlerdir.
Daha formüle ederek söylemek istersek, Hz. Nuh (as) ile başlayan ilahi ahit, Hz. İbrahim (as) ile bilinçleşmiş, Hz. Musa (as) ile sistemleşmiş, Hz. İsa (as) ile ruha dokunmuş ve Hz. Muhammed (sas) ile taçlanmıştır.
Bu sözleşme, her çağda insanları tevhîde, güzel ahlâka, adalete ve sorumluluğa çağırmaktadır. Kıyamete kadar her insan, bu çağrının muhatabıdır.
D. Hz. Nuh Peygamber’in (as) Son Yılları: Sükûnet ve Miras
Tufandan sonra yeryüzü yeniden şekillenirken, Hz. Nuh Peygamber (as) artık bir önder, bir baba ve bir rehber olarak, kalan ömrünü insanlara tevhîd dinini öğretmekle ve onları adalet içinde yaşatmakla geçirmiştir.
Artık iman eden toplulukla birliktedir. Yeryüzünde Yüce Allah’a bağlı bir hayat kurmak, adaletli düzeni sağlam hale getirmek, onun en önemli vazifesidir. Öğüt veren, uyaran ve mümin müminata dua eden bir rehberlik yapmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de onun özellikle şu duası, ne denli içten ve kapsayıcı bir rahmet taşıdığını, Rabbine olan samimi bağlılığını ve ümmetine duyduğu şefkati göstermektedir:
‘Ey Rabbim, beni, annemi, babamı, iman etmiş olarak evime giren kimseleri, (kıyamete kadar gelecek) erkek müminleri ve kadın mümineleri bağışla…’ (Nuh, 71/28)
Hz. Nuh Peygamber’in (as) ömrü çok uzun olduğu için (950 yıl sadece davet sürecidir, Ankebut, 29/14), onun tufan sonrası da uzun yıllar yaşadığı ve sonunda doğal sebeplerle vefat ettiği nakledilmektedir.
Tevrat’a göre vefatı, tufandan 350 yıl kadar sonra olmuştur (Yaratılış, 9:28-29). Bazı kaynaklar daha kısa sürelerden de söz eder.
Resulullah’ın (sas) aktarması ile, vefatı yaklaştığında çocuklarına yaptığı vasiyet şöyledir:
Abdullah b. Amr anlatıyor:
‘Resulullah’ın (sas) yanındayken, üzerinde düğmeleri halis ipekten, taylasan cübbeli bir bedevi geldi ve şöyle dedi:
‘Şu sizin arkadaşınız (Resulullah), her cengaver oğlu cengaveri küçük düşürmek, her çoban oğlu çobanı da yüceltmek istiyor.’
Nebi (sas), adamın cübbesinin eteklerinden tuttu ve şöyle dedi:
‘Senin üzerinde, aklı olmayanların cübbesini görüyorum. Allah’ın peygamberi Hz. Nuh (as), vefat edeceği zaman oğluna şöyle demiştir: ‘Sizlere vasiyetimi açıklayacağım. İki şeyi emrediyor, iki şeyi de yasaklıyorum.
Sizlere;
1) Şirki,
2) Kibri yasaklıyorum.
Sizlere;
1) La ilahe illAllah’ı (kelime-i tevhidi) emrediyorum. Çünkü yedi kat gök ve yedi yer terazinin bir kefesine, La ilahe illAllah sözü diğer kefeye konsa, La ilahe illAllah sözü ağır basar. Yedi kat gökler ve yeryüzü bir halka olsa, La ilahe illAllah da onların üzerine konsa, o halkayı kırardı.
2) Sizlere, ‘Sübhanallah ve bihamdih’ cümlesini emrediyorum. Çünkü bu kelimeler, her şeyin duasıdır ve her şey bunlarla rızıklanır.’[33]
Hz. Nuh’un (as) kabri hakkında farklı rivayetler vardır. En çok kabul gören yerlerden biri Musul civarında medfun olduğudur. Musul, bugünkü Irak’tadır.
Hz. Nuh Peygamber’in (as) vefatı, bir çağın kapanışı, ama daha büyük bir çağın doğuşudur. Onun en önemli mirası, tevhîd inancını yeniden tesisi, imanlı bir neslin öncüsü ve inşacısı olmasıdır. Sabır ve azmin timsalidir. 950 yıl boyunca yılmadan insanlara hakkı anlatmasıyla örnek bir tebliğcidir.
Hz. Nuh Peygamber (as), vefatı ile fiziken aramızdan ayrılmış olsa da, onun sesi hâlâ insanlığa hitap etmektedir. Çağrısı, tüm semavî dinlerde yankı bulmuş, her kuşakta bir ahlâk uyarıcısı olarak yeniden hatırlanmış ve modern insanın kalbinde bir vicdan ışığı gibi parlaklığını muhafaza etmiştir.
IX. Arkeolojik Bulgular ve Tufan Hadisesi
A. Tufan Hadisesini Destekleyen Arkeolojik Bulgular

K.3375, Tufan anlatısının yer aldığı tablet, British Museum
Tufan anlatısı, sadece kutsal kitaplarda değil, Mezopotamya, Anadolu ve Hindistan gibi geniş coğrafyalarda mitolojik ve kültürel hafızada da önemli bir yer tutmuştur. Bu nedenle bilim dünyasında arkeolojik veriler ışığında bu anlatının tarihsel zemini ciddiyetle araştırılmıştır.
Aşağıda, tufanı destekleyen arkeolojik bulgular ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
1. Mezopotamya Katmanlarında Bulunan Sel Kalıntıları
1920’li yıllarda arkeolog Sir Leonard Woolley (ö 1960), Irak’taki Ur kentinde yaptığı kazılarda, yaklaşık 3 metre kalınlığında çamur tabakasına rastlamış ve bunun büyük bir selin izleri olduğunu ileri sürmüştür.[34] Bu tabakanın altında ve üstünde yerleşim izlerinin bulunması, tufandan sağ kalan insanların yeni bir uygarlık kurduğu görüşünü desteklemiştir.
2. Sümer, Akad ve Gılgamış Tabletleri
Tufan anlatısı, tarihi sıra itibarı ile, önce Sümerlere ait ‘Ziusudra’ anlatısında görülmektedir. Sümerce olarak yazılmış bu tarihi belge, MÖ. 2600’lü yıllara işaretlenmiştir. Eski bir Sümer şehri olan Nippur’daki bir kütüphanede bulunmuş, bazıları eksik ve kırılmış olan bu tabletlerde, Hz. Nuh’un (as) adı ‘Ziusudra’ olarak geçmiştir. Gılgamış anlatısının 11. Tableti’nde şöyle denilmektedir:
‘Gemi, Nişir Dağı’na oturdu… Dağ, gemiyi tuttu, salınmasına izin vermedi.’[35]
Tufan hadisesi ikinci olarak, Akadların ‘Atra-Hasis (Çok Akıllı)’ metninde görülmektedir. Bu metin, Kuzey Mezopotamya’daki Akad şehri olan Ninova’daki devlet kütüphanesinde bulunmuştur. Bu metnin Sümer yazıtlarından derlendiği, Akadca’ya tercüme edildiği ve MÖ. 1636 yılında yazıldığı anlaşılmıştır.
Tufan hadisesi üçüncü olarak, ‘Gılgamış’ metninde yer almaktadır. MÖ. 1200’lü yıllarda yazılmıştır. Bu metinler, açık bir şekilde tufanın tarihsel temelinin olduğunu göstermektedir.
3. Yüksek Rakımlarda Deniz Canlılarına Ait Fosillere Rastlanması
Bazıları, Mezopotamya’daki sellerin bölgesel olduğunu ve tüm yeryüzünü kaplayan bir tufan hadisesini desteklemediğini[36], bir kısım araştırmacılar biyolojik çeşitliliğin kısa sürede yeniden oluşmasının bilimsel olarak izah edilemeyeceğini[37], bazıları da yeryüzünün tamamını kaplayacak kadar su kütlesinin yeryüzüne nasıl geldiği ve nasıl yok olduğunun açıklanamadığını öne sürmüşlerdir.[38]
Ancak kanaatimizce, kuzey ve güney yarım küre fark etmeden, dünya çapında denizden 1500-2000 rakım yüksekliklerdeki dağ tepeleri ve yamaçlarında deniz kabuklularına rastlanıyor olması, küresel çaptaki tufanın çok açık izleridir. Zaten Hz. Nuh’un (as) gemisi, insanlar, hayvan ve bitki çiftleri ve tohumlarla dolu bir şekilde küresel bir gemidir.
İnsanlık tarihi açısından tufanın küresel bir mahiyet arz ettiği gerçeğinin ortaya çıkarılması çabası, höyükleri açan ve yitik kentleri gün yüzüne çıkaran geleneksel arkeologların çalışma alanlarının sınırlarını büyük ölçüde aşmaktadır. Büyük tufanın gerçekliğinin tam olarak anlaşılabilmesi, ancak büyük ve küresel çapta koordineli çalışmalarla mümkündür.
B. Tufan Hadisesinin Farklı Kültürlerdeki Yansımaları

Günümüzde Horsabad’da bulunan Dur-Şarrukin’deki Sargon II’nin sarayından, insan başlı kanatlı boğalar, Irak Müzesi.
Tufan anlatısı, dünyanın dört bir yanında farklı halkların mitoslarında yer bulmuş ve çoğunlukla tanrısal bir ceza ya da kozmik bir arınma aracı olarak vurgulanmıştır.
1. Sümer, Ziusudra Anlatısı:
‘Ziusudra’, Sümer mitolojisinde tanrıların büyük bir tufanla insanlığı yok etme kararı konusunda uyarılan bilge bir kraldır. Tanrı Enki’nin emriyle bir gemi inşa eder ve hayvanlarla birlikte kurtulur. Bu anlatı, Gılgamış Destanı’nda da Utanapiştim adıyla yer alır.[39]
2. Hindistan, Manu ve Balık:
Hindu mitolojisinde ‘Manu’, tanrılar tarafından uyarılan ve bir balığın (Tanrı Vişnu’nun enkarnasyonu) yardımıyla kurtarılan ilk insandır. Manu büyük bir tekne yapar ve tüm canlıların tohumlarını içine alır.[40]
3. Yunan Mitolojisi:
Deucalion ve Pyrrha, Zeus’un insanlığı cezalandırmak için gönderdiği tufandan, Deucalion ve eşi Pyrrha Prometheus’un yardımıyla kurtulurlar. Tufan sonrası yeniden insan soyunu başlatırlar. Bu anlatı da arınma ve yeniden doğuş temasını taşımaktadır.[41]
4. İnka ve Maya Mitolojileri:
Güney Amerika mitolojilerinde de büyük sellerin yaşandığına dair mitoslar bulunur. Meksika bölgesindeki efsaneler, insanlığın tanrılarla uyumsuzluğu sonucu tufanla yok edildiğini ve yeniden yaratıldığını anlatır.[42]
5. İskandinav Mitolojisi:
Bergelmir efsanesinde, Ymir’in öldürülmesiyle oluşan büyük tufan sonucu tüm buz devleri yok olur, yalnızca Bergelmir ve eşi dev bir sandıkta hayatta kalır.[43]
Bu anlatılar, tufan hadisesinin sadece yerel bir felaket olmadığını, insanlığın arınması, tanrısal müdahale, seçilmiş bireyler ve yeni bir başlangıç gibi mitolojik ortak temalar ve yapılar etrafında şekillendiğini göstermektedir.
C. Tufan Kıssasının Psikolojik, Sosyolojik ve Teolojik Yorumları
1. Psikolojik Yorum:
Carl Gustav Jung’a göre tufan anlatısı, kolektif bilinçdışının bir tezahürüdür. Su, Jung’un arketipler sisteminde bilinçaltını ve yeniden doğuşu temsil eder. Tufan, insan ruhunun kaostan düzene geçiş sürecini, arınma ve yeniden doğma ihtiyacını simgeler.[44]
Ayrıca, tufan figürü bastırılmış korkuların, suçluluk duygularının ve ilahi cezalandırmanın sembolik dışavurumu olabilir.[45]
2. Sosyolojik Yorum:
İşlevselci yaklaşımla tufan anlatısı, toplumsal kriz anlarında birleştirici bir mit işlevi görür. Toplumun düzenini tehdit eden ahlâkî bozulmalar karşısında, tufan gibi anlatılarla bir tür kolektif arınma sağlanır. Bu tür mitler, toplumun değer yargılarını yeniden tesis etmeye yönelik işlevsellik taşır.
3. Teolojik Yorum:
Tufan anlatısı, Tanrı’nın adalet ve merhamet sıfatlarını aynı anda gösteren ilahi bir müdahaledir. İlahi adalet, bozulmuş bir toplumu ortadan kaldırırken, ilahi rahmet, seçilmiş ve sadık bireylerin kurtuluşunu sağlar. Bu bağlamda tufan, sadece bir ceza değil, aynı zamanda yeni bir başlangıcın vaadidir.
Teolojik olarak tufan, insanla Tanrı arasındaki ahit kavramının temelini oluşturur. Hz. Nuh (as) ile yapılan ahit, ilahi düzenin ve sadakatin simgesidir.
X. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Edebî Analizi
A. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Edebi Tarzı ve Anlatım Teknikleri
Hz. Nuh Peygamber (as) anlatısı, yalnızca dini bir öğreti veya tarihi bir kayıt değil, aynı zamanda güçlü edebi unsurlar içeren derinlikli bir kıssadır. Kutsal metinlerdeki bu anlatı, karakterleri, olay örgüleri, sembolleri ve anlatım tarzlarıyla, klasik edebiyatın temel bileşenlerine sahiptir.
Bu bağlamda, Hz. Nuh (as) kıssasının edebi analizi, hem dini metinlerin edebi gücünü gösterecek, hem de bu metinlerin insanlık hafızasındaki etkisini anlamamıza katkı sağlayacaktır.
1. Anlatım Teknikleri ve Dili
Hz. Nuh (as) kıssası Kur’an-ı Kerîm’de, özellikle Hud, Şuara, Kamer ve Nuh surelerinde, Tevrat’ta ise Yaratılış 6-9 bölümlerinde oldukça dramatik ve yoğun bir dille aktarılmaktadır. Anlatının dili, sade fakat son derece etkileyici şekilde örülmüştür.
Kur’an-ı Kerîm’de, ‘Ant olsun ki Nuh’u kavmine gönderdik…’ (Araf, 7/59; Hud, 11/25; Müminun, 23/23; Ankebut, 29/14; Hadîd, 57/26; Nuh, 71/1) şeklindeki sıkça kullanılan tekrarlar ve uyarı kalıpları, anlatıya hem ritmik bir yapı kazandırmakta hem de kıssaya ahlâkî vurgu yapmaktadır.
2. Karakterlerin Edebî İşlevi
Hz. Nuh’un (as) şahsiyeti, sabır, azim ve inançla örülmüş bir peygamber şeklindedir. Kur’an-ı Kerîm’de kararlı bir mücadele adamı, Tevrat’ta ise itaatkâr ve kurtarıcı birey halindedir.
Hz. Nuh’un (as) kavmi ise, klasik trajedi anlayışında olduğu gibi, kibirli ve inatçı bir kitleyi temsil etmektedir. Bu karşıtlıklar, dramatik çatışmayı derinleştirmekte ve anlatıya epik bir boyut kazandırmaktadır.
3. Sembolizm ve Alegori
Dinler tarihçisi ve filozof Mircea Eliade’ye göre (ö. 1986) Hz. Nuh’un (as) gemisi, yalnızca fiziksel bir kurtuluş aracı değil, aynı zamanda iman ve ilahi korumanın sembolüdür. Yağmur ve tufan, Tanrı’nın gazabını ve dünya üzerindeki arınmayı temsil eder. Yeni bir başlangıç olarak değerlendirilen tufan sonrası dönem ise edebi anlamda ‘yeniden doğuş’ temasını taşır.[46]
Bu açıdan bakıldığında Hz. Nuh (as) anlatısı, insanlığın ahlaki sınavını, Tanrı’nın adaletini ve kurtuluş umudu gibi evrensel temaları işler.
4. Edebî Tür Olarak Kıssa
Hz. Nuh’un (as) hadisesi, edebiyatta ‘kıssa’ türünün öne çıkan örneklerdendir. Kıssalar, ibret verici öyküler olarak yalnızca tarihî bilgi taşımaz, aynı zamanda bireyin ruhsal ve ahlaki gelişimini hedefler.
Bu yönüyle kıssalar, klasik anlatı türlerinden olan epik, alegori ve didaktik unsurları bünyelerinde barındırırlar.
5. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Evrensel Edebiyat Üzerindeki Etkileri
Hz. Nuh (as) hadisesinin ‘tüm insanlığa’ hitap eden temaları vardır:
a. Arınma ve Yeniden Başlangıç
Tufan, doğanın ve insan toplumunun ahlâkî bir reset düğmesi gibidir. Her kültürde ifrattan ve tefritten kurtulma özleminin edebî bir yansımasıdır.
b. Dayanıklılık ve Sabır
Hz. Nuh’un (as) 950 yıllık tebliğ sebatı, insan ruhunun sarsılmaz direnci ve umuda tutunma potansiyelinin metaforudur.
c. Toplum-Âhenk İkilemi
Müminler – münkirler ikiliği, Antik Yunan edebiyatının temel eserleri İlyada ve Odysseia’nın yazarı Homeros’tan (MÖ. 9. yüzyıl) İtalyan şair ve siyasetçi Dante’ye (ö. 1321), İngiliz şair Milton’dan (ö. 1674) modern romanlara kadar sayısız metinde yankılanır.
Hz. Nuh (as) anlatısı, sadece ilahi kitaplarda değil, dünya edebiyatında geniş yer bulmuştur. İngiliz şair, ressam ve mistik vizyoner William Blake’in (ö. 1827) resimli şiirlerinde, Herman Melville’in (ö. 1891) Amerikan edebiyatı klasiklerinden kabul edilen Moby Dick adlı ünlü romanında, tufan kıssasının doğrudan ya da dolaylı etkileri görülür.
Hz. Nuh Peygamber (as) kıssası, hem biçimsel yapısı hem de içerdiği evrensel temalar bakımından, dünya edebiyatının merkezî arketiplerinden biridir. Kahramanın yalnızlığı, kozmik tufanın dehşeti ve yeniden doğuşun umudu, insan ruhunun en derin dinamiklerini kavrayan, her dilde ve her çağda yankı bulan büyük bir edebi değerdir.
6. Kıssanın Epik Özellikleri
Kur’ân-ı Kerîm’deki Hz. Nuh’un (as) tufan kıssası, destansı öğelere sahip olmakla birlikte, bütüncül bakımdan tam bir tevhîd kıssasıdır. Anlatı, kahramanlık, olağanüstülük ve kutsallık içeren motifleri barındırmaktadır. Ancak bu unsurlar, Kur’ân-ı Kerîm dilinde, Yüce Allah’ın nâfiz iradesini ve bütün bir insanlığa ibret mesajını vurgulayacak şekilde beyan edilmektedir.
Hz. Nuh (as), sabrı ve teslimiyetiyle büyük bir kahramandır. Tufan ise, kozmik bir ceza ve arınma vasıtasıdır. Zaman-mekân ölçeği, kıssaya epik bir evrensellik kazandırmakta ve kıssa, ibret çıkarılacak bir olaya dönüşmektedir. Tüm bu özellikler, kıssayı ahlâkî ve kutsal öğüt taşıyan epik bir unsur haline getirmektedir.
Bu bağlamda, Kur’ân-ı Kerîm’deki Hz. Nuh (as) tufanı anlatısı, imanı ve irfanı güçlendiren çok önemli ve parlak ilâhî bir öğretidir.
7. Kıssadaki Dil ve Üslup Analizi
Hz. Nuh (as) tufanına dair kıssanın, Kur’ân-ı Kerîm’deki dili ve üslûbu, hem muhteva hem de form bakımından belirgin özellikler taşır.
Konu ile ilgili başlıca üslûp unsurları şu şekilde düşünülebilir:
1. Parataktik (Basit) Anlatım ve Elliptik Yapı
Kur’ân-ı Kerîm’in genel üslubu olan parataxis stil (kelimeler arasında ikincil bağlaçlar veya koordine edici bağlaçları çok kullanmadan, tümceleri yan yana yerleştirme) ve asyndeton (bir pasajın ritmini hızlandırarak, tek bir fikri daha akılda kalıcı kılma etkisi gösterme sureti ile kısalık ve doğrudanlık), Hz. Nuh (as) kıssasında da göze çarpar.
Kur’ân-ı Kerîm’de, tufan ile ilgili detaylı ve ayrıntılı betimlemelerden kaçınılmış, ‘Ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım..’ (Hud, 11/25), ‘..kibirlendikçe kibirlendiler…’ (Nuh, 71/7), ‘Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında benimle muhatap olma..’ (Hud, 11/37) ve ‘..Tufan, zulümlerini sürdürdükleri sırada onları yakalayıverdi..’ (Ankebut, 29/14) gibi ayet-i kerimelerle, olaylar hızlı bir tempoda aktarılmıştır.
Bu laconic (çok az ifade kullanarak bir vakayı ifade etme veya tanımlama için kullanılan söz sanatı) yapı, okuyucunun / metnin dinleyicisinin zihninde uygun boşluklar bırakarak, ibret ve tefekkür imkânı üretir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sık başvurulan ellipsis (bağlamsal ipuçlarından anlaşılabilecek bir kelimenin veya kelimelerin, metinden çıkarılması ya da kullanılmaması) tekniği sayesinde, ‘..Tufan, onları yakalayıverdi..’ (Ankebut, 29/14) denildiğinde, okur hadisenin büyüklüğünü, tarihî ayrıntıları okumadan da hisseder.
2. Retorik ve Belâgat
‘Retorik’ ve ‘belâgat’ arasında kısmî farklılıklar bulunduğunu kabul etmekle birlikte, Kur’ân-ı Kerîm’de her iki edebî sanat türünün beraberce yer aldığını söyleyebiliriz.
İlkçağ filozoflarından Aristo’ya (MÖ. 384-322) göre retorik, muhatabın / dinleyicinin ‘karar verebilmesini etkilemek için vardır. Hatip konuşmasındaki kanıtı apaçık ortaya koymaya ve inanılır kılmaya çalışmakla kalmayıp, kendi karakterinin doğru olarak görünmesini sağlamalı, karar verecek olan dinleyicilerini de doğru bir düşünüş tarzına girdirmelidir.’[47]
İlk İslâm filozofu ve Meşşâî okulunun kurucusu Ya‘kūb b. İshak el-Kindî (v. 252/866), retorik kelimesinin karşılığının belâgat olduğuna dikkat çeker ve Aristo’nun ‘Retorik’ kitabının ‘Belâgat Hakkında’ anlamına geldiğini belirtir.[48]
Arap dili alimi ve Mutezile kelamcısı er-Rummânî’ye (v. 384/994) göre belâgat, ‘lafzın anlamının, en güzel şekilde dinleyicinin kalbine akıtılmasıdır.’[49] Rummânî’nin bu tarifinde ‘lafız’ kelimesi somut kısmı, ‘kalbine akıtılması’ cümlesi ise soyut ya da psikolojik kısmı işaretlemektedir.
Eş‘arî âlimimiz Fahrüddîn er-Râzî’ye (v. 606/1210) göre belâgat, ‘kişinin içinden geçen hususları, anlamı bozan aşırı kısaltmalardan ve bıktırıcı uzatmalardan kaçınarak, ibare vasıtasıyla karşı tarafa aktarmasıdır.’[50]
Kur’ân-ı Kerîm’de, saf edebî belâgat çerçevesindeki ayet-i kerîmelerde, ahenkli, akılda kalıcı bir dil kullanılır. Mesela Hz. Nuh (as) ve tufan kıssasında, dinamik fiiller ve etken cümleler tercih edilir. Üslûbî açıdan kelime tekrarları, paralel cümle dizileri ve ikili tekrarlarla ritimde süreklilik sağlanır ve muhatapları dikkatli bir dinleyişe davet eder. Bütün bu yapısal ögeler, ‘öğretici ve tesirli’ bir metin üretmektedir.
3. Halka (Ring) Kompozisyonu
Daha geniş bağlamda değerlendirildiğinde, Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok suresinde olduğu gibi, Hz. Nuh (as) kıssasında da halkasal (ring) kompozisyon izleri görülür. Yani kıssanın başlangıç ve bitişindeki tematik ögeler, simetrik olarak birbirlerine karşılık gelir. Merkezde Hz. Nuh’un (as) çağrısı ve geminin inşası vurgulanırken, çevresel halkalarda inkârcıların tutumu tekrarla ele alınır. Bu yapısal düzen, metnin bütünlüğünü güçlendirir ve ‘ibret aynası’ etkisini artırır.[51]
4. Ritim, Uyak ve Ses Ahenkleri
Kur’ân-ı Kerîm ayetleri, klasik Arap şiirinden farklı olarak, tam kafiye yerine yarım-uyak (dize sonlarındaki sözcüklerde tek ses benzerliği) ve iç kafiye kullanır. Hz. Nuh (as) kıssasında da ‘gemi’, ‘şükür’ ve ‘kavim’ gibi kelimelerin tekrarında, asonans (yarım uyak) ve aliterasyonla (seste bir uyum elde etmek için başvurulan ve sözcük başlarında ya da ortalarında aynı ünsüzün ya da aynı hecenin yinelenmesine dayanan stil) psikolojik bir vurgu vardır. Ayrıca, ‘şimdiki zaman’ kalıbındaki kelimelerle kurulan ses motifleri, ayetleri ezberlenebilir kılar.
5. İlâhî Söz ve Peygamber Sözü Arasındaki Ayrım
Hz. Nuh (as) kıssasının üslup çözümlemesi ile ilgili olarak dikkat çeken nokta, ilâhî konuşma (Yüce Allah’ın buyruğu) ve Hz. Nuh’un (as) peygamber olarak dualarının ve hitaplarının farklı tonlarda verilmesidir. Yüce Allah’ın fermanları genellikle, üçüncü tekil şahıs anlatıma göre (dışarıdan bir gözlemci gibi olayların aktarılması ve fiillerin de ‘gördü, yaptı, başladı, vb.’ gibi genellikle üçüncü tekil kişiye göre çekimlenmesi) olurken, Hz. Nuh’un (as) yakarışları ve uyarıları ise birinci tekil şahıs kalıbındadır ve doğrudan alıntı ‘رَبِّ ٱغْفِرْ لِي’ ‘Rabbim, beni bağışla..’ (Nuh, 71/8) şeklindedir. Bu strateji, metinsel katmanları ayrıştırarak, muhatap nezdinde mesajın ‘korolar’ halinde yankılanmasını sağlamaktadır.
6. Öğretici ve İbret Odaklı Dil
Son olarak, Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Nuh (as) kıssasında hedeflenen ‘ibret’ boyutu, dilin en sade unsurlarına yüklenmiştir. Mecaz ve teşbihler kullanılmamıştır. Aksine dünyevî-tarihi gerçeklik vurgusu yapılmıştır. Dil, epik bir anlatımdan ziyade, ahlâkî-dini bir tebliğ halindedir.
Bu üslûp özellikleri, Hz. Nuh (as) tufanı kıssasının hem edebî zenginliğini, hem de Kur’ân’ın öğretici misyonunu bir arada sunmaktadır. Metnin taşıdığı ritmik yapı, retorik unsurlar ve semantik yoğunluk, dinî ve edebî etkiyi derinleştirmektedir.
XI. Tufan Kıssasında Yer Alan Maddî Unsurlar
Kur’ân-ı Kerîm’deki Hz. Nuh (as) Tufanı kıssasında öne çıkan başlıca maddî unsurlar ve anlamlar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Gemi (السَّفٖينَة / الفُلْكُ)
‘Gemi / السَّفٖينَة’ (Ankebut, 29/15) Bir kurtuluş aracı, iman topluluğunun sığınağıdır. Hz. Nuh’un (as) gemisi, aynı zamanda bir ‘iman gemisidir.’ İnananları selâmete ulaştıran ilâhî bir yapıdır.[52]
Sefine, aynı zamanda ümmet bilincinin ve peygamberin yol göstericiliğinin simgesidir. Gemi, insanın ‘dünyevî elemlerden’ kurtulup, Yüce Allah’a yönelmesini temsil etmektedir.
2. Tufan (الطُّوفَانُ) Suyu
Ankebut, 29/15’te beyan edilen ‘tufan’, taşkın şeklinde hem yerden hem de gökten gelen sudur, İlâhî azap ve aynı zamanda bir arınma unsurudur. Sel, Allah’ın zulmü ve kötülüğü temizleyen bir adalet tecellisidir.[53]
Su, inananlar için rahmet, inkârcılar için gazabı betimlemektedir. Su, kaos ve düzen arasındaki sınırı kurmakta, hem yıkıcı hem de arındırıcı bir ‘yeniden başlangıç’ anlamını ifade etmektedir.
3. Geminin Cudi Dağına Oturuşu
Yeni hayatın temeli, ilâhî sözün sabit noktasıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de geminin Cudi Dağı’na oturması (Hud, 11/44), inkârcıların çaresizliğini, inananların ise yeni bir sayfa açışını gösterir. Dağ, kozmik düzeni simgeleyen ‘kutsal merkez’ imgesi halindendir. Kur’ân-ı Kerîm’de tufan sonrası sabitlik, ilâhî adaletin ve yeni bir ümmetin temellerini göstermektedir.
4. Hayvan Çiftleri
Varlık çeşitliliğinin ve yaratılışın korunmasıdır. Her türden çiftlerin alınması, evrensel bir kurtuluş ve koruma planını ima eder. Bu motif, ‘kozmosun yeniden inşası’ perspektifiyle, tufan sonrasında hayatın devamlılığına işaret eder.[54]
Az bir müminler topluluğunu oluşturan ‘insanların’ yanı sıra, belirli cinslerden ikişer çift ‘hayvanların’ hatta bazı rivayetlerde bitki çeşitlerinin de gemiye alınması, bütün bir canlılar dünyasının ahlâkî ve ilâhî sorumluluğa dâhil olduğunu göstermektedir.
5. Tufan Sonrası Maddî Yerleşim
Tufan ile ilgili olarak Sümer tabletlerinde Eridu (Eridug), Bad-Tibira, Larak, Sippar ve Şuruppak olmak üzere beş şehrin adı bulunmaktadır. Ziusudra ayrıca Dilmun topraklarına yerleşmiş ve Tufan’dan sonra Lagaş, Kiş, Nippour, Urouk ve Oumma şehirlerini kurmuştur.[55]
Tufan kıssası, ahlâkî bir reset düğmesi, toplumsal yeniden başlangıç işlevi görmektedir. Gemi, su ve dağ imgeleri, iman eden topluluğun sevgi, bağlılık ve teslimiyetlerini hatırlatır. Yaratılışın bütünlüğünü ve peygamberler arası sürekliliği vurgular. Kur’ân-ı Kerîm’deki bu kıssa, hem derin ahlakî / ilâhî mesajlara dikkat çeker, hem de edebî zenginliğini açıklamada anahtar rol oynar.
A. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesinin Kültürel Etkileri

Ashurnasirpal’in Horsabad’daki Sargon Sarayı’ndan kanatlı aslan, British Museum
Hz. Nuh Peygamber (as) kıssasının İslâm ve Batı dünyasında başlıca sanat dallarındaki yansımaları şu şekilde özetlenebilir:
1. Resim
Rönesans ve Barok: Pieter Bruegel’in ‘Büyük Tufan’ (1563) adlı tablosu, kaotik doğa güçleri karşısındaki insanı dramatik bir sahneyle sunar.
Romantizm: Eugène Delacroix’nin fırçasından çıkan (1618), ‘Christ Asleep During the Storm’ olarak da bilinen, denizde fırtınayla mücadele eden bir teknenin dramatik sahnesini tasvir eden tablosunda, dinamik kompozisyonu ve güçlü duyguları iletmek için renk ve ışığı kullanmış, dalgaların gücünü ve insanın küçüklüğünü vurgulamıştır.
Osmanlı ve İslâmî Minyatür: 16.–17. yy. albümlerde Hz. Nuh’un (as) gemisi ve tufan betimlemeleri, süslemeli çerçeveler ve zengin renk paletiyle gösterilir. Kıssa, hem öğretici hem dekoratif işlev görür.
2. Heykel
Gotik ve Rönesans Dönemi: Katedral cephelerinde tufandan kaçan hayvan çiftlerini işleyen kabartmalar, örneğin Chartres Katedrali’nin ‘Tufan Kapısı’ motifleri yer alır.
Modern Heykel: Carl Milles’in İsveç’teki ‘Tufan Çaylası’ (1937) heykeli, stilize edilmiş gemi formuyla insanın umuda tutunuşunu anlatır.
İslâmî Mimari Süslemeleri: Selçuklu ve Osmanlı eserlerinde, kıtalar arasında desen olarak tufan gemisi sembolü, ahşap oyma ve taş işçiliğinde karşımıza çıkar.
3. Müzik
Oratoryo ve Opera: Avusturyalı klasik müzik bestecisi Joseph Haydn’ın (ö. 1809) ‘Die Schöpfung’ (Yaratılış) oratoryosu, Hz. Nuh (as) kıssasını ‘Cennet Bahçesi’ bölümlerinde yorumlar.
Fransız besteci ve piyanist Camille Saint-Saëns (ö. 1921) ve Rus kökenli Igor Stravinsky (ö. 1971) gibi besteciler de tufan motifini ‘su temaları’ ile müziksel bir simgeye dönüştürmüştür.
Çağdaş ve Dünya Müziği: Batı klasik müziğinde ‘Flood’ başlıklı eserler, elektronik ve koro düzenlemeleriyle tufanın yıkıcılığını seslendirmeyi dener. Bazı tasavvufi ilahilerde Hz. Nuh’un tevekkül duası, melodik motif olarak karşımıza çıkar.
4. Edebiyat
Klasik ve Modern Roman: İrlanda asıllı yazar John Steinbeck’in (ö. 1968) East of Eden romanında Hz. Nuh (as) kıssasına yapılan doğrudan göndermeler, insanın yeniden doğuş ve kardeşler arası çatışma temalarını işler.
Şiir: Şair, ressam ve mistik vizyoner William Blake’in (ö. 1827) ‘The Flood’ şiirinde, tufan hem Tanrı’nın adaleti hem de merhameti ekseninde ele alınır. Osmanlı divan şairleri de gazellerinde ‘tufan’ metaforuyla ahlâkî uyarılarda bulunur.
Kur’ân Tefsirleri ve İlâhîler: Arapça ve Farsça tasavvufî nazımlar, Hz. Nuh’un (as) sabrını ve tevekkülünü öne çıkaran beyitlerle kıssayı lirik bir anlatıya taşır.
Bu örnekler, Nuh Peygamber kıssasının sanatın her alanında evrensel bir ilham kaynağı olarak nasıl işlendiğini gösterir.
B. Popüler Kültürde Hz. Nuh Peygamber (as)
Hz. Nuh Peygamber (as) kıssası, özellikle sinema ve televizyon yoluyla geniş kitlelere ulaşarak popüler kültürde de önemli bir yer tutmaktadır.
Aşağıda başlıca örnekler gösterilmeye çalışılmıştır:
1. Filmler
Darren Aronofsky’nin Noah (2014) Filmi:
Russell Crowe’un başrolde olduğu bu büyük bütçeli Hollywood yapımı, Hz. Nuh’un (as) içsel çatışmalarını ve çevreci temalarını öne çıkarır. Film, İncil metnindeki kısa anlatımı genişletip Enoch kitabı unsurları ve ‘taş devler’ (Nephilim) gibi eklemelerle epik bir görsel şölen sunar.[56]
Hallmark’ın Noah’s Ark (1999) mini dizisi:
Jon Voight’ın canlandırdığı Hz. Nuh (as), 180 dakikalık iki bölümlük formatta Tevrat anlatısını dramatize eder. Amerikan ve Avustralya ortak yapımı olarak, dönemin televizyon izleyicileri arasında popülerlik kazanmıştır.[57]
BBC One’ın The Ark (2015) televizyon filmi:
Kenneth Glenaan’ın yönettiği bu tek bölümlük televizyon filmi, Yaratılış’taki tufan öyküsünü ve Enoch geleneğini harmanlayarak modern bir dramatizasyon sunar. David Threlfall’ın Hz. Nuh (as) rolü, karakterin insanî yönlerini vurgular.[58]
2. Televizyon Dizileri ve Animasyon
Filipin yapımı Noah (2010–2011):
ABS-CBN kanalında yayınlanan, fantezi-dram türündeki bu dizi, hikâyeyi çağdaş bir şehir ortamına taşıyarak Hz. Nuh (as) karakterine mitolojik ögeler katar. Başrolde Piolo Pascual vardır.[59]
Hristiyan animasyon serileri:
Superbook’un ‘Noah Hears from God’ bölümü, çocuklara Hz. Nuh (as) kıssasını didaktik bir anlatımla sunar.[60]
Testament: The Bible in Animation seri animasyonunda da ilk bölümde tufan anlatısına yer verilir.[61]
3. Diğer Popüler Kültür Ürünleri
Çocuk Eğitici Programları ve Çizgi Filmler:
Schoolhouse Rock!’ın kısa müzikli bölümleri, matematik ve ahlâk derslerini Hz. Nuh’un (as) gemisi metaforuyla pekiştirir.[62]
VeggieTales gibi Hristiyan çocuk serilerinde ‘Noah’s Ark’ bölümleri, dindar eğitici içerik sağlar.
Belgeseller ve Minik Prodüksiyonlar:
YouTube ve çeşitli dijital platformlarda ‘The Days of Noah’ gibi adlarla sunulan belgeseller, peygamberin mesajını kıyametle ilişkilendirir ve günümüze dair ‘tufan’ metaforlarıyla yorumlar.
Bu yapımlar, Hz. Nuh Peygamber (as) öyküsünü farklı anlatım dilleriyle ele alarak bilhassa ibret boyutunda izleyicilerine sunmuş, ikonografik ‘gemi’ ve ‘tufan’ imgelerini sinema-perde görselliğinde, televizyon ve animasyonda farklı kuşaklara taşımıştır.
C. Hz. Nuh Peygamberin (as) Hadisesi ve Günümüz Toplumu
Hz. Nuh Peygamber (as) kıssası, günümüz toplumlarında farklı katmanlarda ve çeşitli açılardan algılanmakta, hem dinî hem de kültürel, sosyolojik ve ekolojik bağlamlarda sıklıkla yeniden yorumlanmaktadır.
1. Dinî Toplumlarda Tevhîd ve Sabır Örneği
İslam Dünyası:
İslâmî eğitim ve vaazlarda Hz. Nuh’un (as) sabrı, uzun süren tebliğ mücadelesi ve Cenâb-ı Hakk’a teslimiyeti ön plandadır. Bugün de toplumsal değişim ve kriz dönemlerinde, Hz. Nuh (as), ‘azınlık durumuna rağmen hak yolunda ısrar etme’ modelidir.
Hıristiyan ve Yahudi Toplulukları:
İncil ve Tevrat’a dayalı geleneklerde, Hz. Nuh’un (as) hadisesi kurtuluş ve ilâhî lütuf sembolüdür. Vaftiz törenlerinde ‘su ile arınma’ imgesi, Hz. Nuh (as) tufanına göndermelerle açıklanır.
2. Seküler ve Akademik Yaklaşımlar
Evrensel Arketip:
Psikoloji ve mitoloji çalışmaları Hz. Nuh’u (as), ‘kıyamet-sonrası yeniden doğuş’ arketipi olarak değerlendirirler. Mitoloji uzmanı Joseph Campbell’in (ö. 1987) ‘monomyth’ ya da ‘hero’s journey’ (kahramanın yolculuğu) teorisinde tufan, ölüm-yeniden doğuş egzersizinin evrensel bir ayağı olarak yorumlanır.
‘Monomyth’, maceraya atılan, belirleyici bir krizden zaferle çıkan ve eve değişmiş ya da dönüşmüş olarak dönen bir kahramanı içeren hikâyelerin ortak şablonudur.
Tarihsel ve Arkeolojik İnceleme:
Bazı bilim insanları, tufan hikâyelerini bölgesel sellerle ilişkilendirerek, efsane ve tarih arasındaki sınırları tartışır. Hz. Nuh kıssası, ‘felâketlerin’ toplumsal hafızaya dönüşmüş bir yansıması olarak görülür.
3. Çevresel ve Ekolojik Metafor
İklim Krizi Bağlamı:
Günümüzde aşırı hava olayları, su baskınları ve ekosistem kırılganlıkları, Hz. Nuh’un (as) kıssası bağlamında ‘doğaya saygı’ ve ‘insan-merkezci yaklaşıma ders çıkarma’ vesilesi sayılmaktadır. Sürdürülebilirlik, tufan metaforuyla ‘tekrar eden bir temizlik’ yerine ‘koruma ve denge’ye vurgu yapacak şekilde yeniden ele alınmaktadır.
Popüler Çevreci Aksiyon:
Çevre örgütleri, Hz. Nuh’un (as) gemi inşasını, ‘toplumsal hazırlık ve direnç’ örneği olarak sunmaktadır. Erken uyarı sistemleri ve altyapı yatırımları, metaforik biçimde ‘modern gemi’ inşasıyla kıyaslanmaktadır.
4. Kültürel Temsilde Değişen Roller
Sanat ve Medya:
Sinema ve dizilerde Hz. Nuh (as), çoğunlukla karmaşık karakter derinlikleriyle işlenir. Amerikalı film yönetmeni ve senarist Darren Aronofsky’nin Noah filmindeki gibi ‘çevreci peygamber’ vurgusu, klasik kurtarıcı figüründen modern bir anti-kahramana kadar çeşitli yorumlar doğurmuştur.
Edebiyat ve Çizgi Romanlar:
Distopik kurgularda tufan fikri, ‘dünya sonrası’ senaryolarının temel taşlarından biri haline gelmiştir. Hz. Nuh (as), toplumu kurtarmaya çalışan birey metaforu olarak yeniden üretilmektedir.
5. Toplumsal ve Psikolojik Boyut
Mücadele ve Umut Simgesi:
Özellikle savaş, göç ve mültecilik gibi travmatik deneyimler yaşayan topluluklar, Hz. Nuh’un (as) kıssasını ‘güvenli liman’ ve ‘umut gemisi’ olarak benimsemektedirler.
Dijital Çağda Anlatı:
Sosyal medyada tufan motifleri, hashtag kampanyalarında ‘reset’ ve ‘yeniden başlama’ vurgularıyla öne çıkmaktadır. Viral görsellerde gemi ve sel sahneleri, toplumsal krizlere dikkat çekmek için sıklıkla kullanılmaktadır.
Hz. Nuh (as) kıssası, günümüzde hâlâ hem imanî ve ahlâkî bir örnekleme hem de evrensel arketip ve ekolojik uyarı metaforu olarak güçlü bir şekilde yaşatılmaktadır. Dinî öğreti perspektifinden sabır ve teslimiyet dersi verirken, akademik, ekolojik ve popüler kültür alanlarında da ‘yeniden doğuş’, ‘hazırlık’ ve ‘umut’ kavramlarını besleyen çok katmanlı bir miras sunmaktadır.
Sonuç
‘Hz. Nuh (as): Çağrıdan Tufana II – Kutsal Metinler, Arkeoloji ve Ahlâkî Mesajlar Işığında’ başlıklı bu ikinci incelememizde, öncelikle Hz. Nuh Peygamberin (as) tevhîd davetinin hem bireysel hem toplumsal boyutları, ardından tufanın mühendislik ve mitolojik boyutları ele alınmaya çalışıldı.
Kur’ân-ı Kerîm, Tevrat ve Sümer kaynaklarındaki ortak ve farklı noktalar, metinler arası etkileşimin zenginliğini gözler önüne sererken, arkeolojik kayıtlar, tufan anlatılarının muhtemel tarihsel izlerini gözlerimiz önüne serdi.
Edebi çözümlemede, çağrı ve tufan arasındaki gerilimli geçişin sembolik evrenselliği vurgulanarak, kıssanın insanlık mirasındaki yeri ve önemi pekiştirildi.
Hz. Nuh (as) kıssası yalnızca antik bir tufan anlatısı değil, çağrının gücünü, felaketin arınma boyutunu ve yeniden doğuşun umudunu harmanlayan zaman üstü bir öğreti olarak bütün canlılığı ile karşımızda durmaktadır.
Şimdi, Hz. Nuh’un (as) kavminin helak sebeplerini ve küresel bir tufanın teolojik gerekçelerini, bazı alt başlıklar dahilinde çalışmamızın ‘sonuç’ kısmına yansıtmaya çalışacağız.
1. Ahlaki Çöküntü ve Azgınlık
Hz. Nuh’un (as) kavminin ileri gelenleri ve zenginleri, tevhîd davetine karşı son derece kibirleniyor, kendilerini daha üstün görüyor ve fakir müminleri küçümsüyorlardı. Bu kibir, onların hakikati görmelerine engel oluyordu. Hz. Nuh (as) kavminin ileri gelenleri (el-mele), sahip oldukları mal, mülk ve toplumsal statü gibi unsurlar nedeniyle, kendilerini sınıfsal açıdan üstün görüyor, Hz. Nuh’un (as) davetini, ‘seviyelerine’ uygun bulmuyorlardı. Entelektüel anlamda geleneksel bilgilerini mutlak anlamda doğru kabul ediyor, ilahi vahyi ve peygamberin uyarılarını duymak bile istemiyorlardı.
Yüce Allah’ın koyduğu sınırları tanımamada, her türlü günahı pervasızca işlemede, dünyevi zevklere aşırı düşkünlükte çok fazla ileri gitmişlerdi. Kendilerinde tam bir isyan hali hakimdi. Toplumsal ahlâkın temelden sarsıldığı bir durum söz konusuydu. İnsanlar arasında şefkat, merhamet gibi erdemler zayıflamış, hatta yok olmuş, kalpler kaskatı kesilmiş ve katılaşmıştı. Bu durum, zulmün ve haksızlığın artmasında en birinci muharrikti.
2. Şirkin ve Putperestliğin Yaygınlaşması
Hz. Adem (as) ile başlayan, insanlığın ‘ikinci babası’ Hz. Nuh (as) ile devam eden, Yüce Nebi Hz. Muhammed ile (sas) doruk noktasına ulaşan ve Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine gönülden inanmanın parlak bir unvanı olan ‘tevhîd’, sadece soyut bir inanç değildir. O, aynı zamanda, adaletin, merhametin, dürüstlüğün ve önemli diğer ahlâkî erdemlerin, sağlıklı bir toplum düzenini beraberinde getirmesinin şaşmaz pusulasıdır.
Şirk ve putperestlik ise, her tür ahlâkî düzeni temelinden sarsar ve yok eder. Putperestlik, Yüce Allah’tan başkasına kulluğu meşrulaştırdığı için, insanların birbirlerine karşı keyfi ve zalimce davranmalarının önünü açar.
Kur’an-ı Kerîm’de vurgulanan ‘fesad fi’l-arz / yeryüzünde bozgunculuk’ (Hud, 11/116) kavramı, Hz. Nuh’un (as) kavminin durumunu özetler. Bu durum, sadece inançsızlık değil, aynı zamanda toplumsal düzenin, ahlâkın ve adaletin topyekun çöküşüdür.
Allah Teâlâ, zulmün ve fesadın belirli bir noktaya ulaşmasından sonra müdahale etmektedir. Bu, Yüce Allah’ın evrene koyduğu yasalardan (sünnetullah) birisidir. Tufan, ilahi adaletin bir tecellisi olarak, yeryüzünü şirkten ve zulümden temizlemenin, yeni ve arınmış bir başlangıç yapmanın silinmez bir simgesidir.
Hz. Nuh (as) tufanı, sonraki nesiller için de bir uyarı ve ibret vesilesidir. Yüce Allah’ın emirlerine karşı gelmenin, zulüm ve ahlâksızlıkta ileri gitmenin sonuçlarının ne kadar ağır olabileceği açık bir şekilde görülmektedir.
Putperestlik, Hz. Nuh (as) tufanının teolojik sebepleri arasında temel bir rol oynasa da, inançsızlığın bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve toplumun her katmanına yayılmış sosyal adaletsizlik, zulüm, ahlâkî çöküntü, kibir ve peygambere karşı düşmanca tutumlar da tufanın oluşmasındaki önemli ve etkili faktörlerdir.
Teolojik bir ders olarak tufan, inancın ve ahlâkın birbirlerinden ayrılamayacağını, birinin bozulmasının diğerini de etkileyeceğini gösteren çarpıcı ve çok yüksek bir örnektir.
3. Sosyal Adaletsizliğin ve Zulmün Artması
Hz. Nuh (as) kavminde, sosyal tabakalaşmadaki adaletsizlik derinleşmiş, zenginlerin ve nüfuz sahibi olanların, fakirleri ve güçsüzleri sömürdüğü vahşi bir düzen hakim hale gelmişti. Toplumda adalet mekanizması işlemiyor, hak ve hukuk yok sayılıyor, güçlünün dediği oluyordu. Bu durum, genel bir kaosa ve güvensizliğe yol açıyordu. Ticarette ise, hile, aldatmaca, ölçü ve tartıda eksiklik gibi ekonomik adaletsizlikler son derece yaygınlaşmıştı. İnsanlar birbirlerinin mallarına haksız yere el uzatıyordu.
Hz. Nuh’un (as) kavmi, kendilerine tebliğ edilen Yüce Allah’ın koyduğu ahlâkî, sosyal ve bireysel sınırları tanımıyor, her türlü günahı ve taşkınlığı meşru görüyordu. Helal-haram düşüncesi yoktu. Dünyevi zevklere ve şehvetlere tam bir inhimak söz konusuydu. Bu, toplumsal ahlâkın temelden sarsılmasına yol açmaktaydı. Başlangıçta yadırganan kötülükler, zamanla o kadar yaygınlaşmıştı ki artık normal karşılanır hale gelmişti. Bu, kötülüğe karşı toplumsal direncin kırılması demekti.
İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma mekanizması işlemiyordu. Erdemli davranışlar (iman, dürüstlük, adalet) değersizleşirken, ahlâksızlık ve güç gösterisi prim yapıyordu. Sürekli günah işlemek ve ilahi uyarıları reddetmek, kalplerin katılaşmasına ve mühürlenmesine yol açmaktaydı. Bu durum, doğruyu görme ve kabul etme yeteneğini ortadan kaldırıyordu. Başkalarının acılarına, sıkıntılarına karşı müthiş bir duyarsızlık hakimdi. Zayıflara, muhtaçlara yardım etmek yerine onları sömürme ve aşağılama eğilimi vardı.
Hz. Nuh’un (as), yüzyıllarca süren samimi davetine, gözyaşlarına ve uyarılarına rağmen, kavmin büyük çoğunluğu alaycılık ve düşmanlıkla karşılık vermiş, onun içten çabalarına karşı en ufak bir merhamet veya anlayış göstermemişti. Hz. Nuh’un (as) şahsına, mesajına ve ona inananlara yönelik sürekli bir alay, küçümseme ve iftira kampanyası yürütülmüştü. Bir anlamda bu durum, hakikati duymamak için bir savunma mekanizmasına dönüşmüştü. Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine dair evrendeki sayısız delillere, Hz. Nuh’un (as) peygamberliğine dair işaretlere karşı kör ve sağır kesilmişlerdi. Kendilerine sunulan tövbe ve rahmet kapısını defalarca reddetmiş, günahlarında ve inkarlarında ısrarcı olmuşlardı.
Yeni nesiller, bu bozuk ahlâkî ortamda yetişiyor, kötülüğü ve azgınlığı normal kabul ederek büyüyorlardı. Toplum, tekrar be tekrar kötülük üreten kısır bir döngüye girmişti. Günahta ve düşmanlıkta inatçı bu hal, ilahi müdahalenin kaçınılmazlığını hazırlamıştır.
Toplumdaki derin ahlâkî çöküntü ve azgınlık, Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmemenin, O’na denk seviyede görülen sanemperestliğin sonucudur. Çünkü Yüce Allah’a iman, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda O’nun (cc) koyduğu ahlâkî ilkelere uymayı da gerektirmektedir. Şirk, bu ahlâkî referans noktalarını ortadan kaldırmakta ve insanları kendi heva ve heveslerinin kölesi yapmaktadır.
Hz. Nuh’un (as) kavminin durumu, ahlâkî çöküntünün toplumu içten içe nasıl çürüttüğünü, ilahi rahmet ve uyarılara karşı nasıl duyarsızlaştırdığını ve nihayetinde toplumsal bir helaki nasıl kaçınılmaz kıldığını gösteren çok trajik bir örnektir.
Bu, sadece geçmişe ait bir kıssa değil, her dönemde toplumların yüzleşebileceği tehlikelere işaret eden evrensel bir ibret tablosudur. Ahlâkî değerlerin yitirildiği, zulmün ve azgınlığın normalleştiği toplumların ayakta kalmaları mümkün değildir.
İnsanlığın ilk kıyameti, Hz. Nuh (as) dönemindeki tufan ile gerçekleşmiştir. Tufan ile gelen kıyamet neticesinde, Hz. Nuh’un (as) gemisine giren bir rivayette 40, bir diğer rivayette ise 80 kadar inanan kurtulmuş, Hz. Nuh’a (as) ‘çok az kişi iman etmiş’ (Hud, 11/40), diğer bütün insanlar kıyamet benzeri bir tufan ile yok olmuşlardır. Yok olanların tamamı dinsiz ya da müşriktir.
İnsanlığın ikinci ve son kıyameti ise, Yüce Nebi’nin (sas) haber verdiği üzere, tıpkı Hz. Nuh (as) döneminde olduğu gibi, ‘Allah Allah diyen hiç kimsenin kalmadığı’, insanlığın tamamen dinsizleştiği bir dönemde gerçekleşecektir.[63]
İşin doğrusunu Yüce Allah bilir, dönüşümüz ve yönelişimiz O’nadır (cc).
Çok kıymetli okuyucu.
Yüce Allâh’ın yüksek izinleri ve inayetleri ile, tıpkı altın arayıcılarının, sabırla toprağı kazması gibi, bilgiyi ve anlamı ararken, tarihin, mitlerin, düşüncelerin ve metinlerin katmanlarını kazmış olduk.
Evet, bazı yerlerde taş çıktı, bazı yerlerde sadece toz ve kum. Ama bazen -işte o anlarda- gerçek bir altın damarı olarak ışıldayan çok önemli bir bilgilere, düşüncelere ve anlayışlara biiznillâh ulaştırılmış olduk.
Sizlerle birlikte yürüdüğümüz bu düşünsel yolculukta, toprak ve kum, geçmişteki fazlaca değerli olmayan bilgi katmanlarını, kazma ve kürek gibi alet-edevat, sorularımızı ve merakımızı, yakaladığımız altın damarı ise, amacı tam ve en yüksek belagat ile açıklayan hikmetli anlatımı, doğruları ve güzellikleri ifade ediyor.
Şimdi, bu yolculuğumuzu, kırık-dökük de olsa bir dua ile tamamlamak istiyoruz.
Dua
Ey gökleri direksiz tutan Rahman, ey tufanları rahmetlere çeviren Rahîm. Sen ki Hz. Nuh’un (as) yüreğini sabırla doldurdun. Sen ki dağlar gibi dalgalar arasında, fırtınalar ve boranlarla dolu sularda gemisini yüzdürdün. Bizleri de gözetiminde tuttuğun Hz. Nuh’un (as) gemisindeki inananlar gibi, lütfunla sahil-i selamete çıkar Ya Rab!
Ey yerlerin ve göklerin Rabbi. Gönlümüze Hz. Nuh’un (as) sarsılmaz tevekkülünü, dilimize vird-i zeban ettiği duasını, adımlarımıza onun izini takip gücü ver. Ya Rab, zulmün azgın tufanlarından bizleri koru, nefsimizin girdaplarında boğulmamıza izin verme. Bizleri, her çağın kurtuluş gemisi olan salih amellere muvaffak kıl ve salih kulların zümresine dahil et.
Ey Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm. Bizleri, Hz. Nuh’un (as) yolunu devam ettiren Hz. İbrahim (as) gibi kahramana, Hz. Musa (as) gibi yüksek kamete, Hz. İsa (as) gibi yüce ruhanîye, Hz. Muhammed (sas) gibi ışık saçan kandile (Senin salât ve selâmın bütün peygamberlerin üzerlerine olsun) layık eyle. Tevhîde sımsıkı sarılanlardan, rahmet deryasına yelken açanlardan kıl… Âmin, elfü elfi âmîn.
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ
‘(Ey Rabbimiz) Seni tenzih ederiz. Bizlere öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Hiç şüphesiz Alîm (her şeyi en ince ayrıntısı ile), Hakîm (sonsuz hüküm ve hikmet sahibi) Sensin.’
(Bakara, 2/32)
[1] Köksoy, Nuh Tufanı ve Sümerlerin Kökeni, s. 216, Yeni Avrasya Yayınları, Ankara-2003.
[2] George Smith, Babil Tarihi, s. 19, (Çev. Ahmet Çelik), Dorlion Yayınları, Ankara-2024.
[3] William B. F. Ryan – Walter C. Pitman, Nuh Tufanı: Tarihi Değiştiren Olaya İlişkin Yeni Bilimsel Keşifler, s. 234, (Çev. Dursun Bayrak), Arkadaş Yayınevi, Ankara-2003.
[4] William B. F. Ryan – Walter C. Pitman, Nuh Tufanı: Tarihi Değiştiren Olaya İlişkin Yeni Bilimsel Keşifler, s. 268.
[5] George Smith, Chaldean Account of Genesis, pp. 4-5, Scribner, Armstrong & Co., Newyork-1876.
[6] George Smith, Babil Tarihi, (Çev. Ahmet Çelik), Dorlion Yayınları, Ankara-2024.
[7] Smith, Babil Tarihi, ss. 22-30; M. Şemsettin Günaltay, Yakın Şark Elam ve Mezopotamya, ss. 213-214; ss. 425-433, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1987.
[8] George Smith, Chaldean Account of Genesis, p. 11.
[9] William B. F. Ryan – Walter C. Pitman, Nuh Tufanı: Tarihi Değiştiren Olaya İlişkin Yeni Bilimsel Keşifler, ss. 57-58.
[10] https://archeologie.culture.gouv.fr/khorsabad/en/excavation-campaigns-oriental-institute-chicago
[11] Bahattin Dartma, “Yazının Keşfi Konusuna Dinî Metin ve Arkeolojik Bulgular Çerçevesinde Yeni Bir Yaklaşım”, AÜ. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 41 (2009), s. 8–9.
[12] Thorkild Jakobsen, The Sumerian King List, p. 5, The University of Chicago Press, Chicago-1939.
[13] Sumerian King List – Wikiwand
[14] J. J. Finkelstein, ‘The Antediluvian Kings: A University of California Tablet’, https://www.journals.uchicago.edu/doi/abs/10.2307/1359063
[15] https://archaeology.fandom.com/wiki/Sumerian_King_List
[16] https://archaeology.fandom.com/wiki/Sumerian_King_List
[17] George Smith, Babil Tarihi, s. 30.
[18] Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, Hadis no: 4721.
[19] George Smith, Babil Tarihi, s. 21.
[20] Peygamber Enok’un Kitabı, ss. 31-32, (Çev. Günyüz Keskin), Hermes Yayınları, İstanbul- 2011.
[21] Peygamber Enok’un Kitabı, s. 79.
[22] Peygamber Enok’un Kitabı, ss. 93-94.
[23] Peygamber Enok’un Kitabı, s. 96.
[24] Peygamber Enok’un Kitabı, s. 294.
[25] İbn Asâkîr, Tarîhu Medineti Dımaşk, 62/252-253, Dâru’l-Fikr, Beyrut-1995.
[26] Black, J. & Green, A., Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary, p. 84, University of Texas Press, 1992.
[27] Jung, C. G., The Archetypes and The Collective Unconscious, p. 22, (Trans. By R. F. C. Hull), Routledge, London-1981.
[28] Op. cit. p. 17.
[29] Black, J. & Green, A., Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary, pp. 41, 66, 75.
[30] Jung, The Archetypes and The Collective Unconscious, p. 20.
[31] Lütfullah Cebeci , “Kur’an Sosyolojisi Üzerine Bir Deneme”, İslami Araştırmalar, S. 3, Ank. 1987, s. 9.
[32] Smith, Babil Tarihi, s. 33.
[33] Ahmed b. Hanbel, Hadis no: 7101.
[34] Woolley, L., Ur of the Chaldees: A Record of Seven Years of Excavation, p. 175, Ernest Benn Limited, 1934.
[35] George Smith, Chaldean Account of Genesis, p. 270.
[36] Oates, J., “Ur and Eridu: The Prehistory”, Iraq, Vol. 22, No. 2, 1960.
[37] Mayr, E., The Growth of Biological Thought, p. 348, Harvard University Press, 2000.
[38] Montgomery, D. R., Dirt: The Erosion of Civilizations, p. 105, University of California Press, 2007.
[39] Jacobsen, T., The Treasures of Darkness: A History of Mesopotamian Religion, pp. 195-239, Yale University Press, 1976.
[40] Doniger, W., Hindu Myths, Penguin Books, 1999.
[41] Kirk, G. S., Myth: Its Meaning and Functions in Ancient and Other Cultures, pp. 116, 179, Cambridge University Press, 1975.
[42] Hartley Burr Alexander, The Mythology Of All Races Volume XI Latin-American, pp. 85-87, Marshall Jones Company, Boston-1920.
[43] Lindow, J., Norse Mythology: A Guide to the Gods, Heroes, Rituals, and Beliefs, pp. 74-75, Oxford University Press, New York-2002.
[44] Jung, The Archetypes and The Collective Unconscious, p. 20.
[45] Neumann, E., The Origins and History of Consciousness, pp. 118, 441, Karnac Books, London-1989.
[46] Eliade, M., The Sacred and the Profane: The Nature of Religion, p. 130, (Translated from the French by Willard R. Trask) Harcourt, 1987.
[47] Aristoteles, Retorik, s. 97 (Çev. M. H. Doğan), YKY, İstanbul-1995.
[48] Kindî, Felsefî Risâleler, s. 454, (Çev. M. Kaya), Türkiye Yazma Eserler Kurumu, İstanbul-2015.
[49] er-Rummânî el-Bağdâdî, en-Nüket fî İʿcâzi’l-Ḳurʾân, s. 1 (Nşr. Abdülalîm), Delhi-1934.
[50] Fahrüddîn er-Râzî, Nihâyetü’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-İʿcâz, s. 31, (N. Müftüoğlu), Dâru Sadr, Beyrut-2004.
[51] Abu Zakariya, ‘Ring Theory: the Quran’s Structural Coherence’ https://www.islam21c.com/texts/ring-theory-the-qurans-structural-coherence
[52] Farjana Sultana Chowdhury, Noah and the Story of Flood in the Bible and the Qur’an, p. 16, University of Bergen, 2016.
[53] Op Cit., p. 48.
[54] Abdel Rahman Mitib Altakhaineh, An Intertextuality Perspective on Noah’s Story in the Qur’an, p. 82, The Journal of Social Sciences Research, Vol. 5, Issue. 1, 2019.
[55] Dr. Mozhgan Khanmoradi & Dr. Narjes Tavakoli Mohamadi, Investigating the story of Noah’s Flood according to Qur’anic Verses and Archaeological Researches, p. 22, Interdisciplinary Quranic Studies, Volume1, Number1, 2021.
[56] https://www.wikiwand.com/en/articles/Noah_%282014_film%29
[57] https://www.wikiwand.com/en/articles/Noah%27s_Ark_%28miniseries%29
[58] https://www.wikiwand.com/en/articles/The_Ark_%28film%29
[59] https://abs-cbn.fandom.com/wiki/Noah
[60] https://www.wikiwand.com/en/articles/Superbook_%282011_TV_series%29
[61] https://www.wikiwand.com/en/articles/Testament%3A_The_Bible_in_Animation
[62] https://www.crosswalk.com/culture/features/noah-movies-for-families.html
[63] Müslim, Sahih, Hadis no: 148a; Tirmizi, Sünen, Hadis no: 2207.
© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com sayfalarındaki yazı, resim, fotoğraf, grafik, çizim, vs. her türlü görüntü malzemesinin elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması kesinlikle yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.
