İnsan Suresi Yorumu II, Cennetlikler ve Cennetlerdeki Nimetler

Musa Kâzım GÜLÇÜR  



1 Aralık 2024 Pazar


Bu bölümde, inşâAllâh, İnsan Suresi’nin 11 ila 22’nci ayetlerine daha yakından bakmaya çalışacağız. Bu amaçla, ayet-i kerîmelerde geçen ince ipek giysiler, kalın ipekten parlak atlas elbiseler, süslü tahtlar, mutedil ve yumuşak hava, gümüş kaplar ve çok narin gümüş işçiliği ile kristal kadehler konularının dünyevî ayrıntılarına, bu nesnelerin bireylerde bıraktığı olumlu tesirlere ve insan psikolojisine etkilerine odaklanacağız. Bunu yapmamızın nedeni, hiçbir dünyevî güzelliğin Cennet ve nesnelerinin güzellikleri ile rekabet edemeyeceğine olan temel inancımızdır. Bu nesnelerin dünyevî tasvirleri sonucunda, insan zihninin Cennet güzellikleri ile ilgili zihinsel bir değerlendirme ve istinat noktası oluşturabileceğini düşünüyoruz.


In this section, InshaAllah, we will try to take a closer look at verses 11 to 22 of Surah Al-Insan. For this purpose, we will try to elaborate on the worldly aspects of the topics of fine silk garments, bright satin robes of thick silk, decorated thrones, mild weather, silver vessels, and crystal goblets with very delicate silver work, which is mentioned in verses 11 to 22. We will focus on the worldly positive impressions these objects leave on individuals, as well as their fascinating effects on human psychology. The reason for doing so is our core belief that no worldly beauty can compete with the beauty of Paradise and its objects. As a result of our worldly descriptions of these objects, we believe that the human mind can make a mental transition from worldly beauty to the beauty of Paradise.


Cennetliklerin Yüzlerindeki Aydınlık

Cennetlikler ve İpek Giysileri

Cennetliklerin Konforlu Meskenleri ve Cennetlerdeki Atmosfer

Cennetlerdeki Huzur ve Günlük Kullanım Malzemeleri

Cennetliklerin İçecekleri

Cennetliklerin Hizmetçileri ve Muazzam Saltanatları


İnsan Suresi ile kendisinden önceki Kıyamet Suresi arasındaki önemli irtibatlardan birisi de, Kıyamet Suresi’ndeki (وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ) ‘O gün, (Cennetliklerin) yüzleri ışıltılar içerisindedir.’ (Kıyamet, 75/22) ayet-i kerimesinin, İnsan Suresi 11 ilâ 22’nci ayet-i kerimelerince adeta tefsir ediliyor olmasıdır.

Yüzleri ışıl ışıl ışıldayan’ bu Cennetliklerin durumu, İnsan Suresi 11 ilâ 22’nci ayet-i kerimelerinde şöyle tablolaştırılmaktadır:

11. ‘Allah onları (ebrârı), o günün şerrinden korur. Onların (yüzlerine bir) aydınlık ve (içlerine bir) sevinç verir. (İnsan, 76/11)

Ayet-i kerime, dünyadaki iyilik faaliyetleri ile Rab Teâlâ Hazretlerinin huzuruna gelmiş, dünyada iken O’nun (cc) hoşnutluğuna ulaşma çabasını göstermiş ‘ebrârın / iyilerin’ tasviri ile başlıyor. Bu ayet-i kerimedeki tasvirde, dünya hayatlarında Yüce Allah’a itaat dairesinde hareket eden ve ebrâr namı ile anılan iyi kulların, abus çehreli ve şerri her tarafa yayılmış kıyamet gününün dehşetinden ve şerrinden, Yüce Allâh’ın yüksek iradesi ve muhafazası ile korunacağı bildirilmektedir.

Rab Teâlâ Hazretleri, dünyada iken rıza-i ilâhîsini ve müminlerin hoşnutluğunu önemsememiş inançsızların, kıyamet gününde yaşayacakları büyük korku ve dehşete mukabil, iyi kullarının çehrelerinde aydınlıklar ve güzellikler olacağını, onların kalplerinde büyük sevinçlerin ve cûş u hurûşların (coşma ve coşkunluk halleri) yaşanacağını haber vermektedir.

Ebrârın / iyi kimselerin ahiretteki mutlulukları, Mutaffifîn Suresi’ndeki şu ayet-i kerimede de benzer şekilde tasvir edilmektedir:

(تَعْرِفُ فٖى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعٖيمِ)

Onların (Cennetliklerin) yüzlerinde, nimetlerin ışıltısını görürsün.’ (Mutaffifîn, 83/24)

Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri tarafından, her türlü temel gereksinimlerinin Cennetlerde sınırsız bir şekilde karşılandığını görmeleri, ebrârın / iyi kimselerin yüz ifadelerinde çok büyük bir rahatlama olarak onların gevşemiş kas tonuslarına yansıyacaktır. Kas tonusu, kas hücreleri içerisindeki gerilim üreten bölgelerin aktivasyonudur.

Ebrâr / iyi kimseler, çevrelerine çok ‘mutlu’ ve çok ‘rahat’ bir görüntü verecek, artık akıbetlerinden kesin bir şekilde ‘emin’ oldukları için, daha rahat bakışları, mutlulukla bütünleşik gülümser ifadeleri onların yüzlerine yansıyacaktır. Ebedi hayatlarındaki yaşam standartlarının, insanların hayal edemeyecekleri derecede yüksek olması, onların yüzlerindeki ışıltının beden dili olarak dışavurumudur.

Biraz sonra ayet-i kerimede de geleceği üzere, baş döndürücü derecedeki kaliteli giyimleri ve bakımlı halleri, onların yüz hatlarında ve ifadelerinde, aydınlık saçan ışıltılar ve dinç görünümler olarak belirecektir. Cennetlerdeki yüksek statüleri, onların yüzlerinde ve hatta mimiklerinde bile, rahatlık ve mutluluk olarak kendisini gösterecek, ulaştırıldıkları tahayyül edilemez varlıklı halleri, yüzlerindeki parlaklığın binlerce senelik mesafeden dahi görülebilen yansımaları olarak gerçekleşecektir.

12. ‘Sabırlarına karşılık, onları (içinde ebedi kalacakları) Cennet ve ipek (giysiler) ile mükafatlandırır.(İnsan, 76/12)

Bu ayet-i kerimede, ebrârın / iyilerin, kendilerine yöneltilen haksız davranışlara karşı, öncelikle dünyadaki sabırlı’ halleri, daha sonra da ahiretteki Cennet ve ipek (giysiler) ile mükafatlandırılmaları’ hususları nazarlara verilmektedir.

Ebrâr / iyiler, dünyada iken hangi durumlara karşı ‘sabır’ göstermişlerdir? Sabırsızlık, ne anlama gelmektedir?

Sabırlı olma, duyguların ve davranışların kontrol edilebilmesinde rol oynayan çok önemli bir ruhsal donanımdır. Bu donanım, bireylerin mantıklı kararlar verebilmelerini, lüzumsuz öfke patlamalarından ve fevri kararlar almalarından kaçınmalarını netice verir.

Sabır, ahiret endeksli uzun vadeli hedeflere ulaşmada önemli bir faktördür. Adım adım ilerlemeyi zorunlu kılan bu süreçte, Rab Teâlâ Hazretlerinin izni ve inayeti ile, ancak sabırlı insanlar, Cennet gibi muhteşem bir sonuca ulaşabilirler.

Dini emirler ve yasaklara riayet konusunda sabırla hareket eden ebrâr / iyi insanlar, ahiret hayatlarını biiznillâh anlamlı hale getirmiş, ebedi huzurun kapılarını Rab Teâlâ Hazretlerinin inayeti ile ardına kadar açmışlardır.

Ahiret mükafatını önemsemeyip dünyevi zevkleri önceleyen, ahirete yönelik dünyevi kısıtlamalara karşı sabırsızlık gösterenler ise, yarı yolda kalmış talihsizlerdir.

Ahiret endeksli uzun vadeli sonuçları göz ardı eden sabırsız kimseler, dini yaşayışları konusunda bütünü ile mantıksız kararlar vermiş, ebedi huzur ve mükafat konusundaki detaylara dikkat etmediklerinden ötürü, zevk ve haz konusunda dünyevi anlık sonuçlara inhimak etmişlerdir. Bu tavırlarının sonucunda, ebedi hayatlarını tam anlamı ile çıkmaza sokmuşlardır.

Resülullah (sas), ‘Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir şey verilmemiştir[1], ‘Sabır, ışıktır[2] gibi buyrukları ile, sabırlı olmanın büyük önemine dikkat çekmişlerdir. Bir başka hadis-i şeriflerinde ise, sabır donanımını kullanmanın getireceği manevi mükafatı şu şekilde tasvir etmektedirler:

Müminin hâli ne hoştur. Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum, yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise, sabreder, bu da onun için hayır olur.[3]

Yüce Allah’ın esma-i hüsnasından birisi de ‘çok sabırlı’ anlamındaki ‘Es-Sabûr’ güzel ismidir. Kur’ân-ı Kerîm, Yüce Allah’ın sabredenleri sevdiğini (Ali İmran, 3/146), sabredenlerle birlikteliğini müjdelemektedir (Bakara, 2/249; Enfal, 8/66). Bütün peygamberlerdeki temel özelliklerden birisinin, sabır hasleti olduğunu beyan etmekte (Enbiya, 21/85), sabırlı kadın ve erkekleri yan yana zikretmektedir (Ahzab, 33/35). Süslü sözlere bağlı şekilde kendilerini inançlı göstermeye çalışanlar ile kalplerinden gelerek inanmış bireylerin birbirlerinden ayırt edilebilmesi için, bireylerin sabır hususunda sınanacaklarını haber vermektedir (Ali İmran, 3/142; Muhammed, 47/31). Esma-i hüsnadan ‘Es-Sabûr’ güzel ismi ile ilgili ayrıntılar için, ‘ALLÂH’ın (cc) Esmâ-i Hüsnâsı (97-99)’ başlıklı yazı incelenebilir.

Şimdi, ayet-i kerimede nazarlarımıza verilen, ‘Cennetlerde, ipek (giysiler) ile mükafatlandırılma’ konusunu ayrıntılandırmamız gerekmektedir.

Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, Cennetliklere mükafatları zikrederken, özel olarak ‘ipek giysi’ konusuna dikkatleri çekmektedir.

Kur’an-ı Kerîm’deki Cennet tasvirlerinde, mütalaasında bulunduğumuz ayet-i kerimede (İnsan, 76/12) ‘ince ipek’ anlamında harîr (حَرٖيرٌ) kelimesi kullanıldığı gibi (Hac, 22/23; Fatır, 35/33), yine ‘ince ipek’ anlamında anlamında sündüs (سُنْدُس) ve ipeği sık ve kalın dokunmuş parlak atlas (dîbâ) anlamında istebrak (اِسْتَبْرَق) kelimeleri de (Kehf, 18/31; Duhân, 44/53; Rahmân, 55/54; İnsan, 76/21) kullanılmaktadır. Cennetliklerin bütün giyecekleri, yaygıları, elbiseleri ve perdeleri, dünyadaki ipekler ile mukayese edilemeyecek derecede üstün olacaktır.

İpek giysilerin dünyevi açıdan psikolojik etkilerine ve anlamlarına bakmak istediğimizde, bu giysilerin yüzyıllardır insanlar arasında statü ve lüksün simgesi olarak kabul edildiğini müşahade ederiz. İpek, doğadaki en ince ve yumuşak liflerden birisi olduğu için, giysi dünyasında nadir bir yere sahiptir. Görsel çekiciliği ve estetik değeri sebebi ile ona sahip olmak, bir tür ayrıcalık göstergesi olarak değerlendirilmektedir. İpeğin yüzeyi, pürüzsüz ve parlaktır. Bu da ona benzersiz bir zarafet katmaktadır. Işığı soğurması ve yansıtması, ona diğer kumaşlardan daha canlı ve gösterişli bir görünüm vermektedir.

İpek giymek, çoğu insan için bir güven ve lüks duygusu sağlamaktadır. Yumuşak dokusunun cilde teması bile, rahatlık ve konfor hissi uyandırmakta, bu da kişinin kendisini özel hissetmesine yardımcı olmaktadır. İpeğin verdiği bu keyif, insanlarda zihinsel bir tatmin yaratmakta ve onun özel bir yere sahip olmasını sağlamaktadır. Bugün bile, kaliteli ipek giysiler giyen bir kimse, zarif, sofistike ve statü sahibi olarak algılanmaktadır. Bu yüzden insanlar ipek giysileri hem bir ihtiyaç hem de bir zevk olarak görmektedirler. Stresli durumlarda ipek giymek, bazı insanlar için huzur verici olabilmekte, kumaşın yumuşak ve yatıştırıcı hissi, fiziksel rahatlığı artırarak zihinsel gevşemeye katkıda bulunabilmektedir.

İpek, sosyal anlamda yüksek saygınlık ve prestijle ilişkilendirilen bir malzemedir. Toplumsal olarak değerli ve kabul gören bir kıyafet seçimi yapmak, insanın sosyal onay alma arzusunu karşılamaktadır. İpek giyen bir kişi, kendisini topluluk içinde daha rahat hissetmekte, seçimi takdirle karşılanmaktadır. İpek giysi kullanmak, kişinin dış görünümüne ve zarif detaylara değer verdiğini göstermektedir. Bu tercih, insanın kendine özen gösterme bilincini artırmaktadır. İpek giyen kişiler, genellikle kendilerine daha iyi bakma eğiliminde olmakta ve dış görünüşlerine daha dikkat etmektedirler. Bu bilinç, kişinin kendisiyle ilgili olumlu algısını desteklemektedir.

İpek, diğer kumaşlardan farklı olarak ciltte neredeyse ‘ikinci ten’ hissi oluşturmaktadır. Yumuşak ve nefes alabilir yapısıyla bedeni sarmakta ve kişiyi rahat hissettirmektedir. Bu fiziksel deneyim, duyusal tatmin yaratarak, kişinin kendisini hem bedensel hem de zihinsel olarak iyi hissetmesine olanak tanımaktadır. İpeğin ciltteki hafif dokunuşu, vücut ile doğrudan iletişime geçerek, olumlu bir beden algısı oluşturmakta ve kişinin kendi bedenini kabullenmesine yardımcı olmaktadır.

İpek, doğal bir lif olduğu için insanlara doğayla uyum içinde oldukları hissini de yaşatabilmektedir. Günümüzde birçok kişi, yapay materyallerin ağırlıkta olduğu bir dünyada, doğal malzemeleri tercih etmenin daha iyi hissettirdiğini düşünmektedir. Bu bağlamda, ipek giysiler, doğallığı temsil etmekte ve kişiye doğa ile daha yakın bir bağ kurduğu hissini sunmaktadır. Bu doğallık duygusu, insanın kendini daha özgün ve içten hissetmesine olanak tanımaktadır.

İpek giysi giymenin çekiciliği, sadece fiziksel konfor ve estetik görünümle sınırlı kalmamaktadır. Aynı zamanda insanın özgüvenini, sosyal ilişkilerini, stresle baş etme becerisini ve kendine özen gösterme bilincini olumlu yönde etkilemektedir. Bütün bu açılardan ipek kullanmak, bu yüzden birçok insan için sadece bir kıyafet tercihi değil, kendine ve hayata olan bakış açısını yansıtan psikolojik bir deneyim olarak değerlendirilebilir.

Resulullah (sas), altın ve ipeğin İslam ümmetinin erkeklerine haram, kadınlarına ise helal olduğunu açıklamaktadır.[4] Bir başka hadis-i şeriflerinde ise, dünyada ipek giyen erkeklerin, ahirette giyemeyeceklerini beyan buyurmaktadır.[5] Bu hadis-i şeriflere dayanarak, ipek elbise giymenin erkeklere haram, kadınlara helâl olduğu konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Ancak zaruret durumlarında, erkeklerin de ipek elbise giymeleri câizdir. Resulullah’ın (sas), bu yönde verdiği izinler ve ruhsatlar hadis kitaplarımızda yer almaktadır.[6]

13. ‘Orada, tahtlarına kurulmuşlardır. Ne (yakıcı) güneş ne de (dondurucu) soğuk görmeyeceklerdir.’  (İnsan, 76/13)

Ayet-i kerimede geçen (مُّتَّكِـِٔينَ) kelimesi, ‘yaslanma’ anlamına gelmekte ve bir insanın en rahat oturuş halini ifade etmektedir. Erâik (ٱلْأَرَآئِكِ) kelimesi ise, ‘erîke’ kelimesinin çoğuludur ve ‘süslü tahtlar’ anlamına gelmektedir. Güneş (شَمْسًا) kelimesi ile ‘yakıcı ve boğucu sıcak’, zemherîr (زَمْهَرِير) kelimesi ile de ‘dondurucu soğuk’ anlamları kast edilmektedir. Bu ayet-i kerimede açıkça görüldüğü üzere, ebrârın / iyi kimselerin Cennet hayatlarında süslü tahtlara kurulu zengin yaşayışları, çok soğuk ya da çok sıcak bir hava ile karşılaşmayacakları hususları olmak üzere nazarlarımıza üç unsur verilmektedir.

Ayet-i kerimede zikredilen unsurlardan birincisi, ‘süslü tahtlar’ konusudur.

Süslü tahtlar’, Kur’ân-ı Kerîm’de Kehf, 18/31; YâSîn, 36/56; Mutaffifîn, 83/23 ve 35’inci ayet-i kerimelerinde de yer almaktadır.

Süslü tahtlarda oturma / kurulma’ konusunu psikolojik açıdan değerlendirdiğimizde, insanın bu tür yaşantısının, önemli bir gücü, yüksek bir statüyü ve çok değerli bir konumu gösterdiğini, onun üstün niteliklerini yansıttığını görürüz. İnsanın ‘süslü tahtlarda oturması’, onun yüksek otoritesini simgelemektedir. Geçmişten bugüne, kralların ve imparatorların, saygınlıklarını ve güçlülüklerini, ‘süslü tahtlar’ ile öne çıkarmaya çalıştıkları bilinmektedir. Günümüz toplumlarında bile bu maddi nesneler, doğrudan lüks yaşamlar ile ilişkilendirilmektedir.

Dolayısı ile Cennetlik ebrârın / iyi insanların, süslenmiş tahtlarda oturarak, kendilerini kıymet itibarı ile öne çıkaran ve çok değerli statülerini vurgulayan konumda olmaları, onlara Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri tarafından lütfedilen büyük kıymet ve değer ile ilişkilidir. Bu yüksek lütuf, bir çeşit ‘ödüllendirme’ ve ‘ebrârın / iyi kimselerin’ değerlerinin ‘ilahî tasdiki’ anlamı taşımaktadır.

Süslü tahtlarda’ rahat ve keyifli bir halde olmak, aynı zamanda Cennetliklerin kendilerine ilahî bir lütuf olarak gelen ödüllendirilme hakkını hissetmeleri ile de ilgilidir. ‘Süslü ve güzel bir taht’, konforlu bir alan ya da özel bir koltuk, Cennetlik insanlarda ‘bunu hak ettiklerine’ dair bir inanç oluşturmaktadır. Bu tür süslü tahtlarda oturmak veya keyif halinde yaşamak, onların içsel değerlerini destekleyen bir unsur olmaktadır.

Ayet-i kerimede zikredilen unsurlardan ikincisi, Cennet hayatında ‘bunaltıcı sıcakların’ olmamasıdır.

Çünkü aşırı sıcak ortamlar, insan vücudu üzerinde stres meydana getirmekte, bireylerin sinirlilik, yorgunluk, dikkat kaybı gibi psikolojik hallerini tetiklemektedir. Sıcak ortamlar, insanların kendilerini sürekli bir ‘kaçış’ halinde hissetmelerine sebep olmaktadır. Sıcak havalar, insanların daha çabuk öfkelenmelerine, toleranslarının azalmasına ve sosyal ilişkilerde çatışmalara daha yatkın olmalarına sebep olmaktadır. İklimsel olarak sürekli sıcak yerlerde yaşamak, devamlı yorgunluk hissini, dikkat eksikliğini ve odaklanma problemlerini meydana getirmektedir.

Ayet-i kerimede zikredilen unsurlardan üçüncüsü ise, Cennet hayatında ‘dondurucu soğukların’ olmamasıdır.

Aşırı soğuk ortamlar, öncelikle insan bedeninin kendisini ısıtması gereksinimini artırmakta, bu durum fiziksel zorlanmayı, kişilerin enerjilerini koruma çabasına girmelerini, kapalı ve güvenli alanlara çekilmelerini netice vermektedir. Bir diğer anlamda, soğuk ortamlardaki bireylerde, sosyal izolasyona yatkınlık oluşmaktadır. Soğuk bölgeler, kişilerin dayanıklılığını test eden zorlayıcı iklimlerdir, depresif ruh hallerini ve motivasyon kayıplarını meydana getirebilmektedir.

Ayet-i kerimede, Cennetlerde bunaltıcı sıcaklarınvedondurucu soğuklarınbulunmaması şeklinde beyan edilen ‘mutedil atmosferik ortam’, psikolojik açıdan daha dengeleyici ve uyumlu bir etki yaratmaktadır. Orta sıcaklıklar, fiziksel konfor düzeyinin daha yüksek olduğu, dolayısıyla psikolojik gerginliğin bulunmadığı bir ortam sunmaktadır. Ilıman hava koşulları, insanların fiziksel olarak daha aktif, sosyal ve yaratıcı olmalarını desteklemektedir. Böyle bir iklimsel ortam, duygusal dengeyi, pozitif ruh halini ve daha yüksek bir zihinsel esnekliği netice vermektedir. Dolayısı ile ılıman Cennet ikliminde bireyler, daha sakin, hoşgörülü ve yaşamdan daha fazla tatmin duygusu alabilen bir ruh hali içerisinde olacaklardır.

Resülullah (sas), bir hadis-i şeriflerinde, Cennet’teki ‘mutedil atmosferik ortam’ı şu şekilde tasvir etmektedir:

(الْجنَّة سَجْسَج لَا حر بهَا وَلَا قر) ‘Cennet (havası) ılımandır. Orada ne sıcak ne de soğuk vardır.[7]

14. ‘(Cennet ağaçlarının) Gölgeleri üzerlerine sarkmış, (onların kolayca devşirebilmeleri için) meyveleri eğdirilmiştir. (İnsan, 76/14)

Cennet ağaçlarının dalları, ebrârın / iyi kimselerin kolayca koparabilecekleri mesafeye kadar eğdirilmiştir. Cennet ağaçları, hem meyvelerinin kolayca devşirilebilmesi hem de Cennet aydınlığına karşı hoş bir gölgelik vazifesi görmeleri için Cennetlikleri gölgelemektedir. Cennet ağaçlarının meyvelerinin ve salkımlarının, Cennetliklerin emirlerine âmâde kılınmış olması, bu meyve ağaçlarının itaatkâr olmaları ve Cennetliklerin onların meyvelerini istedikleri gibi kolayca toplayabilmeleri anlamına gelmektedir.

Hadis hâfızı, müfessir ve tarihçi İbn Ebî Şeybe’nin (v. 235/849), el-Muṣannef fi’l-Eḥâdîs̱ ve’l-Âs̱âr adlı eserinde, ilk devir Kûfe muhaddis ve sûfîlerinden Amr b. Kays’tan (v. 146/763) aktardığına göre Resüllullah (sas) şöyle buyurmaktadır:

Cennet ahalisinden birinin canı meyve istediği zaman, bu meyvenin aslı ağaçta durmasına rağmen gelir, o kişinin ağzına akar.’[8]

15. ‘Etraflarında, gümüşten kaplar ve kristal kadehler dolaştırılmaktadır.(İnsan, 76/15)

Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, önceki ayetlerde ebrâr kullarının Cennetlerde ne tür içeceklere sahip olacaklarını (İnsan, 76/5), ne tür giysiler giyeceklerini ve meskenlerinin keyfiyetini nitelemişti. Bu ayette ise, ebrâr’ın etrafındaki hizmetçiler, içmekte kullanacakları kaplar ve kadehler ile ilgili ayrıntılar beyan edilmektedir.

(يُطَافُ عَلَيْهِمْ) ‘Etraflarında dolaştırılır..’ cümlesi ile işaret edilenler, biraz sonra 19’uncu ayet-i kerimede de geleceği üzere, Cennetliklere hizmet için koşuşturan, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak Cennet hizmetçileridir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu inci gibi civanlara ve hizmetçilere, Saffat, 37/45, Zuhruf, 43/71, Tur, 52/24 ve Vâkıa, 56/17’de de temas edilmektedir.

Diğer taraftan ayet-i kerimede, Cennetliklerin ‘gümüşten kaplara’ ve ‘kristal kadehlere’ sahip olmaları üzerinde de durulmaktadır. Dolayısı ile şimdi bu ‘gümüşten kaplar’ ve ‘kristal kadehler’ konusuna, bilhassa insan psikolojisi açısından daha yakından bakmamız faydalı olacaktır.

Gümüş kapların ve kristal kadehlerin dünyevi açıdan psikolojik etkilerine ve anlamlarına bakmak istediğimizde, bu iki unsurun her şeyden önce insana bir prestij kattığı, kişilerin kendilerine değer katma isteğini karşıladığını görürüz. Gümüş kaplar ve kristal kadehler, özellikle tarih boyunca, lüksün ve prestijin simgeleri olmuşlardır.

Bu objeler, sahibi olan kişilere ve aynı zamanda ortamlara, bir değer hissi aşılamakta ve zarif bir hava katmaktadır. Bu tür nesneler, bireylerin kendilerini özel ve seçkin hissetmelerine imkan vermekte, kendilerine gösterilen saygıyı ve kıymetlendirmeyi artırmaktadır. Zenginlik ve asaletle ilişkilendirilmeleri nedeniyle bu tür nesneler, insan psikolojisi açısından özgüveni pekiştiren unsurlar olarak işlev görmektedirler.

Diğer taraftan gümüş kaplar ve kristal kadehler, estetik duyarlılığın ve zihinsel ferahlığın da birer vesilesidirler. Gümüş kapların ve kristal objelerin parlaklığı, berraklığı ve düzgün yüzeyleri, bireylerin estetik duyarlılığına hitap etmekte, onlar üzerinde sakinleştirici ve ferahlatıcı bir etki meydana getirmektedir.

Kristal kadehlerin ince işçiliği, ışığı kırarak keskin parlamalar oluşturmaları gibi detaylar, bireylerin zihinlerinde güzellik ve uyum algısını yükseltir ki ruh hali üzerinde pozitif bir etki yapar. Bireylerdeki estetik duyarlılık, bu tür nesnelerle temas ile, yaratıcılığı tetikler ve ruhsal olarak rahatlamaya katkı sağlar.

Gümüş takımların ve kristal kadehlerin, zenginlik ve yüksek toplumsal statü algısı açısından da önemli etkileri söz konusudur. Gümüş ve kristal takımlar, kişilerin maddi durumlarını ve kültürel seviyelerini dışa vuran objelerdir. Psikolojik açıdan bu durum, bireylerin sosyal onay ihtiyaçlarını tatmin etmekte ve kişilere sosyal çevrelerinde değerli oldukları hissini yaşatmaktadırlar.

Bir başka yönden bakmak istersek, gümüş kapların ve kristal kupaların törensel bir havası olduğu görülür. Bu tür objelerle sunulan yiyecekler ve içecekler, sıradan bir etkinlikten çok, özenle hazırlanmış görkemli bir ritüel hissi vermektedir. Bu durum, bireylerin psikolojilerinde özel bir his uyandırmakta, daha iyi bir deneyim yaşayacaklarını hissetmelerine yol açmaktadır. Yemek yeme ya da içecek tüketme gibi günlük aktiviteler, gümüş kaplar ve kristal kadehler sayesinde daha anlamlı hale gelmekte, bireylerde huzur ve tatmin duygusunu güçlendirmektedir.

Gümüş kapların ve kristal kadehlerin, zarafet ve kendini ifade etme açısından da fonksiyonel objeler olduğu rahatlıkla anlaşılır. Böyle nesnelere sahip olmak ve onları kullanmak, kişilerin ince zevklerini ortaya koymaktadır. Bu ise, bireylerin kendilerine olan güvenlerini ve öz saygılarını artıran önemli bir etkendir. İnsan psikolojisi açısından bakılacak olursa, bireylerin bu tür objeler ile, estetik açıdan kendilerini erişilmez olarak yansıtmalarını, yüksek statülerinin başkaları tarafından iyi şekilde anlaşılmasını ve kendilerini zenginlik itibarı ile doğru tarzda ifade ettiklerini düşünmelerini netice verdiği görülür.

Dolayısı ile gümüş kaplar ve kristal kadehler, yalnızca maddi nesneler değillerdir. Onlar aynı zamanda psikolojik ve sosyal birer iletişim aracıdırlar. Bu nadir nesneler ile kurulan bağ, kişilerin kendilerini daha özel hissetmelerine, estetik değerler aracılığıyla huzur bulmalarına ve diğer insanlar ile ilişkilerinde kendilerini daha saygın ve prestijli görmelerine imkan tanımaktadır.

İşte Cennetler, bu tür objelerin mebzul bir şekilde yer alacağı yüksek mekanlardır.

16. ‘Gümüş beyazlığındaki kristal kadehlerini, (ne kadar içeceklerse) istedikleri şekilde belirlerler. (İnsan, 76/16)

Bu ayet-i kerimede, kristal kadehlere ait önemli bir ayrıntıya dikkat çekiliyor. Bu ayrıntı, kristal kadehlerin ‘gümüş beyazlığı’ halinde olmalarıdır.

Ayet-i kerimede, kristal kadehlerin ‘gümüş beyazlığında’ olduğu belirtildiğinde, aslında onlara özgü ışıltılı, berrak ve saf bir parlaklık vurgulanmış olmaktadır. Bu ifade, kristalin yüksek kaliteli kesimiyle, ışığı çok özel bir şekilde yansıttığını ve yüzeyindeki parıltının, adeta gümüşü andıran bir saflık ve zarafet taşıdığını ima etmektedir.

Gümüş beyazlığı’ deyimi, kristal kadehlerin hem soğuk bir şıklığa hem de saf, pürüzsüz bir parlaklığa sahip olduğunu, böylece ışıkla buluştuğunda göz alıcılık ve sofistike bir estetik sunduğunu ifade etmektedir. Bu detay, kadehin sadece fiziksel bir nesne olmaktan öte, yüksek sanatkârlıkla üretilmiş, işçiliği doruk derecede bir obje olduğunu anlatmaktadır.

Kristal kadehlerin ‘gümüş beyazlığı’ hali, adeta bir zarafet ve sanatkârlık sembolü olup, kadehlerin saf, şeffaf ve berrak yapısını vurgulamaktadır. Bu ifade aynı zamanda kristalin, ışığı zarif bir şekilde yansıttığını, meydana gelen parlaklığın, gözü kamaştıran değil, aksine yumuşak, ancak çok ince bir zarafeti yansıtan parıltısını ifade etmektedir. Kristal kadehlerdeki saydamlık ve yüksek kaliteli kesim, nesnenin içine nüfuz eden ve sonra da yüzeyine geri yansıyan ışığı öyle bir dengelemektedir ki, bu şeffaflık adeta maddesiz bir beyazlık gibi görünmektedir.

Kristal kadehlerdeki o eşsiz ışıltı, ince işçilik ve özenle yapılan kesim neticesinde ortaya çıkmaktadır. Her bir kesim, ışığın farklı açılardan kadehin yüzeyine vurduğunda, yüzeyde neredeyse mücevher benzeri bir parıltı meydana getirmektedir. Bu ince işçilik sayesinde ışık, gümüşü andıran bir renk ile kadeh boyunca dans etmekte, gümüşün kendine has o soğuk parlaklığını, kristalin pürüzsüz yapısıyla buluşturmaktadır. Bu kesimler, her bir kadehi adeta benzersiz ve dikkat çekici bir sanat eseri haline getirmektedir.

Ayet-i kerimede, ‘gümüş beyazlığı’ ifadesi ile, sadece bir renk değil, aynı zamanda bir his de anlatılmaktadır. ‘Gümüş kaplar’ gibi ‘gümüş beyazlığındaki kristal kadehler’ de kendilerine has soğuk bir zarafete sahiptirler. Bu zarafet, kullanılan malzemenin doğallığı ve işçiliğin mükemmelliği ile ortaya çıkmaktadır. ‘Gümüş beyazlığı’ ifadesi, bu zarafetin mat bir yansımanın ötesine geçtiğini, içindeki ışığı barındırarak sunan, bir tür soylu duruşu ifade etmektedir. Kadehi tutan kişi, sanki elinde günlük bir eşya değil de, çok değerli bir mücevheri taşıyormuş gibidir.

Kristal kadehlerin keskin kenarları ve yüzeylerindeki mükemmel simetri, ışığın kadehin her yerinden farklı yönlerde yansımasına izin vermekte, bu da yansıyan ışığın gümüş beyazlığındaki dinamikliğini üretmektedir. Ayrıca bu yansıma, gümüşün dingin ve soğuk beyazlığını anımsatan bir görsellik sunmaktadır. Özellikle, loş ışık altında veya hafif bir ışık kaynağına yakınken, bu kristal kadehler, pırıl pırıl parlayan bir beyazlık saçmaktadırlar. Bu durum, kişinin kadehe her baktığında yeni bir yüzey görmesi, her defasında farklı bir detay fark etmesi gibi bir hissiyat yaratmaktadır.

Gümüş beyazlığı’ ile parıldayan kristal bir kadeh, sadece estetik değil, aynı zamanda törensel bir anlam taşımaktadır. Kristal kadehi elinde tutan kimse, kendisini sıradan bir içme eyleminden fazlasını yapıyormuş gibi hissetmekte, adeta bir kutsallık duygusu yudumlamaktadır. ‘Gümüş beyazlığı’ ifadesi, kristal kadehlerin zarafetini, ışık oyunlarını, özenli işçiliklerini ve törensel havasını bir araya getiren çok boyutlu bir kavramdır. Bu kristal kadehler, gümüşün soğuk ama sofistike yansımasını alıp, onu bir sanat eseri gibi sunmakta, kullanıcıya lüksü, soyluluğu ve değerli olduğu hissini bahşetmektedir.

(قَدَّرُوهَا تَقْدٖيرًا / İstedikleri şekilde belirlerler) cümlesi ile ilgili farklı tevcihler olmuştur. Bir tevcihe göre bu cümlenin anlamı, Cennet ehlinin, kadehlerin şeklini ve içecekleri miktarı kendilerinin tayin edecekleridir. Başka bir tevcihe göre de, ebrâr’ın salih amellerindeki azlığa veya çokluğa göre içecekleri belirlenmiş olacaktır. Daha başka bir tevcihe göre de, hizmet için dolaşan ölümsüz gençler, Cennetliklerin ihtiyaçlarına göre içecekleri düzenleyecek, ne fazla ne de eksik bırakmayıp, ihtiyaca göre içecekleri sunacaklardır.

17. ‘Orada, zencefil katkılı bir kadehten içirilirler. (İnsan, 76/17)

İnsan Suresi 5’inci ayet-i kerimesinde, ‘ke’s / dolu kâse’ katkısının / içeriğinin, Cennet pınarlarından doldurulmuş ‘kâfûr’ beyazlığında, kokusunda ve soğukluğunda içecekler olduğu beyan edilmişti. Şimdi ise bu ayet-i kerimede, ‘ke’s / dolu kâse’ katkısının / içeriğinin, ‘zencebîl’ olduğu beyan edilmektedir.

Zencebîl’, dilimizde ‘zencefil’ olarak da bilinen, kök yumruları dünyanın birçok mutfağında kullanılan, hoş kokulu baharatın ismidir. Gazoz gibi çeşitli meşrubatlara katıldığında güzel bir lezzet ve rayiha vermektedir. Bazı müfessirlere göre ‘zencebîl’, Cennet pınarlarını niteleyen bir kelimedir.

İnsan Suresi 5’inci ayet-i kerimesinde, ‘içme’ davranışı (يَشْرَبُونَ / içerler) kelimesi ile ‘ebrâr’a ait bir fiil olarak beyan edilmişken, bu ayet-i kerimede (يُسْقَوْنَ / içirilirler) beyanı ile ‘içirme’ fiili, biraz sonra 19’uncu ayet-i kerimede de geleceği üzere, ebrâr’ın etrafında hizmet için dolaşan ölümsüz gençlere atfedilmiştir.

18. ‘Orada, selsebîl adında bir pınar da vardır. (İnsan, 76/18)

Sure-i celîlenin 6’ncı ayetinde, Yüce Allâh’ın salih kullarının (ibâdullâh) diledikleri yerde çıkartıp akıtabilecekleri Cennet pınarlarının varlığı bildirildikten sonra, bu ayette ‘selsebîl’ isimli Cennet pınarının varlığından haber verilmektedir.

Selsebîl’ kelimesi, ‘akıcı ve içimi gayet kolay içecek’ anlamına gelmektedir. Ancak bu kelimenin, Cennet’te bir pınar adı olduğu rivayetleri de bulunmaktadır. Bazı müfessirler, ‘selsebîl’ kelimesinin bir önceki ayet-i kerimede yer alan ‘zencebîl’ adlı Cennet pınarını nitelediğini belirtmişlerdir.

Velîlik konusundaki görüşleriyle tanınan sûfî Hakîm et-Tirmizî’nin (v. 320/932) Nevâdiru’l-Usul fî Ma’rifeti Ehâdîsi’r-Rasûl adlı eserinde, meşhur tâbiî, âlim ve zâhid Hasan Basrî (v. 110/728) hazretlerine dayandırarak naklettiği bir hadîs-i şerîfe göre, Resülullah (sas) Cennet pınarları ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

Cennette dört pınar vardır. Bu pınarlardan ikisi Arş’ın altından akar. Bunlardan biri, ‘Allâh’ın kulları, bu kaynaktan (kâfur karışımlı içeceklerini) içerler ve (istedikleri yerden de) çıkartıp akıtabilirler’ (İnsan, 76/6) ayetinde zikrettiği pınardır. Diğeri ise ‘Zencebîl’ denilen pınardır. (Arş’ın) Daha üstünden fışkıran iki pınar daha vardır ki, bunlardan birinin adı ‘Selsebîl’, diğerinin adı da ‘Tesnîm’dir.[9]

19. ‘(Cennetliklerin) Etraflarında (onlara hizmet için hep aynı gençlikte ve güzellikte kalacak), ebediliğe erdirilmiş gençler dolaşmaktadır. Sen onları gördüğünde, saçılmış inciler sanırsın. (İnsan, 76/19)

Hizmet için cennetliklerin etrafında dönen, ebediliğe erdirilmiş genç hizmetçiler, güzellik, parlaklık, şeffaflık ve vazife yerlerine dağılma hususunda saçılmış incilere benzetilmişlerdir.

Muhaddis ve Şâfiî fakihi Ali el-Beyhakî’nin (v. 458/1066) İstidrâkât el-Baʿs̱ ve’n-Nüşûr adlı eserinde, Abdullah b. Amr’dan naklettiğine göre, Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

Cennette, en alt derecede olanlardan birinin bile, bin tane hizmetçisi bulunur. Bu hizmetçilerden her biri farklı bir işi yapmaktadır.[10]

Elbette böyle bir durum, iyi insanların Cennetlerde kendilerini oldukça özel ve değerli hissetmelerini sağlayacaktır. Bu iyi bireyler, artık akıbetlerinden emin bir haldedirler. Cennetlik iyi insanlar, büyük bir huzur ve rahatlık hissi içerisinde, ihtiyaçlarının anında ve büyük bir kolaylıkla karşılandığına dair yüksek güven duygusu yaşarlar. Artık, dünyevi bütün streslerden ve kaygılardan uzak ve ebedi bir hayat sürmektedirler.

Cennetlikler, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin kendilerine lütfettiği sonsuz nimetler karşısında, büyük bir itibara, derin bir iç huzuruna ve ebedi yaşamın onlara sunduğu derin bir tatmin hissine kavuşturulduklarını anlarlar. Etraflarında bu kadar çok sayıda hizmetçiye sahip olan Cennetliklerde, Rab Teâlâ Hazretlerine büyük bir minnet duygusu gelişir.

Binlerce hizmetçinin adeta hizmet için gözünün içine baktığı Cennetlikler, bu büyük ilahi lütuf sayesinde, kendilerini dünyevî özgürlüklerle hiçbir şekilde kıyaslanamayacak derecede özgür ve güçlü hissederler. Dünyanın bütün dağdağasından ve fiziksel zorluklarından arındırılmış bu iyi insanlar, artık ruhsal ve duygusal açılardan en kamil noktaya ulaştırılmışlardır.

Etrafında binlerce sayıda hizmetçiye sahip olmak, Cennetlik iyi insanlar için çok büyük bir mükafat ve çok büyük bir ödüllendirmedir. Hizmet için etrafta dolaşan bu gençlerin saçılmış incilere benzetilmelerinin sebebi, onların parlaklıkları, bembeyaz halleri, Cennet elbiseleri ve süsleri içerisindeki göz alıcılıkları, ölümsüzlüklerine dayanan değişmeyen gençlikleri ve güzellikleridir.

20. ‘Orada (Cennetlerde) nereye baksan, (çok bol) nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün. (İnsan, 76/20)

Yüce Allah, İnsan Suresi 7 ilâ 10’uncu ayet-i kerimelerde, Cennetlik iyi insanların (ebrâr) dünyadaki üstün ahlâkî vasıflarını zikrettikten sonra, 11 ilâ 19’uncu ayet-i kerimelerde, bu iyi insanlara (ebrâr) mükafat olarak lütfedeceği Cennet nimetlerini tafsilatlı olarak beyan etmiştir.

Bu ayet-i kerimede ise, ‘nâîm / insana mutluluk veren maddi ve manevi güzellikler’ kelimesi ile, Cennetlerdeki sonsuz nimetlere ve bu nimetlerin olağanüstülüğüne dikkatler çekilmiştir. Cennet ehli, bakışlarını her ne yöne çevirirse çevirsin, orada eşsiz, tarifsiz, sınırsız ve bol nimetler görecektir.

Cenab-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, bir hadis-i kudsîsinde, Cennetlerdeki nimetlerin olağanüstülüğünü şu şekilde tasvir buyurmaktadır:

Ben salih kullarım için, hiçbir gözün görmediğini, hiçbir kulağın duymadığını ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemediğini hazırladım.[11]

Ebu Hüreyre (ra), bu kudsî hadisi naklettikten sonra, ‘(Cenâb-ı Allâh’ın kendi katında hazırlamış olduğu) Bu (insan zihninin tasavvur edemediği) nimetler, (Yüce Allâh’ın Kur’an’da sizlere) bildirdiği nimetlerden daha başkadır’ demiş ve şu ayet-i kerimeyi okumuştur:

Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için göz aydınlığı olacak, saklı tutulmuş ne nimetler olduğunu hiç kimse bilemez.’ (Secde, 32/17)[12]

Bu ayet-i kerimedeki ‘saklı tutulmuş nimetler’ konusu, hiçbir yorumun izah edemeyeceği derecede yüksek ve büyüktür. Bu ayet-i kerime ve kudsî hadis, her türlü takdirin üzerindeki saklı tutulmuş nimetlerin, Yüce Allah katında iyi müminleri beklediğine delalet etmektedir. Yüce Allah, sizleri ve bizleri bu ‘saklı tutulmuş nimetlere’ erişenlerden eylesin. Amin.

Bu ayet-i kerimede Yüce Allah’ın dikkatleri çektiği ve Cennetlerde ebrâr kullarına lütfedeceğini söz verdiği diğer husus, ‘büyük mülk’ konusudur. ‘Büyük mülk’ konusu ile ilgili olarak müfessirlerden farklı yorumlar gelmiştir.

Büyük mülk’ ile ilgili yorumları kısaca sıralamamız gerekirse;

1. Meleklerin, Cennetliklerin huzuruna girmek için izin istemeleridir.

2. Cennetliklerden her birisinin arka arkaya yetmiş teşrifatçısının olmasıdır.

3. ‘Melekler, her bir kapıdan Cennetliklerin yanlarına girerler ve ‘sabretmenize karşılık size selam, burası (Adn Cennetleri) dünya yurdunun ne güzel bir sonucudur’ derler’ (Rad, 13/23-24) ayet-i kerimesi mantukunca, meleklerin Cennetliklere selam vermeleridir.

4. Bir hükümdarın başının üzerinde taç bulundurması gibi, Cennetliklerin başlarının üzerinde taçlar taşımalarıdır.

5. Hakîm Tirmizi’ye göre, Cennetliklerin istediklerinin anında gerçekleşmesi anlamında, tekvin mülküdür. Bir şey istediklerinde, ona sadece ‘ol’ diyecekler, o da meydana gelecektir.

6. Ebu Bekr el-Verrak’a göre, arkasında yokluğun bulunmayacağı mülktür.

7. ‘Büyük mülk’, Cennette Rab Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin görülebilmesidir. İbn Ömer’den (ra) rivayete göre, Resülullah (sas) şöyle buyurmuştur:

Cennetliklerin derece bakımından en aşağıda olanı öyle bir kimsedir ki, bahçelerini, hanımlarını, hizmetçilerini ve koltuklarını, yüz yıllık mesafeye yayılmış olarak görür. Cennetliklerin Allah’a en değerli olanı, sabah akşam Allah’ın zatına bakan kişidir.’ Sonra Resülullah (sas), Kıyame suresi 22 ve 23’üncü ayetlerini okumuştur: ‘Bazı yüzler, o gün mutlulukla parlayarak Rablerine bakacaklardır.[13]

21. ‘(Cennet ehlinin) Üzerlerinde, ince ve parlak atlastan (ipeği sık ve kalın dokunmuş dîbâ) yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirmiştir. (İnsan, 76/21)

Cennet ehlinin meskenlerinin yanı sıra, giysileri ve içecekleri ile ilgili ayrıntılar, benzer şekilde şu ayet-i kerimelerde de beyan edilmektedir:

İşte onlara, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine yaslanacak, altın bileziklerle süslenecek, ince ipekten ve parlak atlastan (ipeği sık ve kalın dokunmuş dîbâ) yeşil elbiseler giyeceklerdir. Ne güzel ödül, ne güzel bir konaklama yeridir.’ (Kehf, 18/31)

Kuşkusuz Allah, iman edip iyi işler yapanları, önlerinden ırmaklar akan Cennetlere girdirir. Onlar orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki giysileri de ipektendir.’ (Hac, 22/23)

Onlar, Adn cennetlerine girerler. Onlar orada, altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giysileri ise ipektendir.’ (Fatır, 35/33)

Allah’tan sakınanlar (müttakîler), güvenli bir makamdadırlar. Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan (ipeği sık ve kalın dokunmuş dîbâ) giysiler giyerek, karşılıklı otururlar.’ (Duhan, 44/51-53)

Daha önce geçen ayetlerde, ebrâra kâfur ve zencefil katkılı iki farklı içeceğin ihsan edileceği bildirilmişti. Ancak bu ayet-i kerimede (İnsan, 76/21), ‘Rableri onlara tertemiz bir içecek içirmiştir beyanı ile, Cennetliklere kâfur ve zencefil katkılı içeceklerden daha başka bir içeceğin lütfedileceği, Cennetliklerin bizzat Âlemlerin Rabbi Yüce Allah tarafından ağırlanacakları haber verilmektedir. Dolayısı ile bu içecek, Cennetliklerin ağırlanması yönü ile, diğer içecek çeşitlerinden daha farklı ve üstün olmaktadır.

Şimdi, yazının başından itibaren aktardığımız Kur’ânî naslara dayanarak, ince ipekten, yeşil renkte sık ve kalın dokunmuş parlak atlastan elbiseler giymiş, süslü tahtlara oturmuş, altın ve gümüşten bilezikler takınmış Cennetliklerin ruh hallerini görmeye çalışacağız.

Yukarıdaki ayet-i kerimelerde ayrıntıları verilen ve ihtişamlı bir Cennet hayatı süren iyi insanların, çok yüksek bir tatmin ve güven duygusu ile dolu oldukları açık bir şekilde görülebilmektedir. Ayet-i kerime bu ‘emniyetli mekân’ olgusuna (مَقَامٍ اَمٖينٍ) ‘güvenli bir makam’ pasajı ile işaret etmektedir. Cennetlik iyi insanlar, bulundukları güvenli makamlarda ve konumlarda, kendilerini huzurlu, güvenli ve mutluluklarla dolu olarak görmektedirler.

Gösterişli giysiler, süslü tahtlar, altın ve gümüşten aksesuarlar, onlarda ‘kendilerini gerçekleştirme’ hissini meydana getirmiş, yaşamlarındaki bu lüks ötesi detayların kıymetini ve güzelliğini içtenlikle benimsemişlerdir. Süslendikleri altın ve gümüş bilezikler, onlardaki zenginliğin ve ihtişamın somut göstergeleridir. Elbiselerindeki ‘yeşil renk’, zenginlik, refah ve Cennet hayatı ile bağlantıyı simgelemekte, bu insanların Cennet hayatındaki güzelliklerin tadını, en yüksek seviyede çıkardıklarını göstermektedir.

Cennetlerdeki iyi insanlar, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin kendilerine lütfettiği ‘ihtişam’ ve ‘güven’ hissini çok derinden yaşamaktadırlar. Onların Cennet hayatlarındaki bu lüks ötesi detaylar, yalnızca birer zevk unsuru değil, aynı zamanda kendilerini değerli hissetmelerinin dışa vuran yansımalarıdır. İlahi bir lütuf olarak verilmiş göz alıcı hayat, onlar için en yüksek seviyede bir tatmin kaynağıdır. Dolayısıyla, kendilerinde herhangi bir eksiklik veya doyumsuzluk hissetmezler.

Cennetlik bu iyi insanlar, son derece mutlu, huzurlu ve güven içerisindeki hayatlarını, tam manası ile anlamlı ve tatmin edici bulurlar. Cennetlikler, rahat, mutlu olmuş ve Cennetin tüm nimetlerinden faydalanan bir ruh hali içerisindedirler. Etraflarında, onlara hizmet için görev yapan ölümsüz gençler ve lüks kelimesinin çok hafif kaldığı bir yaşantı ile, kendilerini bütünleşik bir halde hissetmektedirler. Cennet nimetlerinin detaylarını daha iyi görmekte, parmak ısırtan ihtişamlı yaşamları için, Yüce Allâh’a yüksek bir şükür ve hamd duygusu ile hayatlarını sürdürmektedirler.

22. ‘(Cennet ehline şöyle denir:) İşte bu, sizin mükafatınızdır. Çalışmalarınız, mükafata layık görülmüştür. (İnsan, 76/22)

Bu nidayı duyan Cennet ehli, artık sınırsız bir mutluluk ve sevinç içerisindedir. Dünya imtihanını başarmanın getirdiği tarifsiz mutluluk ve sevinç, onlardaki minnettarlık duygusuyla beraberdir. Dünya sınavında yaptıkları salih amellerin takdir görmesi, onlarda bir gurur ve özgüven oluşturmuş, kendilerine olan güvenlerini artırmış ve başarılarının farkında olmasını sağlamıştır.

Dünyevi emeklerinin neticesinin, Cenâb-ı Allâh Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri tarafından sınırsız nimetlerle mükafatlandırıldığını gördükleri için, Yüce Yaratıcıya büyük bir minnettarlık duymuşlardır. Bu durum, biraz da şaşırtıcı şekilde onlarda dünyevi sınavlarla tekrar karşılaşma yönünde bir motivasyon da oluşturmuştur. Çünkü başarılar genelde, benzer hedeflere yeniden ulaşılabileceği yönünde motivasyon sağlamaktadır.

Uzun ve zorlu dünyevi sınav maratonunun ardından lütfedilen göz kamaştırıcı mükafatlar, Cennetlik iyi insanlarda tarifsiz bir rahatlamayı ve huzuru gerçekleştirmiştir. İlahi Rıza ve Cennet gibi muhteşem mükafatlara layık görüldüklerini fark ettiklerinde, büyük bir mutluluk ve zevk hali yaşamaktadırlar.

Cennet ve çeşitleri ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için, ‘İyilik ve Cennetler & Suç ve Cehennem’ başlıklı yazı incelenebilir.

İnşaAllâh, ‘İnsan Suresi Yorumu III’ ile tamamlamış olacağız.


[1] Buhari, Sahih, 6470

[2] Müslim, Sahih, 223.

[3] Müslim, Sahih, 2999.

[4] İbn Mace, Sünen, 3595; Ebu Davud, Sünen, 4057; Tirmizi, Sünen, 1720.

[5] Buhari, Sahih, 5830; Müslim, 2068; Ebu Davud, Sünen, 4040.

[6] Buhari, Sahih, 5839; Ebu Davud, Sünen, 4056; Tirmizi, Sünen, 1722.

[7] Ebû Bekr İbn Ebî Şeybe, el-Muṣannef fi’l-Eḥâdîs̱ ve’l-Âs̱âr, 34966.

[8] Ebû Bekr İbn Ebî Şeybe, el-Muṣannef fi’l-Eḥâdîs̱ ve’l-Âs̱âr, 34965.

[9] Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl fî Ma’rifeti Ehâdîsi’r-Rasûl, C. 1, s. 389 (Doksanıncı Asıl), Mektebetu’l-İmam Buhârî, Kahire-2008.

[10] Ali el-Beyhakî, İstidrâkât el-Baʿs̱ ve’n-Nüşûr, s. 322, Dâru’l-Fikr, Beyrut-1414.

[11] Buhârî, Sahih, 4780; Müslim, Sahih, 2824, 2825.

[12] Ay.

[13] Tirmizi, Sünen, 3330.

© Her hakkı mahfuzdur. İşbu web sitesi ve içeriğine ilişkin tüm fikrî haklar ile her türlü telif hakları www.dinveilim.com sitesine ait olup, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir. www.dinveilim.com sayfalarındaki yazı, resim, fotoğraf, grafik, çizim, vs. her türlü görüntü malzemesinin elektronik ya da matbu bir ortamda yayımlanması kesinlikle yasaktır. Ancak www.dinveilim.com sitesinde yer aldığının belirtilmesi ve doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazılardan kısa bölümler iktibas edilebilir.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.